19 Mayıs 2024 Pazar
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kürdoloji yalanları üzerine

Bayram Yurtçiçek

Bayram Yurtçiçek

Eski Yazar

A+ A-
Geçenlerde elime D. Ahsen Batur’un "Kürdoloji Yalanları" adlı kitabı geçti. Bu tip yalanlarla ben de mücadele ettiğim için ilgimi çekti. Çok kısa bir sürede okudum. Doğrusunu isterseniz büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Yazar yalanları ya da tarihi doğruları tesbit etmekle birlikte, birçok da yanlış yapmış. İşine gelen belge ve bilgileri yazarken, karşı belge ve bilgilere yer vermeyerek siyasi/bölücü Kürtlerin yaptıklarını tersinden yapmaktadır.
Her yazının ve çalışmanın veya tarih araştırmasının bir amacı olmalıdır. D. Ahsen Batur arkadaşımızın da bir amacı var. Kürtlerin, Türklerin dostu olmadıklarını, geçmişte de hiçbir zaman dost olmadıkları ve fırsatını bulduklarında Türkleri hep arkadan vurduklarını ispatlamak ve milliyetçi kesimde giderek zayıflayan Kürt düşmanlığını tekrar canlandırmak. Bu amacına varmak içinde tarihçi sayılmayacak, uyduruk kitaplarda yazılan, çoğu gülünüp geçilecek iddiaları biraz da kendine yontarak aktarmak doğru bir yol değildir. Özellikle Cemşid Bender üzerinden yapılan tartışma çok anlamsız. Kürtleri onore etmek için yazılmış hiçbir tarihsel dayanağı olmayan bu kitabı ciddiye almak bile yapılan işin ciddiyetsizliğini gösterir.
Geçmiş eski tarihe ilişkin tartışmaları bir kenara bırakalım. Yakın dönem tarihimiz ile ilgili elimizde yorum yapacak ve bir kanaat yaratacak kadar belge ve bilgi var. Son yüz elli yılın elli yılına bizzat tanıklık yapmış biri olarak yazıyorum. Yazdıklarından daha fazla yazmadıkların önemlidir. Çünkü bu günkü sınırlarımıza ve birliğimize o yazmadıklarınla ulaştık.
KÜRTLER BU DEVLETİN VE TÜRK MİLLETİNİN BİR PARÇASI VE KURUCU UNSURUDUR
D. Ahsen Batur, kitabının son bölümünde Kürdler Devletin Kurucu Unsuru mu? Diye sormakta ve şöyle demektedir:
“Siyasi Kürdçülerin öteden beri dillendirdikleri iddialardan biri de güya Türk orduları Malazgirt savaşında 10 bin Kürd savaşçısı sayesinde zafer kazanarak Anadolu’ya girdikleri için, Anadolu’yu yurt edinmemizi kendilerine borçlu olduğumuz safsatasından başka, bir de kendilerinin de bu vatan için çarpıştıklarını, Osmanlı-Rus muharebeleri sırasında bizim yanımızda, omuz omuza vererek mücadele ettiklerini; Kurtuluş Savaşında ve Çanakkale’de bulunduklarını, dolayısıyla T.C. Anayasası’nda kendilerine ‘kurucu unsur’ sıfatıyla yer verilmesini talep etmektedirler.”
