17 Mayıs 2024 Cuma
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kurtuluş Savaşında hangi gazeteler Aydınlıktı?

Aydın Keleşoğlu

Aydın Keleşoğlu

Eski Yazar

A+ A-

O gün iki basın vardı; Birincisi işgalciler tarafından desteklenen Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı aleyhine yayın yapan İhanet Basını, İkincisi de Anadolu’da her türlü baskı ve imkansızlıklar içerisinde Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşını destekleyen Kuvayı Milliye Basını.

Mustafa Kemal Samsun’a yeni çıkmıştı. Amasya’da Kurtuluş Savaşı Bildirisini okudu. Erzurum’a gelir gelmez emir verdi. Bir gazete çıkarılmasını istedi. Süleyman Necati, Mustafa Kemal’den aldığı emirle gazete çıkartmak için araştırmaya başladı. Ve bir samanlıkta Ruslardan kalma pedallı bir matbaa olduğunu duydu. Matbaayı buldu ve pas ve tozlarını büyük bir özenle sildi. Arkadaşı İzmirli Arif, siyatikli ayağını sürüye sürüye Taşmağzalar önüne geldi. Matbaanın pedalını çevirmek için hamal Mevlüt’ü aldı. Zor da olsa gazete çıkarıldı. Gazetenin adı, Albayrak’tı. Makineler eskiydi, arızalıydı. Parçaları, dişleri yoktu. Ama olsun düşleri vardı. Ve düşleri Aydınlıktı.

Mustafa Kemal Erzurum’dan haykırmış, milleti mücadeleye çağırmıştı. Abdülgani Bey bu çağrıya büyük bir heyecanla katılmıştı. Yunanlıların yaklaştığı Afyon’dan eski matbaasını alarak Konya’ya taşıdı. Konya’da bir bodrum katı kiraladı. Matbaa makinesini kurarak harf kasalarını yerleştirdi. Afyon’da çıkarılan Öğüd Gazetesi Konya’dan çıkarılıyor, artık Kuvayı Milliye lehine yayınlar yapıyordu. Ancak daha ilk sayısı İtalyan işgalcilerden tepki topladı. İstanbul’a, hükümete de ihbar edilince gazete kapatıldı. Ama Öğüd Gazetesi kararlıydı. Yılmadı Her türlü baskıya rağmen şu manşeti attı;

“Bizi susturamazlar. Dönersek kahpeyiz yolumuzdan”

Öğüd Gazetesi, Milli Mücadele lehine yayın yapıyordu. Mustafa Kemal’in 4 Mart 1920 günü demecini yayınladı ve Konyalıları harekete geçirmek için şu başlığı attı; “Konyalım yürü”

Çok geçmedi, Anadolu’da gerici isyanlar azdı. Azdırıldı. Konya’da Delibaş isyanı başladı. Delibaş kuvvetleri Konya’ya hakim oldular. Ardından “gavur icadı” dedikleri Öğüd Gazetesi’ne gelerek matbaayı bastılar. Kapıyı kırarak içeri girdiler. Baltalar ve sopalarla makineleri parçaladılar. Kirli sarıklı bir yobaz bakışlarını bir noktaya dikerek aniden bağırdı; “Kurşun buu…” dedi. Yobaz, matbaa kurşununu silah kurşunu sanmıştı. “Bu, o kurşundan değil! Gazete için, silaha yaramaz” dedilerse de inandıramadılar. Gazetenin sahibi Abdülgani Efendi’yi alarak götürdüler. Yerde sürüklediler ve bayıltıncaya kadar dövdüler. Ama Abdülgani Efendi susmadı. Ertesi gün yine Mustafa Kemal için yayın yaptı. Kendilerini savunacak silahları yoktu ama mangal gibi yürekleri vardı. Ve yürekleri Aydınlıktı.

Erzurum Kongresi’nden sonra Sivas Kongresi de yapılmıştı. Mustafa Kemal ve arkadaşları ülkenin kurtuluşu için çalışıyorlardı. Anadolu’daki Milli Hareketi yazmak, içte ve dışta kamuoyu oluşturmak, Mustafa Kemal’in ve Temsil Kurulunun sözcülüğünü yapmak ve alınan kararları duyurmak için bir gazete çıkartıldı. Bu gazete, İradeyi Milliye idi. Bir gün matbaada harıl harıl çalışırken makine, koridorun öte ucundan Ruhi Bey göründü bir tomar kâğıt ile. Dizgici Nadir ustaya getirdi verdi. Gelen kağıtlarda isim yoktu, imza yoktu. Ama Mustafa Kemal vardı. Yazıları o yazıyordu. Yazıları güneş gibi Aydınlıktı.

