18 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 23°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Onları cephede bulamayacaksınız!

Bessam Abu Abdullah

Bessam Abu Abdullah

Gazete Yazarı

A+ A-

Hasan Öztürk’ün, 30 Ocak 2018 tarihinde Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan ‘’Sevgili Suriyeli gençler: Türkiye sizin için Afrin’de, peki siz nerdesiniz?’’ başlıklı köşe yazısını okudum. Doğrusu Öztürk’ün bu yazısında birçok nokta dikkatimi çekti. Bu noktalara ilişkin yorumlarım ve belirteceğim fikirler, skor tutmak için değil; farklılıklarımıza rağmen Türk arkadaşlarımızın görmesi gereken yanlışları düzeltmek için. Sadece böylesi bir diyalog Ankara ve Şam arasındaki uçurumu yok edip uçları birleştirebilir. Yoksa her iki taraf da hiçbir işlerine yaramayacak suçlamalara devam edecek.

1- Şunu belirtmeliyim ki Suriye’deki ilk katliam, Suriye’nin askeri müessesesini hedef almıştı. Ama bu hadise Dara şehrinde Mart 2011 olayları başlamadan önce olmuştu. Teröristler askeri araca tuzak kurup 20 askeri öldürmüştü. O zaman Suriye hükümeti fitneyi önlemek adına bu hadiseyi gizlemişti. Ve herkes hatırlar ki bir askeri konvoy da Banyas köprüsü altında saldırıya uğramıştı. O saldırıda bir komutan ve birçok asker hayatını kaybetmişti. Bu hadiseler daha Suriye Ordusu terörist gruplara karşı savaşmaya başlamadan önce olmuştu. Ek olarak, Cisrelşüğur katliamında 120 emniyet görevlisi öldürülmüştü -bu katliam korkunçtu-; Hama katliamında öldürülen trafik polislerinin cesetleri Asi Nehri’ne atılmıştı; radar noktalarını, askeri hava üslerini ve orduya, polis kuvvetlerine ait merkezleri hedef alan birçok saldırı olmuştu. Olayları objektif olarak takip eden herkes, Suriye Ordusu’na karşı işlenen suçları ayrıntılarıyla görebilir. Dayatılmaya çalışılan planın asıl hedefi emniyet kuvvetleriyle birlikte tüm askeri müesseseyi yok etmek; böylece ardından ülke, kolaylıkla parçalara ayrılabilecek... Zamanında bunları dile getirdiğimizde başkaları bu teröristlere ‘devrimci’ diyordu; hangi devrimci kendi ülkesinin/ ordusunun askerini sırtından bıçaklardı diye kendilerine sormadan!

Türkiye’de de askeri müessese; ‘Yeni’ Büyük Orta Doğu Projesi’ne karşı duran komutanları tasfiye etmek hedefiyle Fetullah Gülen ve takipçileri tarafından saldırıya uğradı. Suriye’de ve Türkiye’de olanlarla asıl hedeflenen vatansever ordunun rolünü elinden almak, vatansever orduyu zayıflatmak ve yok etmektir.

Sadece karşılaştırmak için, Türk Ordusu; ülkenin güneydoğusunda CIA’ya bağlı olan PKK tarafından hedef alınmadı mı, askerleri öldürülüp ihanete uğramadı mı, sırtından bıçaklanmadı mı? Buna rağmen onlara devrimci diyebilir miyiz? Evet: Batı medyası hâlâ onlardan ‘’Kürt haklarını savunma hareketi’’ olarak bahsetmektedir - Afrin’dekiler bile bu isimle anılmaktadır. Bu noktada şu sonucu vurgulamalıyım ki Türkiye’nin ve Suriye’nin vatansever orduları kutsaldırlar. Ve bence bu ordulara saldırmak ihanet sayılır.