“(…) Bu meseleyi ayrı bir çalışmada ele almak üzere, aşağıda hiçbir yorum yapmadan çoğu yabancıların kaleminden çıkma eserlerden bazı alıntılar vermekle yetinecek ve bugüne kadar Osmanlı’nın zayıf düştüğü veya komşularından biriyle savaşa girdiği her defasında, ilk fırsatta arka bahçemizde isyan ederek, devleti ve Türk ordusunu zor duruma sokan Kürdlerin gerçekten kurucu unsur mu, yoksa yıkıcı unsur mu oldukları hükmünü okuyucuya bırakacağız” (D. Ahsen Batur, Kürdoloji Yalanları, Selenge Yayınları, İstanbul 2011)
Bunları yazdıktan sonra Kürtlerin ne kadar hain ve bozguncu oldukları kanısı yaratacak çeşitli yazarların eserlerinden cımbızla alınmış alıntıları ard arda sıralamaktadır. Burada bir konuya açıklık getirmek gerekmektedir. Tarihin her döneminde hainler, bozguncular ile devleti ve halkı için mücadele edenler vardır. Bu ayrım bütün halklar ve milletler için geçerli olduğu gibi, Türkler ve Kürtler için de geçerlidir.
Kurtuluş Savaşı'nda canını ve kanını ortaya koyanlar olduğu gibi, düşmanla işbirliği yapan Müslüman Türkler de vardı. Sakarya Savaşına kadar çoğunlukta olduklarını da söyleyebiliriz .Anzavurun askerleri, Kuvvayı İnzibatiye neydi? Kurtuluş Savaşı sürerken çıkan isyanlardan ikisi Kürtlerin diğeri ise Türklerin çıkardığı isyanlardı. Bolu, Düzce, Gerede, Konya , Bozkır, Yozgat Delbaş ve daha niceleri… Buradan hareketle bütün Türklerin ihanet içinde olduklarını söyleyebilir miyiz? Padişah, hükümet, hatta ordunun paşalarının çoğu Kurtuluş Savaşına katılmadı. Kurtuluş Savaşına önderlik edenler hakkında idam fermanları verildi.
Ama diğer yandan bütün maddi ve manevi gücünü birleştiren ve düşmanı denize döken bir millet vardı. Şimdi hangisini ön plana alacağız? Millete kimi örnek göstereceğiz. Hep hainlerden bahsederek kimi harekete geçirebiliriz? Milli saflarda bir hurafe dolaşmaktadır; Haini en çok olan millet Türk milletidir. Bu büyük bir yalan olduğu kadar gerçeğe de aykırıdır. Peki nasıl olmuştur da bu kadar haini çok olan bir millet hep devletler kurmuştur, sömürge olmamış ve hep başı dik yaşamıştır. Bunun bilimsel bir izahı yoktur. Gerçek şudur her millet gibi Türklerin de hainleri vardır. Ama Vatanseverler her zaman büyük çoğunluğu oluşturmuşlardır.
KÜRTLER, ATATÜRK'LE BİRLİKTE
Yukarda Türkler için söyleneler Kürtler için de söylenebilir. Kurtuluş Savaşında İngilizlerle işbirliği yapanların yanı sıra Mustafa Kemal’le işbirliği yapanlar da vardı. Kürtlerin büyük çoğunluğu Mustafa Kemal’den yana tavır koydu ve Kurtuluş Savaşı boyunca Kürtler arasında Koçgiri isyanı dışında doğru dürüst bir harekete rastlayamazsınız. Bedirhanlar ve Cemil Paşaların bütün çabalarına karşı Kürt ağa ve beyleri, aşiret reisleri, hatta şeyhleri, Mustafa Kemal’le birlikte hareket ettiler. Hatta Cemil Paşalar bile ikiye bölündü ve önemli bir kısmı Kurtuluş Savaşını destekledi. D. Ahsen Batur, alıntılarına Şerif Paşa ile başlıyor. Biraz araştırsa Şerif Paşa’nın Kürtler arasında ne itibarı nede etkisinin olmadığını görecektir. O tarihte Ermenilerle birlikte hareket ettiği için Kürtler arasında lanetle anılmış ve tecrit olmuştur. Zaten Şerif Paşa Paris’ten de hiç ayrılmamıştır. Şeyh Mahmut Berzenci ise bugünkü Süleymaniye civarında İngilizlere kök söktürmüş ve Osmanlı’ya bağlılığını bildirmiştir. Mustafa Kemal, Şeyh Mahmut Berzenci’ye yardım amacıyla Özdemir Bey komutasında bir grup subay ve silah ve malzeme göndermiştir. D. Ahsen Batur’un dediği gibi bu konuda ciltler tutacak kadar belge ve bilgi mevcuttur. Sadece arkadaşımıza iki çalışmayı incelemesini salık vereceğim. Doğu Perinçek’in “Kemalist Devrim 4 Kurtuluş Savaşında Kürt Politikası” kitabı ile Murat Güztoklusu’nun “Musul Özdemir Harekatı” kitabını incelemesini istiyorum.