Atatürk 27 Aralıkta Ankara’ya geldi. Ve hemen Ziraat Mektebi’ne yerleşti. İki gün sonra bir gazete çıkartmak gerektiğini söyledi. İradeyi Milliye’yi Sivas’ta bırakmışlardı. Emir verdi, hazırlıklara başlandı. Eski bir matbaa makinesi bulundu. Kağıt yoktu, o da bulundu. Yazılar tahta bir masada, beş numaralı cılız lambanın ışığı altında yazılıyordu. Gazetenin yazı odası karanlıktı. Ama olsun düşünceler Aydınlıktı.

Mustafa Kemal’in hakkında idam fermanı vardı. Şeyhülislamın fetvaları da yenilir yutulur gibi değildi: “Halifenin emri ile asileri katletmek dini vazifedir” gibi fetvalar veriliyordu. Ve Anadolu’nun köylerine anında gönderiliyordu. Mehmet Sırrı Bey bir zaman İstanbul’da gazetecilik yapmış ve geldiği Amasya’da evlenip kalmıştı. Mustafa Kemal’in mücadelesine katkı vermek için hemen çalışmalara başladı. Gazete çıkarmalıydı. Eksik harf kasalarına bakarken çıkartmaya karar verdiği gazetenin adını koymuştu, Emel Gazetesi. Öğretmen arkadaşlarını topladı. Gazete çıkartılacaktı. Ve gazetenin ilk sayısında bugün bile yazılamayan şu cesur sözler yer alacaktı; “Muhafazakârlık bir milletin mezarıdır”

Fakat kağıt yoktu. Ama bakkallardan toplanan kese kâğıtları vardı. Çünkü esnaflar Aydınlıktı.

Toroslardaydılar. Sığınmışlardı. Adana’daki gazeteleri Fransızlarca basılıp kapatılmıştı. Ahmet Remzi(Yüreğir) ve arkadaşı önce Pozantı’da tren vagonunda, sonra da yarı yıkık bir kerpiç damda matbaalarını kurmuşlardı. Gazetenin adı; “Yeni Adana” idi. Eksik ve aksak parçaları birleştirmişler, yalnız pedal makinesi arızalanmıştı. Onaramıyorlardı. Kara kara düşünürken Ciltçi Ali Efendi isminde birinin Hatay’ın Kırıkhan ilçesine sığındığını duymuşlardı. Haber salmışlardı. Çok geçmeden Ali Efendi geldi. Trenden indi. Çünkü bu teklifi geri çeviremezdi. Aynı zamanda mürekkep kokusunu da özlemişti. İşe koyuldu. Gazete bir an önce Çukurova’da, Toroslarda Kuvayı Milliye’nin gazetesi ve sesi olmalıydı.

Dağ başında makineleri onarırken eksik ve kırık parçaları tamamlayamamışlardı. Ama yılmamışlardı. Baskı kalıbını Torosların taşından yapmışlar, kağıdı ise kimi zaman Niğde üzerinden katır sırtında Ankara’dan Mustafa Kemal’den temin etmişler, kimi zaman da Konya’daki Abdülgani Bey’den istemişlerdi. Fakat bu kez de mürekkep yoktu. “Mürekkep yok” dediklerinde Ali Efendi sinirlenmişti. Ve o an basın tarihine geçecek şu sözleri söylemişti;

“Düşündüğünüz şeye bak. Etraf orman, çıra. Sobalar gürül gürül yanıyor. Borular simsiyah kurumdan tıkanıyor. Toplayın kurumları. Beziryağı da bulun. Gerisine karışmayın. Kolay.”

O gün yabancı parayla Mustafa Kemal aleyhinde yayın yapan İhanet gazetelerine karşı Kurtuluş Savaşı gazeteleri Toros Dağlarında bu şartlarda basıldı. Her sayfası kutsal bir eser gibi elden ele taşındı. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneğinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kararları ve Mustafa Kemal’in bildirileri soba kurumundan yapılmış isli beziryağı ile basıldı.

Çünkü mürekkep yoktu. Ama zekalar Aydınlıktı.

İzmir işgal edildikten altı ay sonraydı.

