29 Nisan 2024 Pazartesi
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tarım ve gıda etiği

Erkan Rehber

Erkan Rehber

Eski Yazar

A+ A-

Dünya tarım ve gıda sistemi endüstrileşme, ticarileşme ve küreselleşme ile giderek insan, hayvan ve çevreye zarar veren bir yapıya dönüşmüştür. Bunların yanında, özellikle genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) gibi uygulamaları içeren biyo-teknolojik gelişmeler önemli tartışmaları ve arayışları gündeme getirmiştir. Canlılar ve çevreye zararlı olduğu kabul edilen, girdi yönetimi, üretim, işleme, dağıtım, ticaret ve tüketim zinciri olarak tanımlanan tarım ve gıda sisteminin işleyişinin bir takım değer ve normlara dayanması gerektiği üzerinde durulmaya başlanmıştır. Bu gelişmeler ışığında 20. yüzyılın sonundan başlayarak tarım ve gıda etiği gündeme taşınmış, konu bilimsel ve örgütlü bir biçimde ele alınmaya başlamıştır. Örneğin 1998 yılında İngiltere’de Gıda Etiği Konseyi, 1999 yılında Avrupa Tarım ve Gıda Etiği Derneği kurulurken, biraz gecikmeli de olsa Türkiye’de de 2016 yılı başlarında Türkiye Tarım ve Gıda Etiği Derneği faaliyete geçmiştir.

TARIM VE GIDA ETİĞİ NEDİR?

Bu konuda açık kaynaklarda bilgi bulmak zor değil. Özellikle yukarda isimleri verilen örgütler bir şekilde konu ile ilgili görüşlerini ortaya koymaktadırlar. Bu bilgilere genel olarak bakıldığında, etik konusu tarım ve gıda sisteminin işleyişi ile ilgili olması gerekirken, bir anlamda gıda sorunları gibi sunulmaktadır. Örneğin açlık sorunu, gıda güvenliği, hayvan refahı ve hatta gıda egemenliği gibi konular etik başlığı altında sunulmaktadır. Ayrıca konunun meslek etiği gibi algılanması da söz konusudur. Örneğin Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatında (FAO) gıda ve tarım alanında etik programların geliştirilmesinin arkasındaki nedenleri incelemek üzere 103 çalışanla bir anket yapılmıştır. Anket verilerine göre 1990’ların sonlarına kadar teşkilatta etik kavramının açık ve yaygın bir şekilde ele alınmadığı, ancak çalışanların etkinliklerinde güçlü bir etik anlayışa sahip oldukları ortaya konmuştur. Ayrıca, neredeyse FAO’nun temel çalışma alanlarının tarım ve gıda etiği ile ilgili konular olduğuna işaret edilmiştir.

Görüşümüze göre tarım ve gıdada etik denildiğinde, gıda ve tarım sisteminin işleyişindeki, insan başta olmak üzere canlılar ve doğa açısından etik dışı uygulamalar konu olmalıdır. Başka bir anlatımla, tarım ve gıda ile ilgili birçok temel sorunun sistemin etik dışı işleyişinden kaynaklandığını ortaya koyarak bu davranışları açık ve görünür kılmak ve bunların ortadan kaldırılması için gerekenleri gündeme taşımak temel amaç olmalıdır. Bu bakış açımızı, makale sınırlılığı içinde ekmekten buğdaya doğru tarım ve gıda sisteminden birkaç çarpıcı örnekle açıklamaya çalışalım. Ekmek israfı etik olabilir mi? Bazı insanlar için yoksul olmaları nedeniyle ekmeğin temel gıdaları olması, ekmeğin üretiminde 20’ye yakın katkı maddesinin kullanılması etik midir? Ekonomi yazınına “shrinkflasyon” olarak geçen, ağırlık, hacim ve hatta kaliteyi düşürerek fiyatı sabit tutmanın, ekmek üretiminde uygulanması etik dışı davranışların başka bir örneği değil midir?

Buğday piyasalarının işleyişi de etik dışı mekanizmalara dönüşmüştür. Önceki dönemlerde buğday piyasaları genel olarak, insan beslenmesindeki önemi nedeniyle devlet tekelinin hâkim olduğu piyasalar durumundaydı. 1980 sonrası liberalleşme ve küreselleşme politikaları, buğday piyasalarında devlet tekelini yok ederek veya etkisini azaltan uygulamalara maruz bırakarak, girdi piyasalarında olduğu gibi, yerel ve uluslararası tekellerin hakim olması sonucunu yaratmıştır. Buğday vb. tahılların alım satımını düzenlemek üzere oluşturulan hububat borsaları, vadeli işlem piyasalarına dönüştürülerek kâğıda dayalı ürün satışı, spekülatörlerin piyasaya hâkim olmalarının yolunu açmıştır. Örneğin en ünlü borsa olan Chicago borsasında 2014 yılı buğday cirosu, o yılki dünya buğday üretim değerinin 200 katı olmuştur. Bu durum buğday fiyat oluşumunun üretim ve talebe göre değil, spekülatörlere bağlandığının açık bir göstergesidir. Bu gerçek ortadayken, vahşi kapitalizmin en önemli araçları haline gelen emtia borsalarından olan hububat borsalarının Türkiye’de kurulmasını olumlayarak desteklemeyi gıda etiği açısından nasıl değerlendirmek gerekir. Bu kapitalist kurumların ne kadar yararlı olduklarının, kendini çiftçiden ve yoksuldan yana olduğu iddiasında olan siyasiler ve akademisyenler tarafından dile getirilmesi de ayrı bir etik konusu değil midir?

SİSTEMDE ETİK NASIL SAĞLANABİLİR?

Sadece tek bir ürünle ilgili olarak birkaç noktada etik konusu sorgulandığında, tarım ve gıda alanındaki temel sorunun mevcut sistemden kaynaklandığını iddia etmek yanlış olmasa gerekir. Kuşkusuz burada sistem içinde yer alan elemanların etkinliklerinde meslek etiğine göre davranmalarının önemi de yadsınamaz. Ancak bazı koşullarda mevcut düzen, insanların etik davranmalarına neredeyse engel olmaktadır. Mevcut kapitalist sistemin kontrol ve denetlenmesi ne ölçüde sağlanabilir, yasal düzenlemeler ve getirilen standartlar burada ne ölçüde etkili olabilir. İşte temel sorun da burada! ABD ve Avrupa Birliği (AB) arasındaki GDO tartışmasının sonucu bunun iyi bir örneğidir. Mevcut yönetimler GDO’nun AB’ye girmesini engelleyememiş, sadece yüzde 1’den fazla olunca GDO’lu olduğunun ürün etiketine yazılması sağlanabilmiştir. Son bir soruyla konuyu tamamlayalım. Türkiye’de sadece un, maya ve tuz karışımı olan ekmek üretimi olanağı var mıdır? Sistem buna izin verir mi? Cevabını siz verin. Tam çözüm getirmese de, en akılcı seçenek üretici ve tüketicinin örgütlenerek tarım-gıda sisteminde söz sahibi olmasıdır.