2- Yazarın iddiasına göre Türkiye’de bulunan 3,5 milyon Suriyeli’nin tamamı, (dediğiniz gibi) rejimin savaşından ve teröründen kaçarak gelmedi. O insanların büyük çoğunluğu savaşın tabiatından, dışarıdan destek görerek yayılan terörden ve silahtan ve dışarıdaki çıkarlardan dolayı ülkeden gitti. (Ama gitmeyen birçok Suriyeli de vardı ve onlar Şam, Lazkiye, Tartus gibi büyük şehirlere göç ettiler.) Oralarda iş kurup ticari faaliyetlere başladılar. Hatta Türkiye Hükümeti bilim insanlarına ve büyük ana sermayelere sahip iş adamlarına vatandaşlık verdi. Suriyeliler Türkiye’ye yük olmadı; aksine yanlarında yüklü sermayeler, yetenekler ve (bu kadar fazla mülteci olmasından kaynaklı) doğal olarak bazı toplumsal sorunları götürdüler. Fakat soru şu: Bu insanlar öylesine kendiliğinden mi taşındılar yoksa; Türkiye’deki sabık hükümetin, Suriye’deki terörist grupların yayılmasına olanak sağlayarak Suriye hükümetinin zayıflamasına neden olan yanlış politikaları neticesiyle mi taşındılar? Doğal olarak savaşlar, sadece toprak sahiplerinin hataları sonucu oluşan felaketler değillerdir; komşuların da bunda payı vardır.

Davranış olarak Anadolu insanları ile Suriyelileri; Ensara karşı Hz. Muhammed şeklinde yapılan benzetmeye katılmıyorum. Tüm saygımla, bunu tekrar dile getirmek uygun değil ama yazarın benzetmesine göre Almanlar da Ensar gibidir. Daha doğrusu: Akdeniz’den Anadolu’ya kadar uzanan bölge dünyanın en kırılganlarını içinde barındıran ruhani boyuta sahip bir bölgedir. Kimsenin işine yaramayacak dini benzetmeleri artık bırakalım. Suriye, Bağdat işgal edildikten sonra 3 milyondan fazla Iraklı’ya kapılarını açmıştı, Türkiye de aynı şekilde. Komşular arasındaki ilişki böyle olmalıdır.

3- 2017 sayımlarına göre Türkiye’de yaklaşık bir milyon Suriyeli erkeğin bulunduğuna dair diyeceklerim şu; belirtilen rakam üzücü. Suriye ordusu bir ara beşeri güç eksikliğinden şikayet ediyordu. Vatanlarını korumak için başka silahlı örgütlere değil asıl ordularına katılması gereken bu kadar gencin eksikliği önemli ve büyük bazı operasyonların hayata geçirilmesini geciktirdi.
Suriye Ordusu’ndaki hizmetinden kaçan birinin Türk Ordusu’na yardım etmeye hazır olmasını bekleme güzel arkadaşım, Suriyeli aşiretler adına konuşan temsilcinin yüzü pek yardımcı olmayacak... Çünkü vatanına sadık olma yeminini bozarak ordusundan kaçan komutanın, iltica ettiği ülkeye sadık olması beklenemez.

Ordudan kaçıp Almanya’ya iltica eden bir komutanın hikayesini kısaca anlatacağım.
Alman hakim ona sordu: ‘’Ülkendeki orduya katılırken vatanına karşı vefalı olacağına dair yemin etmiş miydin?’’
O da cevap verdi: ‘’Evet.’’
Hakim: ‘’O zaman ihanet etmeyeceğine dair yemin ettikten sonra, orduyu neden bırakıp ona karşı savaştın? Benden; bin yemin etsen de kendi vatanına ihanet eden sana Almanya’da ikamet etme hakkı vermemi nasıl istersin? Şimdi kendi ordusuna ve vatanına ihanet eden için başka ülkeye ihanet etmesi kolay gelir’’ dedi ve firari komutanın ikamet talebi reddedildi.
Özet: Birden fazla değil, tek bir standardımız olmalı. Ve bence utanç o kişilerin peşini bırakmayacak; Türk Ordusu’na yardım etmedikleri için değil, kendi ordularına ve vatanlarına yardım etmedikleri için...

Kısacası: Sevgili arkadaşım, ülkesine hizmet etmeyenden cephede bağlılık ve sadakat göremezsin. O kişi kendi ülkesinde ve kendi ordusunda; bize karşı savaş başlatan Amerikalılara, tebalarına ve teröristlerine karşı koyuyor olmalıydı.