22 Mayıs 2024 Çarşamba
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Özüm

Begümşen Ergenekon

Begümşen Ergenekon

Gazete Yazarı

A+ A-

Minik dalgalar sahile vuruyor. Kumsalda yaşıtım 2 çocuk oynuyor. Bir kız, bir oğlan. Elimde kovam gidiyorum oynamak için. Nedense oğlan bana “süpürge saçlı” diyerek derine itiyor. Batarken iki elimle yakasına yapışınca geri çekiliyor. Sudan çıkıyorum. Annem yanımda beliriyor ve beni sırtına alıyor, birlikte ahşap iskele boyunca yüzüyoruz. Ürken bir yengeç aniden suya dalınca annem yön değiştiriyor. Akşamüstü babam geliyor. Elinde fırından yeni çıkmış bir kesekağıdı dolusu kake (kakaolu İskenderun kurabiyesi) var. Lepiska (uzun sarı) saçlarım örgülü ve kırmızı kurdeleli iki top halinde kulaklarımın arkasına toplanmış. Üstümde kırmızı bir elbise, başımda beyaz şapka var. Dantelli çoraplarım, ayakkabılarım çok güzel. Annem kolsuz beyaz pamuklu üstüne yapraklarla bezeli bele oturan kloş (daire) etekli elbisesi, beyaz çantası ve ayakkabıları ile babamın koluna girmiş yürüyor. Bukleli saçları açık kumral, gözleri ise yeşil. Babamın omuzlarında yıldızlar, yakasında açık vişne rengi kadifemsi kumaştan işaret var. Babama “Kurmay başkanı” diyorlar. Arsuz çayı üzerindeki ahşap köprüden yürüyerek geçiyor, askeri otobüse binip, kıyı boyunca orduevine doğru yola koyuluyoruz. Oraya varınca bir lokantaya giriyoruz akşam yemeği için. Ayaklarım yere değmiyor. Garson her günkü yastığımı altıma yerleştirip beni oturtuyor. Ardından önüme bir tabak cips (incecik kesilmiş) patates geliyor. Arkamda oturan hanımla annem-babam selamlaşıyor. Kadın ağlayarak babama, şehrin ileri gelenlerinden olan kocası Ahmet Bey’in nasıl sokak ortasında kurşunlandığını anlatıyor. Onlar konuşurken ben yemeğimi bitiriyor, kapıdan çıkıp cadden içeri bakıyorum. Işıltısı göz kamaştırıyor. Annemler elleriyle “gel” diyor. Sonra orduevine dönüyoruz. Arka sokağa bakan yatak odamızın penceresinin geniş iç duvarına oturup bitişikteki düz çatıya gerilmiş beyaz perdenin tersinden film izliyorum. Beyaz örtüye sarılmış, mavi ve altın çizgili baş örtüsü kulaklarının arkasından geçen kaskatı bir Firavunun mezarına, çırpınan karısını koyuyorlar. Yavaş yavaş lahdin kapağı üzerimize kapanınca soluğu annemle babamın yanında alıyorum. “Özüm, artık yatalım yarın çok erken kalkmalıyım” diyor babam anneme. Başım yastıkta onları dinliyorum. “Biz de yarın Begümşen’le terziye gideceğiz diyor annem. Yatmaya hazırlanırken “Papatya gibisin beyaz ve ince…” diye mırıldanıyor.

Özüm - Resim: 1

Özcan ve Behiç Ergenekon (1948)

TERZİ

Sabah kahvaltısından sonra bir cip (Jeep) babamı götürüyor. Annemle palmiyelerin, çiçeklerinin süslediği orduevi bahçesinde oturuyoruz. O sırada önümüzde iki tekerlekli tezgahının iki eliyle tutup iterek götüren “Muzcu Amca” geçiyor. Annemle gidip bir kesekağıdı dolusu muz alıp bitiriyoruz. Ufak havuzda kırmızı (Japon) balıkları yüzüyor. Üzerimde Peter Pan resimleri olan bir elbise var. Annemin kilise dediği bir binanın bulunduğu sokaktaki bir duvarın kapısını açıp annem beni avluya sokuyor. Köşeden köşeye çapraz iki ip serilmiş. Üzerine dikilmeyi bekleyen kumaşlar serilmiş. Ben onların altında oyuna dalıyorum. Avlu çok ısınınca içeri kaçıyorum. Annem getirdiği kumaşları Elizabet hanıma gösterip, bana ve kendisine nasıl elbiseler istediğini anlatıyor. Terzi elinde mezüre annemin, ve benim ölçülerimizi alıyor. O sırada kilisenin çanları çalınıyor. Terzi eliyle alnına, karnına, sol ve sağ omuzuna dokunuyor sırasıyla. Çanları, ezan sesi takip ediyor. Annem “Aziz Allah” diye içini çekiyor. Koşar adım oradan çıkıyor, öğle yemeğine yetişiyoruz. Ondan sonra bu kez yandaki sinemanın matinesine yetişiyoruz. Film siyah beyaz. Balkonun ilk sırasında oturuyoruz annemle ben. Bir erkek umursamazca merdivenlerden iniyor. Sol elinin orta parmağıyla bir omzuna koyduğu ceketini tutarken söylediği şarkı Averemu. Annemin dizinde uyandığımda beyaz perdeden oturduğumuz balkona bir kuş uçuverdi.

FAYTON

Başka bir gün öğlen uykusundan sonra annem hazırlanıyor, beni giydiriyor. Boyunları pirinç (metal) ve boncuklu, koşumları kırmızı püsküllü bir çift kızıl kahverengi at; burunlarından soluyarak annemin işareti üzerine duruyor. Arabacı dizginlere asılıyor, hayvanların ağızları açılıp dişleri ve ağzın içinden geçen demir gem görünüyor. Fayton durunca, elindeki kamçıyı bırakıp oturduğu yerden önce benim sonra annemin arabaya binmesine yardım ediyor. Ağrıyan bir dişim yüzünden randevumuz var. Babam daha erken geliyor o gün işten. Dişçi amca Alfred’in Rumca, Arapça ve Fransızca bildiğini öğreniyorum. Babamla benim anladığım dilde ama biraz tuhaf konuşuyor. Kalkavan’lar, Sayek’ler, Dingiltepe’ler sanki herkes babamı tanıyor. Bazılarının çocukları Fransızca öğrensin diye Beyrut’taki özel okullara gönderiliyor. Hatay gibi o yerlerin de Birinci Dünya Savaşında, Fransız işgali altında kaldığını çok sonra öğreniyorum. Beni koruyup, kollayan ve iyi bir eğitim almamı sağlayan annemle babamı şükranla anıyorum. Bu yazımı; vefatının 3. yılında, tango yapan, Üsküdar Amerikan Kız Koleji mezunu güzeller güzeli annem soprano Uğur Özcan Ergenekon’a adıyorum. 11 Haziran 2021

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları