Peki, Aysal kimin elemanı?
Galatasaray teknik direktörünü, Dünya Kupası'na katılma umudu Kaf Dağı'nın ardındaki milli takımın başına getirme fikrinin, Ustabaşı'na ait olduğu el altından kamuoyuna yansıtıldı. Bu konu ortaya atıldığı andan itibaren, yüz binlerce kişi aynı şeyleri düşündü, kalemi, klavyesi olanlar yazdı: "Böyle şey olmaz! Galatasaray bu işten zarar görür!"
Herkesin fark ettiği bu çıplak gerçeği, operasyonun başındaki ismin düşünememiş olması mümkün mü? Üstelik onca danışmanıyla onun işi bu... Peki hesabı neydi Ustabaşı'nın? 4 maçı kalmış ve finallere katılma şansı rakiplerine endeksli milli takım, "imkansızı" başarırsa, bu kendi hanesine yazılacak, medyadaki borazanlar da herkese duyurana dek fazla mesai yapacaktı.
Öte yandan, dillendirilmese de belleklerde oluşan/oluşturulan algı şudur: "Galatasaray'ı karıştıran, belki de alaşağı eden gerçek fail Ustabaşı'dır" Ancak; bu algı, Galatasaraylıların büyük bir kısmında oluşmuş olsa bile, tepkilerini emecek asli failler var önlerinde: Aysal, Terim, yöneticiler falan... Tepkinin Ustabaşı'na yönelmesine, doğal set işlevi görüyorlar.
Peki, aynı gerçekleri fark eden, kendilerini 3 Temmuz operasyonunun mağduru olarak gören Fenerbahçeliler için durum ne? Onlar, "Ustabaşı bize yaptığını kısmen de olsa telafi etti" gevşemesindeler. Nasıl ki, 2,5 yıl önce tepedeki Fenerbahçe aşağı çekilmişti, şimdi sıra Galatasaray'da, yaklaşımıyla ferahlıyorlar.
Şu soru sorulabilir: "Aysal'ın iradesini yok mu sayacağız? Fatih'i kovan, belirsizliği, riski yaratan o değil mi?" Ünal Aysal, Avrupalı bir işadamı. Türkiye'deki futbolu da "iş" gibi görüyor. Dünyadaki kulüp örnekleri onu yanıltıyor, Galatasaray'ı, Anderlecht'le karıştırıyor. Türkiye'yi unutmuş gibi, futbolu, sporuysa zaten bilmiyor. Ülkeye o kadar uzak ki; 21 milyon oyu olan AKP için, "20 milyon Galatasaraylı Ak Parti'ye oy verdi" diyebiliyor.
Üstelik, kapitalizme iman etmiş olmasının ötesinde önemli bir eksisi daha var: "Galatasaraylı seçkin Türk" kimliği derisi gibi olmuş... "Taşralı, motor meslek lisesinden terk" Fatih'e eleman demesinin, kurumsal bakışla ilgisi olmadığı, "Sınıfını bil!" anlamı taşıdığı açık. Zaten, onu beğenmediği, onu kullandığını da gizlemiyor.
Başkanlığında 2 yıl geçti, 2 şampiyonluk geldi, koltuğu sağlama aldı Aysal. "Ustalık" dönemi başladı yani... Bilirsiniz bizde ustalık dönemi, astığım astık dönemidir de... Kimseyi takmazsınız, hesap vermezsiniz, istediğinizi atar istediğinizi alırsınız falan... Taa ki, bir "Obama" karşınıza dikilene kadar. O anda, bir deneni iki etmeyen uslu bir çocuğa dönüşüverirsiniz. Zaten mesele, o zaman dik durabilmektedir. Herkesin Obama'sı da, omurgası da farklıdır elbet.
108 yıllık sivil, bağımsız, saygın bir kuruluş olan Galatasaray'ın başkanı, kurumsallığın yüklediği görev gereği sadece "eleman"ına değil, Başbakan'a da dik durabilmeliydi. Ama bunu, Fatih'ten kurtulmak için fırsat olarak gördüğü anlaşılıyor. Zamanlama içinse, Real Madrid hezimetinin peşinden gelecek, olası Beşiktaş yenilgisinin yaratacağı reaksiyon döneminin seçildiği, ancak hesabın tutmadığı ortada.