15 Mayıs 2024 Çarşamba
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Protezli virüs mü?

Seyyit Nezir

Seyyit Nezir

Eski Yazar

A+ A-

Deneyci tutumuyla bilim dünyasına maddenin neliği üstüne anıtsal bir belirleme getiren Lavoisier, “hiçbir şey yoktan var olmaz, hiçbir şey vardan yok olmaz, yalnızca değişime uğrar” tanımıyla maddenin sakımı yasasını getirmekle kalmaz, materyalizmin yüzlerce yıllık temel ilkesini de doğrulamış olur. Materyalist düşüncenin köklerini eski Yunan’daki doğa felsefesine kadar geri götürdüğümüzde ise Empedokles’in görüşleriyle karşılaşıyoruz: “Daha önce var olmayan bir şeyin varlığa geldiğini veya herhangi bir şeyin yok olabileceği ve tamamen ortadan kalkabileceğini düşünenler, delidirler; çünkü var olmayan şeyden herhangi bir şeyin doğması kesinlikle mümkün değildir ve var olan şeyin ortadan kalkması gerektiği de imkânsız ve duyulmamış bir şeydir; çünkü o nereye konursa konsun, orada var olacaktır.”

ÖLÜM: YAŞAMDA BİR DÖNÜŞÜM ANI

Varlık felsefesi kapsamında bugünden bakınca sığ görünse de çağdaş sayılabilecek düşünceler geliştiren Empedokles, ölümle yaşam arasında da akılcı yaklaşımlar getiriyor: “Ölümlü olan hiçbir şeyin ne varlığa gelmesi ne de her şeyi alıp götüren ölümle son bulması vardır. Var olan sadece unsurların bir araya gelmesi ve birbirine karıştıktan sonra yeniden ayrılmasıdır. Ölüm işte şeylerin bu ritminin bir ânına insanlar tarafından verilen bir addan ibarettir. Bu unsurlar bir insan, bir hayvan, bitki biçiminde birbirine karıştığında insanlar bir doğuşun ortaya çıktığını söyler; unsurlar birbirinden ayrıldığındaysa insanlar bunu acıklı ölüm kelimesiyle açıklar. Ancak bu doğru bir adlandırma değildir.”

Düşünürün ölüme ve yaşama bakışında daha sonra ancak Hipokrat’ta görülen nesnelliğin deneysel temeli vardır: Çağında etkili bir şair olarak da kabul gören Empedokles’in yaşama karşı izlediği tutumda öznel ve nesnel belirlemelerin bir arada bulunabilmesi duyarlı kişiliğine tıp çalışmalarının da izler koymasıyla ilişkilidir. Düşünür; veba salgınını şehrin çevresindeki bataklıkları kurutmak suretiyle sonlandırmış, şehri kuzeyden çevreleyen kayaları kırdırarak kentin rüzgâr almasını sağlamış ve havasını düzeltmiştir. Fizik kuramlarını destekleyici testler yapmış, İtalya tıp okulunu kurmuştur. Okul; tıp eğitimi ile sınırlı kalmamış, sonraki bilim - felsefe gelişmelerinde etkili olmuştur.

EMPEDOKLES’İN DOSTLARI

Düşünürün tarihteki yeri şiir, felsefe, tıp ve fizikle sınırlı değildir, politikacı olarak da önemli işler başarır: Kendisine tiranlık sunulmuşken demokratik tavrından dolayı bunu reddetmiş, servetini öncülük ettiği halk partisi ve demokrasi yolunda harcamıştır. Uzun süre politik başarılar gösterip yurttaşlar arasında huzur ve eşitlik ortamı yarattıysa da hayatının ilerleyen dönemlerinde politik çekişmeler yeniden ortaya çıkınca yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalmıştır (https://www.filozofunyolu.com/sokrates-oncesi-donem/empedokles).

NEREDEN ÇIKTI ŞİMDİ EMPEDOKLES?

Yapıtlarında tarihe getirdiği eleştirel ve özgün yorumlarla tanınan Amin Maalouf bu kez Empedokles’in Dostları romanıyla karşımızda (YKY, çev.: Ali Berktay). Yaşadığımız uygarlığı oldukça distopik bir açıdan tartışan Maalouf, romanda, büyük düşünürün adı ve felsefesi etrafında birbirini hiç görmeden buluşan bir topluluğun dünyayı büyük bir teknolojik felaketin eşiğinden kurtarma çabasını işler.

TEKNOLOJİ KARŞISINDA İNSAN

Günümüz toplum ve dünyasına yer yer çok acımasız eleştiriler yönelten Maalouf, Kovit-19 küresel salgını Dünya Sağlık Örgütü’nce tanımlanmazdan önce, romanda uygarlık üzerine karşıt görüşteki kişilerinden ikisini şöyle konuşturur:

“Örneğin baş döndürücü bir hızla yayılan ve haftalar geçmeden hiçbir semptomla kendini ele vermeyen ölümcül bir virüs düşünün. Varlığı saptandığı anda artık çok geçtir; hiç kimse, ne sizin ne de bizim tıbbımız yayılmasını durdurabilir. Halklar bütünüyle ve çaresizce ölüme mahkûm demektir.”

Öbürü kaygıyla sorar: “Yoksa böyle bir virüs mü var?”

“Umarım yoktur. Ama onu ‘üretmeyi’ tasarlayanlar var. Ve tetikte olmazsak...”

Küresel oligarşinin teknolojiyi insana karşı kullanmasına verilecek yanıt nedir? İnsan savunmasız mı? Üvercinka’da (Mart 2020) Protezli Virüs Çağında Şiir kapağını gülünç bulanların kulakları çınlasın.

Yurttaşları da ayartarak onları aşırı çıkarcılığa yönlendiren egemen sınıflar karşısında onca emek verdiği kenti terk eden Empedokles, felsefesi ve politik kişiliğiyle günümüze ışık tutabilir mi? Maalouf, roman boyunca okuru bu soru üzerinde düşündürerek umut ve eylem arayışına zorluyor.