18 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 22°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Portekiz notları

Gaffar Yakınca

Gaffar Yakınca

Gazete Yazarı

A+ A-

Bayram haftasında Portekiz’deydim. Tatil için değil, uzun süredir bekleyen bazı işleri halletmek için.

Portekiz’i en son 2019’da görmüştüm. Üç yılda çok şey değişmiş. Özellikle de Porto, Lizbon gibi turistik şehirlerde. İngiltere, Danimarka ve Hollanda kaynaklı bir yatırımcı furyası mülk fiyatlarını yukarı doğru tırmandırmış. Konut fiyatları, tıpkı İstanbul gibi roket hızı ile yükselmiş. Kiralar da fiyatları takip etmiş.

Bir yandan kiralar, diğer yandan enerji ve gıda fiyatlarındaki artış, orta sınıfı zorluyor. Fiyat artışlarının temel sebebi Rusya-Ukrayna savaşı olarak gösteriliyor. Halk politikacılara öfkeli. Savaşta Ukrayna’yı haklı buluyorlar ama, Portekiz’in savaşta taraf haline gelmesini onaylamıyorlar. Portekizli siyasetçileri Brüksel’in oyuncağı olmakla suçluyorlar.

İktidardaki Sosyalist Partinin toplumsal desteği hızla erirken muhalefetteki Sol Blok ve Komünistlerin oyları artıyor. En çok oy artışı ise “aşırı sağcı” olmakla suçlanan halkçı Yeter (Chega) hareketinde. Son seçimde oylarını %6’dan %11’e çıkarmışlardı. Şimdi anketlerde %15’e yaklaşıyorlar. Ancak Portekiz halkının siyasetçiye ve siyaset kurumuna güveni genel olarak çok az. “Kimi seçersek seçelim düzen değişmiyor, adaletsizlikler düzelmiyor” diyorlar. Seçimlere katılım oranının %51’de kalması da bunu gösteriyor.

GALATASARAY GİTTİ, ERDOĞAN GELDİ

Portekiz, Türkiye’ye en uzak Avrupa ülkesi. On milyonluk ülkede yaşayan Türklerin toplam sayısı 1.500’ü bulmuyor. Dolayısı ile Portekizlilerin Türkiye’ye dair bilgileri çok sınırlı. Eskiden yeni tanıştığım birine Türk olduğumu söylediğimde hemen Galatasaray derdi. Şimdi Erdoğan diyorlar. Anlaşılan, Avrupa medyası Tayyip Erdoğan’a düşmanlık ettikçe onu global bir marka haline getirmiş.

Üstelik Türkiye deyince hemen “Erdogan” diyenler, bunu genellikle sempati ile söylüyorlar. Erdoğan’ı kendi siyasetçilerinin riyakarlığını, sahtekarlığını yüzlerine vuran bir kahraman olarak görüyorlar.

Bir lokantada tesadüfen tanıştığım altmış yaşlarındaki yazar Miguel’in “Erdogan” derken slogan atar gibi yumruğunu havaya kaldırması aklımda kalan en ilginç anlardan biri. “Erdoğan ile ilgili ne düşünüyorsun” soruma, “güçlü, dürüst ve akıllı bir adam, ezilenleri savunuyor, öyle bir devlet başkanınız olduğu için şanslısınız” diye yanıt veriyor.

SINIRLAR KALKINCA SÖMÜRÜ KALKMIYOR

Dünyanın bütün ilgi çekici şehirlerinde olduğu gibi Porto’da da korkunç bir yağma ve kirlenme süreci yaşanıyor. Merkezdeki mülkleri çok ucuza satın alan İngilizler, Danimarkalılar bunları Airbnb konutlarına çevirmişler. Bu yenilenmiş evler geceliği 100-150 Avro’dan turistlere kiraya veriliyor. İçinde yaşanmayacak kadar kötü durumdaki yapılarda ise Bangladeşli, Pakistanlı göçmenler yaşıyor. Porto’nun yerlileri çoktan şehrin dışına sürülmüş.

Porto’nun hikayesi “tüm sınırlar kalkarsa dünya daha özgür olur” diyen liberal tezin gerçek yüzünü gösteriyor. İnsanların ulusal sınırları aşıp geçmesi sömürü ilişkilerinde hiçbir değişikliğe yol açmıyor. Sınırların kalkması, zengin ülke vatandaşlarının sömürüyü dünya geneline yayması anlamına geliyor. İngiliz de Pakistanlı da Porto’ya geliyor. Ama biri mülkleri ele geçirip patron olmak, diğeri üç otuz paraya kölelik etmek için.

UYUŞTURUCU VE YOZLAŞMA

Bu işin bir de yozlaşma boyutu var. Eskiden uyuşturucu sadece Lizbon’da görülen bir şeydi. Şimdi Porto’ya kadar ulaşmış, sokaklara yayılmış. Esrarın satışı kanunen yasak olmasına rağmen fiilen ortadan kalkmış. Nerdeyse her köşe başında esrar içen gençleri görüyorsunuz.

Flores Sokağı gibi merkezi bölgelerde kokain bile satılıyor. Kokain, sınıfsal anlamı olan bir uyuşturucu. Zenginlerin pahalı sapıklıkları için geliştirilmiş bir kimyasal. Demek ki küçük sevimli Porto, dünyanın en çürük insan topluluklarının hedefi haline gelmiş durumda.

En beterini ise bir dönem yaşadığım Sao Bento’da gördüm. İstasyonun karşısındaki küçük parkta şırıngalarla folyolar arasında yerlere uzanmış eroinmanlar vardı. Bu üzücü manzara, şehrin tam göbeğinde yaşanıyordu.

Neredeyse memleketim Malatya kadar çok sevdiğim Porto hala çok güzel bir şehir. O güzellikleri de yazabilmek isterdim. Ama ilk bakışta yüzüme çarpan bu acı değişime gözlerimi kapamak maalesef mümkün olmadı. Gerçek şu ki kapitalist “Batı medeniyeti” dokunduğu her şeyi çürütüyor; en sevimli en masum olanları bile.