19 Mayıs 2024 Pazar
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Türk basınından izlenimler: Abdi İpekçi (1929-1979)

Hayati Asılyazıcı

Hayati Asılyazıcı

Eski Yazar

A+ A-

İlk sayısı 11 Şubat 1926 tarihinde yayımlanan ‘Milliyet’ gazetesi, 1935 yılında Ali Naci Karacan tarafından satın alınarak ‘Tan’ adıyla değiştirilmiş, 1945 yılında basın tarihimize ‘Tan Gazetesi Baskını’ olarak yansıyan olayların ardından kapatılmıştır.
Ali Naci Karacan’ın, 1950 yılında tekrar ‘Milliyet’ adıyla yayımlamaya başladığı gazete, dönemin günlük gazetelerinden farklı bir anlayış ve nitelik taşıyordu. Gazetenin mizanpajı oldukça dikkat çekiciydi. Spor sayfası tam sayfa olarak ele alınmış ve gazetenin arka sayfasına taşınarak Türk basınında radikal bir dönüşüme yol açmıştı. Galatasaray Lisesi mezunu olmasına karşın bir Fenerbahçe taraftarı olarak, başyazarlığını sürdürdüğü ‘Milliyet’ gazetesinde, ‘Fenerbahçe’ hakkında bir yazı kaleme alarak, ilk kez gündem dışında spor içerikli bir konuyu başyazısına taşımıştır.
1955 yılında geçirdiği kalp krizinin ardından oğlu Ercüment Karacan, gazete yönetiminin başına geçti. ‘Yeni Sabah’, ‘Yeni İstanbul’ ve ‘İstanbul Ekspres’ gibi çeşitli gazetelerde spor muhabiri, sayfa sekreteri ve yazı işleri müdürü olarak çalışan Abdi İpekçi, 1954 yılında ‘Milliyet’ gazetesinde yazı işleri müdürü olarak görev yapıyordu. Ercüment Karacan tarafından bir süre sonra, genel yayın müdürlüğü görevine getirildi.
İpekçi, ‘Milliyet’ gazetesini Türkiye’nin en etkili siyasi gazetelerinden biri haline dönüşmesinde önemli rol oynamıştır. Peyami Safa’nın rahatsızlığının ilerlemesi üzerine, Abdi İpekçi’nin teklifi üzerine, 1959 yılında köşe yazarlığına başlayan Çetin Altan, taşlama yazılarıyla gazetenin tirajını 75 binden 215 bine yükseltti. İpekçi, haftanın öne çıkan gündemini değerlendirmek için, konunun uzmanı isimlerle pazar söyleşileri gerçekleştirirdi. Basınımıza kazandırdığı pazar söyleşileriyle çığır açmış ve büyük ilgi uyandırmıştır.
Genel yayın müdürlüğü görevini sürdürdüğü yıllarda, ülkede anarşist olaylar giderek artmaya, sağ-sol çatışmaları tırmanmaya başlamıştı. Bu durum Ercüment Karacan’ı tedirgin ediyordu. Abdi İpekçi, 1961 yılında ‘Milliyet’ gazetesinde başyazılar yazmaya başladı. Tarafsız yazılarıyla öne çıkan İpekçi, yazılarında ‘sağ mı haklı, sol mu haklı!’ bir türlü karar veremezdi. İpekçi’nin siyasi olarak hangi tarafa yakın olduğunu, yazdığı yazılarından anlayamazdınız. Seçim dönemlerinde de, hangi partinin seçimi kazanacağı konusunda da bir türlü karar veremezdi. ‘Bitaraf’lığını her seferinde tescil ederdi.
Nişantaşı’nda oturduğum yıllarda, suikastın gerçekleştirildiği Emlak Caddesi (Abdi İpekçi Caddesi) üzerinde bir apartmanda oturuyordum. İpekçi, apartmanın olduğu köşeden dönerek karakol sokağındaki evine gitmek üzereyken, trafiğin tıkandığı esnada 1 Şubat 1979 tarihinde saldırıya uğradı. Bu kadar tarafsız bir insanın, böyle bir suikaste kurban gitmesi, tırmanan ‘faşizm’in şaşırtıcı bir göstergesiydi. Abdi İpekçi’nin, hala çözülemeyen bir suikastin kurbanı olduğu bir gerçek.
Deneyimli gazetecinin; Afrika (1955), İhtilalin İç Yüzü (Ö. Sami Coşar’la, 1965) ve Dünyanın Dört Bucağından (1971) adlı kitapları bulunuyor. İlk baskılarının yapıldığı ama artık baskısı bulunmayan kitaplarının, ölümünden sonra neden basılmadığı sorusuda zihnimi kurcalayan sorular arasında.