20 Mayıs 2024 Pazartesi
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Karar arifesindeki Türkiye

Fikret Akfırat

Fikret Akfırat

Gazete Yazarı

A+ A-

İsrail’in, 17 Ekim akşamı Gazze’deki hastaneyi bombalaması, içinde olduğumuz dünyadaki yeni sürecin ayırt edici özelliğini herkese bir kez daha göstermiş oldu. Özellikle, karşılıklı cepheler arasında sözümona denge adı altında dans eden bir dış politika izleyen Ak Parti Hükümeti’ne.

Bugün daha açık görülmektedir: Taraflar ve cepheler nettir. Bir yanda ABD’nin başında olduğu Atlantik cephesi, karşısında ise dünyanın geri kalanı vardır. Atlantik cephesinin baş hedefinde yer alan Türkiye, Rusya, İran, Çin, insanlık cephesinin öne çıkan ülkeleridir. Bu ülkeler arasına şimdi, Mısır ile Basra Körfezi’nin petrol zengini ülkeleri Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri de katılma süreci içindedir.

ABD-İSRAİL’İ ALT EDEBİLECEK POTANSİYEL

İnsanlık cephesi, ABD ve İsrail’i alt edebilir. Bunu yapabilecek potansiyel güce ve yeteneğe sahip. Ama bir şartla: Kendi aralarında geçmiş dönemden kalma ihtilafları bir kenara bırakarak, ekonomi ve uluslararası politika başta olmak üzere geniş bir alanda güçbirliği yaparlarsa. Gelişen dünya ülkeleri bunu yaptıkları oranda, Atlantik’i geriletmeyi başarmıştır. Son 20 yıldaki süreç bunun açık bir şekilde ortaya çıktığı gelişmeleri göstermektedir.

Bölgemiz özelinde ise, geçen dönemde Türkiye ile Rusya ortaklığının Karabağ’daki sonucu, kör topal da olsa ilerleyen Astana Süreci’nin Suriye’de Türkiye ve bütün bölge lehine değişmesini sağlayan kazanımları ortadadır. Bu işbirlikleriyle, bölge ülkelerinin ABD’yi devre dışı bırakıp inisiyatifi ele geçirdiği ve kendi lehine sonuçlar elde ettiği görülmüştür.

‘TARAFSIZLIK VE DENGE’ SAFSATASININ BİTTİĞİ YER

Türkiye ya da gelişen dünya ülkeleri için, bu koşullarda izlenebilecek aktif tarafsızlık diye bir politika mümkün değildir. Bunu basitleştirerek bir mahalle futbol maçı örneğiyle şöyle açıklayabiliriz: Mahallenizin, bıçkın, astığı astık delikanlıları bir takım oluşturuyor. Karşısındaki, sizin de aralarında olduğunuz rakip takım oyuncuları ise, potansiyeli yüksek fakat bıçkın delikanlılarla maça çıkmaktan çekinenlerden oluşuyor. Rakip takım oyuncuları kural, nizam tanımıyor. Siz dahil herkesi tekmeliyor, sakatlıyor, itiyor… Nasıl ki, oyun devam ederken durup “rakip takım ile bizim takım arasında tarafsızım” diyemezseniz, dünya çapındaki cepheleşmede de tarafsızlık mümkün değildir.

YANLIŞ İLİKLENEN İLK DÜĞME

“Ne o, ne bu” politikası, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına uygun bir sonuç vermemektedir ve vermeyecektir. Çelişmelerin keskinleştiği son beş yıl içinde Ankara’nın izlediği dış politika, bu sonucu açıkça ortaya koymaktadır. Üstelik bu politika, Türkiye’nin aleyhine sonuçlarla daha fazla karşılaşmasına ve mevzi kaybetmesine neden olmaktadır. “Finlandiya’nın üyeliğine ‘evet’ desek ne olur ki” diye yola çıkarsanız, bir süre sonra İsveç’in üyeliğine de “evet” demek zorunda kalırsınız. Dahası, Türkiye ile birlikte bütün gelişen dünya ülkelerine karşı savaş tehdidi için genişletilen NATO’nun tahkim edilmesinin bir parçası olursunuz. Bu yol, en sonunda sizi, bütün bölge ülkelerinin haklı ya da meşru gördüğü Türkiye’nin teröre karşı mücadele operasyonuna karşı çıkıp, SİHA’nızı düşürüp, “Ben düşürdüm” diye açıklama yapan ABD’ye karşı eylemsizliğe sürükler.

YALNIZ FİLİSTİN’E DEĞİL, BÜTÜN BÖLGEYE

Doğu Akdeniz’den, Suriye’ye ve Filistin’e, Irak’tan, Libya’ya, Güney Kafkasya’dan ve Orta Asya’ya kadar her cephede Türkiye’nin karşısına dikilen güç ABD ve onun bölgedeki ortağı saldırgan İsrail’dir.

Bugün Filistin’e yönelen ABD-İsrail saldırısı, aynı zamanda Türkiye’ye ve bütün bölge ülkelerine karşı düzenlenmektedir. ABD ve İsrail, ellerinden kaymakta olan ipleri tutmaya çalışmaktadır. Fakat koşullar lehimizedir. ABD uçak gemileri, Filistin konusunda bölgenin atağını önlemeye yönelik bir ağırlık oluşturmak için getirilmiştir.

Hamas’ın 7 Ekim operasyonu bir dönüm noktası olmuştur. Artık, geçmişte bazı Arap devletlerinin yaptığı gibi, kapalı kapılar arkasında İsrail ile bölge aleyhine pazarlıklar dönemi bitmiştir. Gündem, Abraham Anlaşmaları, Suudi-İsrail barışı değil, gelişen dünyada güçbirliğinin oluşturulmasıdır.

Türkiye’nin hak ve menfaatlerini korumak için, ABD-İsrail önderliğindeki atağa karşı sert tonda açıklamalar yetmez. Türkiye, Rusya, İran, Çin başta olmak üzere gelişen dünya ülkeleri ile güçbirliği içinde eylemli yanıt gerekli ve zorunludur. Öncelikle zihinlerdeki NATO prangalarından kurtulmak elzemdir. Türkiye, devlet ve toplum olarak bir karar arifesindedir. Türkiye, NATO’cu siyaset ile devletin çürümesini, milletin dağılmasını kabul etmeyecektir.

İsrail Gazze ABD Filistin Suriye NATO Rusya Irak