11 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kürt sorunu kiminle çözülecek?

Mehmet Bedri Gültekin

Mehmet Bedri Gültekin

Eski Yazar

A+ A-

İşçi Partisi’nin, “İmralı’daki Apo” görüntü kayıtlarını açıklayarak ne büyük bir iş başardığı, önümüzdeki aylarda ve yıllarda daha iyi anlaşılacaktır.

Kürt sorununu “enstrümanlarla çözme” stratejisine ölümcül bir darbe vurulmuştur. Kürdümüzün özgürleştirilmesi yolunda büyük bir adım atılmıştır.

Görüntülerin açıklanması PKK’yı derinden sarstı. Merkezi düzeyde her gün yapılan açıklamalar, örgüt içindeki kaynaşmayı kontrol altında tutmaya yöneliktir.

Sadece PKK değil, bütün Türkiye görüntüleri konuştu. Ama Meclis’teki partilere gelince değişik bir tabloyla karşılaştık.

AKP, basındaki yandaşları aracılığıyla, görüntülerin açıklanmasından çok rahatsız olduğunu belli etti. CHP, gelişmelerden memnun olmadı. Suskunlukla örtmeye çalıştı.

Özcan Yeniçeri dışındaki hiçbir MHP yetkilisi de İşçi Partisi’nin verdiği mücadeleyi görmek istemedi. Onlar da rahatsızlar.

Aynı şekilde Yeni Çağ gazetesi de bu önemli gelişmeye ilişkin tek bir haber yapmadı. Köşe yazarlarından Afet Ilgaz ve Arslan Bulut dışında hiç kimse konuya değinmedi.

Devlet aklı mı İP’nin aklı mı?

Yeni Çağ yazarlarından Ahmet Ünal, 14 Şubat 2014 günü, konuyla ilgili bir değerlendirme yaptı:

“... Öcalan’ı tek lider pozisyonunda ileri süren devlet aklının artık değiştiği anlaşılıyor. Eldeki belki de son kozun basit bir seçim malzemesi olarak kullanılması, bölgedeki huzursuzluğu daha da artıracak ve içinden çıkılmaz hale getirecektir. Ne diyelim, birileri Öcalan’ı çaresizce tepe tepe kullanıyor.”

Bu görüş, MHP yönetiminin ve ülkücü çevrelerin önemli bir kısmının ortak görüşüdür.

Öcalan görüntülerinin yayınlanmasını, “değişen devlet aklı”nın sonucu olarak AKP’ye mal etmek, MHP’nin Kürt sorununun çözümünde, halk unsurunu hiçbir zaman hesaba katmayan anlayışının sonucudur.

İP yöneticileri açıkladılar: Açıklanan görüntülerin kaynağının AKP, MİT, Emniyet, Ordu, Jandarma, İçişleri Bakanlığı vb. hiçbir kurumla ilgisi yok.

İşçi Partisi, kendi olanakları ile milli kuvvetlerin elindeki görüntülere ulaştı. Halkın bilincine vurulan taşeron kelepçesini kırmak ve halkı özgürleştirmek amacıyla yayınladı.

Sorunu taşeronla çözmek

MHP, Osmanlı’dan bugüne miras kalan tipik hâkim sınıf refleksiyle düşünmektedir ve hareket etmektedir.

Bu yaklaşıma göre, Kürt halkı ancak birtakım enstrümanlar aracılığıyla kontrol edilebilir. Bir sorun çıktığında o enstrümanlar kullanılarak çözülür.

Abdülhamit; Hamidiye Alayları paşaları (Milli aşireti reisi Abdurrahman Paşa ve Ağrılı (Zilan) Kör Hüseyin Paşa) ve Seyit Abdülkadir gibi şeyhlerle Kürtleri yönetti.

Cumhuriyet’in ilk döneminde toprak reformuna ısrarla direnen hâkim sınıfların Kürt sorununa bakışı, toprak ağaları, aşiret reisleri ve şeyhlerle kitleleri kontrol etmekten ibaretti.

12 Eylül Paşaları, “Ilımlı İslam” politikalarını yerel feodaller üzerinden uyguladılar.

1990 sonrasında Barzani ve Talabani’yle iş tutanların mantığı da aynıydı.

2004 yılı sonrasında Bismil köylüleri, toprak ve özgürlük için ayağa kalktıklarında AKP, “PKK’dan daha tehlikeli” bir gücün ortaya çıktığı tahlilini yaptı. Çünkü toprak ağalığını tasfiye eden köylü özgürleşiyordu ve hiçbir “enstrümana” hayat alanı bırakmıyordu.

AKP, bu geleneksel politikayı bugün de sürdürmektedir. Oslo ve İmralı süreçleri ile yapılan iş, Kürt sorununu “enstrümanlarla” çözmek istemekten başka bir şey değildir.

Abdullah Öcalan ise -kendi de defalarca söylediği üzere- “enstrüman” rolüne başından beri razıdır. 1999 yılında İmralı’da Albay Hasan Atilla Uğur’a taşeron rolünü oynamaya hazır olduğunu söylerken aslında, başından beri yapmakta olduğu işi açıklamıştır.

O zaman Öcalan’ı teslim alan Kemalist subaylar, Türkiye adına, “Ortadoğu ve Kafkaslar başta olmak üzere Rusya ve Avrupa’da da istenirse her türlü eylemi yapabileceğini söyleyen Öcalan’ın teklifine, Cumhuriyet’in dış politikasına aykırı olduğu için itibar etmemişlerdir.

Taşeronlukta son görev

Ama AKP, işbaşına geldikten sonra Apo ve PKK’yı taşeron olarak kullanma politikasına yöneldi.

2013 Nevruzu’nda Öcalan’ın Diyarbakır’da okunan açıklamasını hatırlayalım: “Misak-ı Milli sınırlarını İslam kardeşliği temelinde güncellemek...”

Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin Yeni Osmanlıcı politikası da budur. Bu politikanın uygulanabilmesi, Apo’nun taşeron olarak Kürtleri kontrol etmesi ve harekete geçirebilmesine bağlıdır.

‘Eldeki son koz’

İşte İşçi Partisi’nin bozduğu oyun budur.

Onun için hem AKP hem de PKK, İşçi Partisi’nin açıklamalarından büyük rahatsızlık duydular. Çünkü “Enstrüman” kendisinden beklenen rolü, artık oynayamayacaktır.

Aynı rahatsızlığın MHP tarafından paylaşılması, bu Partinin de Kürt sorununu, özgürleşen halk ile değil, taşeronlarla çözme anlayışına sahip olduğunu gösterir.

Öcalan’ın “eldeki son koz” olarak görülmesinin açıklaması budur.