19 Mayıs 2024 Pazar
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Vatan Savaşını reddeden ABD'nin yanına yuvarlanır

Bayram Yurtçiçek

Bayram Yurtçiçek

Eski Yazar

A+ A-

2014 yılından bu yana Türkiye’de büyük ve anlamlı bir tartışma sürüyor. Türkiye bir vatan savaşı sürecine mi girmiştir? Yoksa Tayyip Erdoğan, kişisel iktidarını pekiş- tirmek için mi savaşıyor? Kamuoyundaki ismiyle söylersek, içinde yaşadığımız mücadele bir vatan savaşı mıdır? Yoksa saray savaşı mıdır? Bu tartışma, 1960’ların sonlarında başlayan MDD-Sosyalist Devrim tartışmalarından bu yana Türkiye’nin en önemli ve anlamlı tartışmasıdır.

MİLLİ DEMOKRATİK DEVRİM - SOSYALİST DEVRİM TARTIŞMASI

O gün, sol içi bir tartışma olan MDD-Sosyalist Devrim tartışması, MDD tezinin ezici üstünlüğüyle sonuçlandı. Sosyalist devrim tezinin, bütün aşırı sol söylemine rağmen düzen içi, parlamentarist ve teslimiyetçi bir tez olduğu kanıtlandı. Milli Demokratik Devrim tezini savunanlar, emperyalizme karşı mücadeleyi esas aldılar. Amerikan emperyalizmini baş düşman olarak tespit ederek, Türkiye’deki Amerikancı, NATO’cu düzene karşı mücadele ettiler. Temel sloganları “Tam Bağımsız Türkiye” idi. Sosyalist Devrim tezini savunanlar ise sermayeye karşı, kapitalizme karşı mücadeleyi esas aldıklarını söyleyerek, anti-emperyalist mücadeleyi reddettiler. Emperyalizm ile çelişmeleri olan milli sınıfları düşman ilân ederek, millî saflarda bozgunculuk yaptılar. 1968’lerde süren bu tartışma çok önemli olmakla birlikte, sol çevrelerde cereyan ettiği için bütün milleti içine çeken bir tartışma olmadı. Bugün kü tartışma ise, bütün milleti içine alan ülke çapında saflaşmalar yaratan bir tartışmadır. 68’lerdeki tartışma solun geleceğini belirlerken, bugünkü tartışma milletin geleceğini belirleyecek bir tartışmadır.

VATAN SAVAŞI MI? SARAY SAVAŞI MI?

Bugünkü tartışma ile o günkü tartışma arasında ilginç benzerlikler de bulunmaktadır. Türkiye bir vatan savaşı veriyor diyenler, ülkenin bağımsızlığını ve birliğini savunan bütün milli kuvvetleri birleştirmeye ve vatanın birlik ve bütünlüğünü korumaya çalışmaktalar. Türkiye’nin bugün iç mücadeleyi değil dış mücadeleyi esas alması gerektiğini söyleyerek, ABD emperyalizmin kara gücü bölücülüğü ve beşinci kol faaliyeti yürüten, Gladyo örgütü FETÖ terör örgütünü baş düşman alarak mücadele ediyorlar.