Alpaslan Bizans ile savaşıyor, Kürtler kimin yanında? Kürt milliyetçileri on binlerden bahsediyor. Peki, on bin olmasın. İki bin olsun. En azından karşı tarafta değil. Yavuz’la Şah İsmail savaşıyor. Kürtler kimin yanında? Yavuz’un yanında. Kurtuluş Savaşında da aynı durum var. Az veya çok. Burada Mustafa Kemal gibi davranmak gerekir. Bütün Kürt ileri gelenlerine mektup yazıp, onları kazanmaya çalışıyor.
Bugüne bakalım. Türkiye, tarihinin en büyük bölücü hareketiyle karşı karşıya. Hem ABD emperyalizminin desteğini almış ve belli oranda bir kitle temeli de yaratmış bir silahlı terör örgütü ile karşı karşıyayız. Bu terör örgütünün silahlı gücü on bin kişiyi hiçbir zaman geçmedi. Peki, Kürt asıllı PKK’ya kan kusturan korucularımızın sayısı kaç kişi acaba. Ben söyleyeyim. Tamı tamına 60 bin kişi. Belki son dönemde artmış da olabilir? Ben Türkiye’nin birliğini istediğim için gözüm, gönlüm korucuları görüyor. Ama Türkiye’yi birleştirmeyi düşünmeyenler veya sırtında yumurta küfesi olmayanlar ise PKK’nın büyüklüğünü terörist sayısını önümüze getiriyor. Benim naçizane görüşüme göre Kürtleri korucular, yabancı güçleri ise PKK temsil ediyor. Bu değerlendirmeye ne dersiniz?
D. Ahsen Batur’un kitabını okuyup bitirdikten sonra, bu arkadaş kim diye bir küçük araştırma yaptım. Bu bilgileri de okuyucularımla paylaşarak yazımı bitirmek istiyorum.
D. Ahsen Batur, 17 Ağustos 1954 Niğde doğumlu. Liseyi Niğde ve İstanbul’da okudu. İstanbul Eğitim Enstitüsü Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. Selenge yayınlarının sahibi. Özbek ve Kırgız edebiyatından birçok eseri Türkçeye çevirdi. İki kitabı var. Biri 1200 Yıllık Sürgün (Türk Sözünün Hazin Serüveni) ile Kürdoloji Yalanları. Bildiğimiz gibi Selenge Yayınları çok önemli ve ilginç kitaplar bastı ve hepsinde de D.Ahsen Batur’un emeği ve katkısı var. Son olarak FETÖ terör örgütü üyeliğinden yargılanan Gökçe Fırat’ların çıkardığı ve şimdi yasaklanan “Türk Solu “ dergisinin yazarı.
ÖNEMLİ BİR DÜZELTME VE ÖZÜR: Tuncay Özkan üzerine yazdığım yazıda önemli bir maddi hata yaptım. Tuncay Özkan seçimlerde İstanbul’dan aday olduğu halde onu sanki İzmir’de Doğu Perinçek’e karşı aday olmuş gibi gösterdiğim için bütün okuyuculardan özür diliyorum. Ama yazının ana fikri ve diğer olgular konusunda bir yanlışlık olduğunu düşünmüyorum. Beni uyaran ve düzeltme imkanını yaratan arkadaşlara da teşekkür ediyorum.