15 Mayıs 2024 Çarşamba
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tekrardaki mucize

Seyyit Nezir

Seyyit Nezir

Eski Yazar

A+ A-

Sabahın ilk saatlerinde perdeyi aralarken birden karların nazlı gelin edasıyla süzülüşünü görmek nasıl da coşku veren bir uyanış... Günlerdir bekleyip de umudu kestiğin yolcuya kavuşmak kadar güzel... Ama daha toprağa düşmeden eriyor kar. Ya birazdan diner ve hiç yağmayıverirse? Oysa boydan boya bütün ülkenin bir kar manzarasına ve ondan yayılacak suya, berekete ne çok ihtiyacı var.

Başımı kaldırıp görebildiğim uzaklara bakıyorum: Sokak lambaları karın yağışını apaçık gösteriyor. Tınaz savruluyor sanki... Evet, diyorum, tutacak. Tellerin üzerinde kargalar da bunu anlamaya çalışıyor gibiler. Karların dökülüşünü keyifle izliyorlar... Elektrik direğinin dibini karıştırıyor sokak köpeğinin biri. Sonra birden doğrulup ilerde bir şeylere havlıyor. Derken dere yatağına doğru bir koşu tutturuyor. İşte başka köpekler de peşi sıra oraya yöneldi.

Kar biraz yavaşlayıp yeniden hızlanarak hep aynı teraneyle yağıp erimeyi sürdürüyor. Nâzım’ın Sebastian Bach şiirindeki dizeler canlanıyor belleğin külleri altından. Şimdi daha derinden duyumsuyorum kar yağışını:

Yağan kardaki tekrar,

incecikten yağan karda,

lapa lapa yağan karda,

buram buram yağan karda,

esen tipide savrularak

ve yolumu kesen kardaki tekrar.

Ne kadar güzel bir şiirdir... Yalnızca nesne ve olguları anlattığı halde etkin bir felsefi yüklenişi var. İmrendiriyor.

ŞİİRİN UFKU

Şiir iyi geldi: Gözlerimin yaşadığı gerçeğin ötesini, daha gerçeği gösterdi. Kar, işte tarlaların ve otların üzerinde tutunmaya başladı. Şiir, milyonlarca kez tekrarlanan olayda biriken dönüşüm yetisini gösterdi: Tekrardaki mucize...

Şimdi de çok eski bir olaya götürdü beni: Aziz Nesin’in Onbinler gazetesinin birikimini de katarak 13 yıl aradan sonra Aydınlık gazetesinin yeniden günlük çıkma hazırlıkları için yurtdışında çalışmak üzere Bedri Gültekin’in başkanlık ettiği bir ekiple Almanya’daydım. Gültekin’le zaman zaman kimi çok ince sorunları irdeleme fırsatı da buluyorduk. Kentler arasında ne türküler söylemedik, ne türküleri tartışmadık ki:

Evlerinin önü yoldur

Yoldan geçen karakoldur

O bitiyor, “Leblebi koydum tasa” başlıyor, hemen ardından, “Çift candarma geliyor / Kaymakam konağından”... Anılar, dersler, dostluk ve kardeşliklerle dolu upuzun bir yazı olur aslında.

Dönüşümüzde Nâzım’ın 30. ölüm yıldönümü için Teori’ye yazı istedi benden. Yeni bir şey söylemek çok zor. Nicedir içimde tartıya vurduğum bir düşünceyle bitirdim yazıyı. Aşağı yukarı şöyleydi: Nâzım’ın şiirdeki büyüklüğü ideolojinin ufuklarını aştığı yerde konaklar.

KAR BİRİKMIŞ DUVAR DİPLERİNE

Gültekin, Teori’deki bir yazıda böyle bir bitişin yer alamayacağını söyledi bana. Hiç incitici sözler etmeden çok tartıştık. Baktım olmuyor, sonunda yazıyı geri çektim. Birkaç saat sonra Doğu Perinçek aradı: “Sen haklısın! Ama onu Teori’de herkese anlatmanın üslubunu da bulmalısın.”

1993’teydi. Nerdeyse 30 yıl oluyor. Aramızda hiçbir kırgınlık olmadı. Ne deneyimler yaşandı. Gültekin benim için halâ esnek söyleme açık bir yoldaş...

Yazıyı bitirmek üzereyken televizyonda Meral Akşener’in sesi: Nasıl olduysa, Doğu Perinçek ele geçirmiş, Çin’e bağlamış hükümeti...

Yaşadıkça anlıyoruz: Politika çok çarpıcı bir sanat... Olağanüstü sebat ve kıvraklık istiyor.

Birden çok fazla şey karıştırdığımı düşündüm. Başımı kaldırıp pencereden dışarı baktığımda karın hızlanıp tipiye döndüğünü fark ettim. Duvar diplerine epeyi birikmişti kar. Tarlaların üstü bembeyaz örtünmekteydi. Kargalar ve köpekler de kuytulara sinmişti. Berlin’de tanık olduğumuz ve üstüne saatlerce konuştuğumuz bir sahne canlandı şimdi gözlerimin önünde: Yaşlı bir adam, kaldırımda geniş bir şemsiyenin altına serdiği çaputlara sarınıp karda dileniyordu. Nâzım’ın bir başka şiiri düşüyor bu kez aklıma:

hava çelik bir ustura gibi

dışarda kar yağıyor

zemherinin en acımasız günleri

dışarda kar yağıyor

öyle masallardaki gibi incecikten

ya da lapa lapa değil

döne döne

buram buram

dışarda kar yağıyor

hava ustura gibi soğuk

minicik elleriyle

üşümüş ayaklarını ovuşturan çocuk ...

Her olayın baktığın yöne göre değişen birçok yüzü var. Yaşam böyle ilerliyor. Çok söze gerek yok. Şiirin ufuklarına düşen karlara dönmeli...