Gecenin bir vaktinde Karşıyaka tren istasyonuna gelen bir trenden soğan çuvalları atıldı. Manisalı Mehmet ve arkadaşları bu soğan çuvallarını Yunan askerlerinin gözleri önünde sırtladı Ve sakin adımlarla istasyondan ayrıldı. Ardından ara sokaklara daldı. Yarı yıkık bir dam eve varıldı. İlk çuval açıldı, yere boşaltıldı. Ama içinden sadece soğan çıktı. Diğer çuvala bakıldı, o da sadece soğan çıktı. Üçüncü çuval açılınca herkesin gözleri parladı. Çünkü soğan çuvalının içinde altın ya da para değil, gazete tomarları vardı. Balıkesir’de basılıp İzmir’e soğan çuvallarının içinde kaçak geliyordu. Bu gazetenin adı, “İzmir’e Doğru” gazetesiydi.

İzmir’de bu gazeteyi çıkarmak ve dağıtmak yasaktı. Çünkü İzmir işgal altındaydı. Dağıtan, alan okuyan tutuklanıyordu. Bu yüzden gazeteyi çocuklar dağıtıyorlardı. Konak Meydanında gizlice satıyorlardı. Parola: “Ondan var mı?” idi. Elden ele dolaşırdı. Herkes “İzmir’e Doğru gazetesi var mı?” diye almazdı. “Ondan da var mı?” diye alırdı. Gazete Mustafa Kemal’in ve Kuvayı Milliye’nin sesiydi. Ve her sayfasında “Kuvayı Milliye’nin hizmetkarı ve savunucusudur” derdi.

O gün gazete dağıtım şirketi filan yoktu. Ama çocuklar vardı. Çocuk yüzleri Aydınlıktı.

Sonunda Kurtuluş Savaşı verildi, kazanıldı. Cumhuriyet kuruldu. Aynı sıkıntılar yaşanmamalıydı. Temelleri 1934 yılında atıldı. 1936’da ilk yerli kağıt üretimi yapıldı. Hakimiyet-i Milliye’nin 19 Mayıs 1936 tarihli ek’i bu yerli kağıt ile basıldı. Atatürk ilk kağıt hamurunu eline aldığı zaman ‘Medeniyet Hamuru’ demişti. Ne de güzel ifade etmişti.Kağıt Mühendisleri bile vardı. Yüzden fazla tür kağıt üretimdeydi.Tüm ülkenin kağıt ihtiyacını karşılıyordu. Adı; SEKA’ydı. Serbest Piyasa Politikası ile birlikte SEKA kenara atıldı, “Zarar eden” ve “Çağa ayak uyduramayan” tanımlamaları yapıldı.1997 yılında özelleştirme kapsamına alındı ve 2002 yılında Albayrak Şirketler Grubu'na satıldı. Aslında peşkeş çekildi. Ardından müzeye dönüştürüldü. Müzeye dönüştürülen Türkiye’nin Kağıt Fabrikası değildi, kültür Fabrikasıydı. Kurtuluş Savaşında o gün kağıt dolara değil, dağlara endeksliydi. Ama şimdi Dolara endekslendi. Atatürk ‘Bir memleket, kağıdını kendi yapmadığı zaman, ulusal kültürünü yabancı lütfuna bağlar’ demişti, aslında bu günlere seslenmişti.

Şimdi şöyle bir bakalım.

Bugün Albayrak Gazetesi gibi imkansızlıklar içerisinde çıkarılan, Öğüd Gazetesi gibi, Yeni Adana Gazetesi gibi baskı gören kapanan bir gazete var mı etrafımızda? Var, Aydınlık var.

Bugün, “İzmire doğru” gibi “Kuvayı Milliye’nin hizmetkarı ve savunucusuyum” diyen bir gazete var mı etrafımızda? Var, Aydınlık var.

Bugün, İradeyi Milliye gibi Hakimiyet-i Milliye gibi Mustafa Kemal Atatürk’ün sesi olan bir gazete var mı etrafımızda? Var, Aydınlık var.

Kurtuluş Savaşında Kuvayı Milliye gazeteleri oldukça Aydınlıktı. Bu günün Aydınlık gazetesi gibiydi.

O zaman bir Aydınlık, iki Aydınlık, üç Aydınlık alalım, karanlığa bir mum yakalım, çevremizi, ülkemizi aydınlatalım. Aydınlık gazetesini ayakta tutalım.

Kurtuluş Savaşında hangi gazeteler aydınlıktı diyoruz ya, Mustafa Kemal’i destekleyen bütün gazeteler aydınlıktı. Bu günkü Aydınlık gazetesi gibi.

Unutmayın Aydınlık, aydınlıktır.

…..

aydinkelesoglu16@gmail.com