18 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 23°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Muhbirler ve ‘kaçaklar’

Gaffar Yakınca

Gaffar Yakınca

Gazete Yazarı

A+ A-

Bir muhbir vatandaş yine devrede. Ama bu sefer devrimcileri, solcuları, dindarları ihbar etmek için değil… “Kaçakların” ihbarı, izalesi, ‘deportu’ için…

Kaçaklar dediğimiz, burada çalışma izni olmadan çalışanlar. Kimi Türkmen, kimi Ermeni, kimi Suriyeli. Dikkat edin “kalanlar” demiyorum, “çalışanlar”. Zaten genelde çalıştıkları iş yerlerinden toplayıp götürüyorlarmış. Apar topar Yabancılar Şube’ye sonra oradan bir uçakla veya otobüsle geldiği yere.

Çalışıyorlar dedik ya hani, ne iş yapıyorlar dersiniz? Kağıt toplayıcılığı, yatalak hasta bakıcılığı, hamallık, oto yıkama ve sanayinin en pis işleri… Kimselerin yapmaya tenezzül etmediği, üç kuruşa çalışılan işler.

İhbarı işe yarayan, üç beş tane garibanı paketleten “muhbir vatandaş”, derin bir oh çekiyor. O müthiş “vatandaşlık” görevini yerine getirdiği için.

Aklıma 90’lı yılların cevval apartman yöneticileri geliyor. Önlerine geleni ihbar ederlerdi. Vatandaşlık görevi gereği tabii! Yaşadığımız öğrenci evleri kaç kez basıldı hatırlamıyorum. Bir keresinde Üsküdar Sultantepe’deki evimizi “kayıp kız çocuğu” ihbarı için basmışlardı. Mahallede iki yaşında bir çocukcağız kaybolmuş. Akıllarına ilk gelen şüpheli “solcu üniversite öğrencileri” olmuş!

Muhbir vatandaşta senaryo biter mi hiç? Bütün kötülüklerin kaynağı olarak göreceği, şeytanlaştıracağı bir kesimi mutlaka bulur. Üniversiteli, devrimci, dindar, yalnız yaşayan kadın, Kürt, göçmen… o sıra gönlü hangisine denk gelirse, faşist politikacılar kimi hedef gösterirse artık…

Peki kim bu kaçaklar? İçlerinden biri ile hiç iki kelime konuştunuz mu? Nasıl bir hayat yaşıyorlar fikriniz var mı? Yoksa ırkçı siyasetçilerin internette yaydığı yalanlar kadar mı biliyorsunuz?

Ben, bir tanesini çok yakından tanıyorum. Bu satırları okuduğunuza göre siz de az çok tanıyorsunuz. Evet kendimden söz ediyorum. Yıllar önce Avrupa’da çalıştığım ilk işte kaçaktım. O evrakları toplayacak, o izinleri alacak, o kapıları dolaşacak gücüm yoktu. Yardımsever insanların verdiği bir yerde barınıyordum. Ekmek almaya, sigara almaya, kahve almaya para lazımdı ve tek yol kaçak çalışmaktı. Kimsenin malına, namusuna tasallut etmedim. En vasıfsız Avrupalının bile yapmaya tenezzül etmediği en aşağı düzeyde bir işi yaparak emeğimle karnımı doyuracak parayı kazandım. Tıpkı bugün ihbar ettiğiniz “kaçaklar” gibi….

Bir de Gülnare’yi anlatayım size. On beş yıl kadar önce yanımda  iki tane “zengin” Avrupalı misafirle İstanbul’a gelmiştim. Akşam yemeğindeyken telefonum çaldı. Arayan İstanbul’da yaşayan çok yakın bir dostumdu. Kendisi seyahatte imiş, evinde bakıcı olarak çalışan Türkmen kadını gözaltına almışlar, “yardım edebilir misin” diye soruyordu.

Yemeği böldüm, peşime Avusturyalıları da takarak soluğu Eyüp Sultan Karakolunda aldım. Gülnare’yi nezarette tutuyorlar, ertesi gün yabancılar şubeye götürecekler.

Nezarette görüşmemize izin verdiler. Hayatında ilk kez gördüğü bir insana, kurtarıcısıymış gibi ağlayarak sarılmasını hiç unutmuyorum.  Gel gör ki kurtarmak mümkün değil. Polisler çok temiz, çok merhametli çocuklar ama yasa var, kural var. Çalışma izni yok, gönderilecek!

Gülnare’ninki sayısız acı öyküden biri. Kendisini satmaya kalktığı için yanından kaçtığı kocası, Aksaray’da bir otel odasında aşırı doz uyuşturucudan ölü bulunmuş. Cesedi teşhis etmek için çağırmışlar. Polis morgta kimlik tespiti yaparken kaçak olduğu da ortaya çıkmış.

Gülnare, üç gün sonra, o akşam kendisine verdiğimiz bir miktar paradan başka bir şeyi alamadan Türkmenistan’a giden bir uçağa bindirildi. Arkasında hayırsız kocasının cesedini ve yeni bir hayat kurabilme umudunu bırakarak…

Dokuz batman ağırlığında sorular orta yerde öylece duruyor: Bize ne başkalarının acısından diyebilir misiniz? Burnumuzun dibine kadar gelmiş insan dramlarına göz yumabilir misiniz? Sadece yasalara uymak vicdanımızı rahatlatmaya yeter mi dersiniz?

Toplum göçmenlere karşı öyle dolduruldu, yalan bilgilerle öyle tahrik edildi ki bu yazıya çok tepkiler geleceğini biliyorum. Ama emin olun hayat, bizim üç kuruşluk konforlarımızdan ibaret değil. Dünyanın adaletsizliğine isyan etmeyen bir yüreğim olacağına nefes almamayı tercih ederim.