FETÖ İLE İTTİFAK

“Bu savaş vatan savaşı değildir. Bu savaş Tayyip Erdoğan’ın, yani Saray’ın savaşıdır” diyenler ise, ABD emperyalizminin kara gücü PKK-PYD’nin siyasi temsilcisi olan HDP ve FETÖ ile birlikte AKP iktidarını hatta özel olarak Tayyip Erdoğan’ı yıkmak için mücadele etmektedirler. ABD emperyalizmi ve onun piyonlarıyla Türkiye’ye karşı konumlanmış bulunuyorlar. Bunun örtüsü olarak da Tayyip’e karşı mücadeleyi öne sürüyorlar. Eski Aydınlık köşe yazarı, şimdilerde Oda Tv ve Halk Tv’nin gözdesi M. Ali Güller şöyle yazıyor: “Halkın ilerici örgütleri, sistem içi çelişme olan AKP ile Cemaat arasındaki kavgada taraf tutmaz, fakat kavgadan yararlanır. Burada da ölçüt, iktidar olanı esas almaktır. Çünkü iktidar olan zayıfladıkça, karşıtı olan zaten zayıflayacaktır.” (Aydınlık okurlarına cevabımdır. 28 Nisan 2014) Yoruma bile gerek yok. AKP ile Cemaat arasındaki kavgadan yararlanarak, Cemaatle birlikte AKP’yı yıkmak. FETÖ ile birlik, pratikte ABD ile birliktir. Hangi cilalı kelimelerle söylenirse söylensin Tayyip’i yıkmak için ABD ile işbirliği yapmaktır.

PKK İLE İTTİFAK

Şimdi de ünlü şairimiz Ataol Behramoğlu, Soner Polat Amiralimize cevap verirken açık seçik ve köşeli bir şekilde PKK’nın siyasi temsilcisi HDP ile birlikte bir iktidar formülü üzerinde çalışıyor. Bildiğimiz gibi, anlı şanlı aydınlarımız, bazı “Atatürkçü”lerimiz ve CHP önderliği, Tayyip’i yıkmak için PKK’yı Meclise taşımak gerekir diyerek, HDP’ye oy ver çağrısı yaptılar. Hatta CHP Genel Baş- kan Yardımcılarından birinin CHP’ye değil, HDP’ye oy verdiği bile söylendi. Ancak 2015 Haziran seçimleri ile 3 Kasım seçimlerinde bu formülün hükümet olmaya yetmediğini gördü- ler. Çünkü MHP’yi bu formüle ikna edemediler. Şimdi bu formüle MHP’yi bölerek bir merkez parti kurma çalışmaları yürüten Meral Akşener’i de dâhil ederek uygulamak istiyorlar. Hadi diyelim ki CHP, HDP ve FETÖ ittifakını kurdunuz. Meral Akşener önderliğindeki milliyetçi bir tabana sahip merkez partiyi PKK ile ittifaka nasıl razı edeceksiniz? Bunun mümkün olmadığını yaşayarak göreceksiniz. Bu formülün, daha ortaya atıldığı anda ölü bir formül olduğu gün gibi aşikârdır. Formülün ölü olması çok önemli değildir. Önemli olan değerli ve kendisine devrimci diyen bir şairimizin ABD’nin kara gücüm dediği ve ağır silahlarla donattığı PKKPYD’nin siyasi temsilcisi HDP ile birlikteliği açıkça savunmasıdır. Esas içimizi acıtan budur. Ayrıca bu formüllerde hesaba katılmayan ve adı anılmayan Türk milleti var. Partiler bir araya gelebilir. Bu partilerin oy toplamları yetebilir. Ama bu ittifaklara halk ne der diye düşü- nen yok. Şunu herkes bilsin; PKK ve FETÖ ile ittifak yapanlara halkın mutlaka bir cevabı olacaktır. Bu birliktelikleri örgütleyenlerin hesabının ne kadar yanlış olduğunu tabanlarının kendilerini terk ettiklerinde anlayacaklardır. Sayın Behramoğlu, “hayal kurmak bizim işimiz” diyor. Doğrudur. Şairimiz her türlü hayali görebilir. Ama siyaset gerçekli zemininde yapılabilir. Duyguların, öznel isteklerin ve hayallerin de bir yeri var siyasette. Ama gerçekler kendi yasalarını uygular. Sizin duygularınız ve hayalleriniz bu gerçeklerle çatışı- yorsa başarı kazanma olanağınız yoktur. Herkes hayal kurabilir. Ancak devrimciler için kurulan hayalin bile gerçeklikle bağının olması gerekir. Bu bağ; hayalperestlikle dünyayı değiştirme hülyasına sahip olma arasındaki farkın konulduğu noktadır.