27 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Obama’nın mektubu ve Adana mutabakatı

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

A+ A-

Wall Street Journal gazetesi, Ekim ayının ortalarında, Obama’nın İran İslam Devrimi Mürşidi Ali Hamaney’e yazdığı iddia edilen mektubu jurnalledi. İran tarafı mektubun varlığıyla ilgili konuşmuyor. Haber doğru ise, bu mesaj Obama’nın İran’ın en güçlü siyasi ve dini liderine, 2009’da göreve gelmesinden bu yana yazdığı dördüncü mektup oldu. Mektupta ayrıntılı olarak Irak ve Suriye’de IŞİD militanlarına karşı savaştaki ortak çıkarlarından bahsediliyor. Bir aksilik çıkmazsa, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, bugün Umman’da İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ile nükleer programı konusunda doğrudan müzakerelere başlayacak. Haberi gazeteye jurnalleyen Beyaz Ev’deki köstebeğe göre İran, diplomasisinin hassaslığından ötürü Beyaz Ev’in, İsrail, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Ortadoğu’daki müttefiklerine Obama’nın Hamaney’e gönderdiği mektuptan bahsetmemiş.

Bu ülkelere yetim müttefik Türkiye’yi de katmak gerek. Söz konusu ülkeler, ABD’nin Tahran’la nükleer konusundaki görüşmelerde, “yumuşak bir üslup” kullandığına dair endişelerini dile getirmiş. ABD’yi Tahran ile diplomatik ilişkilerini karanlıkta tutmakla suçlamış. Bu eleştirilerin yapıldığı dönemde, Kongre’nin Senato seçimleri yapıldı. Senato Kongrenin en etkin kurumu. 4 Kasım günü yapılan seçimde sopa-seviciler havuç-sevici Obama’nın elini kolunu bağladılar. Ancak Obama’nın nihai kararı olmadan Senato, abanın altından sopa gösterebilir lakin kullanamaz. Ama Obama, Kennedy’nin akıbetini yaşarsa, ÖSO ve El-Nusra militanı Siyonist Senatör John McCain bayram edebilir.

ERDOĞAN-FRANSA İŞBİRLİĞİ

Gazetemiz yazarı Mehmet Ali Güller, anlaşılabilir sebeplere binaen, ABD’de yaşanan bu değişiklik Erdoğan’ı mutlu etmiş diye yazdı. Özellikle “Esad ve Halep saplantısı” olan Erdoğan’ın, başta John McCain gibi Siyonist ve savaş muhibbi kesimlerle daha iyi anlaşabileceği ve Suriye tamahlarını bu sopacılarla uygulamaya daha kolay koyabileceğine inandığını ifade etmektedir. Suriye sahasında çuvallayan Erdoğan’ın, Esad’ın başında kaldığı bir Suriye’nin, saltanatının üzerinde sallanan ince ipliğe bağlı bir keskin kılıç gibi duracağı muhakkaktır. Erdoğan’ın, Türkiye’nin çıkarlarına Libya’da, Lübnan’da, Suriye’de, Kıbrıs’ta, Doğu Akdeniz ve Ermeni meselesinde en çok çomak sokan ülke konumunda olan Fransa’ya gitmesi ve “işbirliği” arzulaması Türkiye adına hazin bir durumdur. Erdoğan’ın ziyaretinden hemen sonra, İsrail Stratejik İlişkiler Bakanı Yuval Steinitz’in Perşembe akşamı Fransa’ya özel olarak gönderilmesi ve Netanyahu’nun Obama nefreti, genelde İran özelde Suriye sahasında Erdoğan-Fransa-İsrail işbirliğini öne çıkarmaktadır. Ancak bu bileşkeden cacık bile olmaz.

İRAN’IN ABD’YE TEHDİTİ

Peki, ABD ile yaşanılan bütün bu yazışmalara ve yoğun gizli diplomasi trafiğine rağmen İran, Hürmüz Boğazı’nın en dar noktasında yer alan ve ezici nüfusu Şii olan Bahreyn’in ev sahipliği yaptığı ABD’nin 5. Deniz Flosunu neden “imha” etmekle tehdit etsin? İki ihtimal söz konusudur. Ya ABD, bütün bu “yumuşak” yaklaşımlara karşın, bil fiiliyatta İran’a karşı bir savaş hazırlığı içindedir ve bunu bilen İran ABD’ye “ayağını denk al” mesajı vermektedir. İran ile bu trafik yaşanırken, ABD, Irak ve Suriye’yi bölerek İran’ı en hayati müttefiki Suriye’den mahrum etmeyi nihai hedef olarak planlıyor ve bundan ne pahasına olursa olsun vazgeçmeyecek niyetinde olabilir.

Ya da bol maceralı bol sürprizli bir Hollywood filmi izlemekteyiz. Bu filmde başrol oyuncuları “her yol mubahtır önemli olan bekamızdır. Bu yolda herkes kurban edilebilir” senaryosuna uygun oynamaktadırlar. Ancak kusursuz cinayet ve film yoktur. İşte biz tarih öğrencileri o fireyi yakaladığımız an foyanızı ortaya çıkarmak için tetikte bekliyoruz.

GİRDAPTAN KURTULMANIN YOLU

Suriye’ye dayatılan iblisi savaşın başından itibaren tespit ettiğimiz “Suriye ile hareket edenler kazanacaktır. Suriye’yi bölen bölünür. Suriye’yi yıkmak isteyen yıkılır”“ ifadesi tarihi bir tespittir. Türkiye’yi bu cacık olmaz müttefiklerden kurtaracak ve büyütecek formülde budur. Aksi takdir de, Türkiye’nin bel bağladığı müttefikler, onu çok yumuşak karnı olan Suriye üzerinden yıpratacak ve daha çok muhtaç hale getireceklerdir. Türkiye’yi bu girdaptan kurtaracak çok alternatif var ama bu listenin başında Şam ile bozulanın onarılması ivedi görev olarak durmaktadır. Bununda yolu teröre verilen her türlü destekten acilen imtina edilmesi ve Şam ile özellikle güven unsurunu besleyecek adımların geç olmadan atılmasıdır. Özetle ikinci 1998 Sonbahar Adana Güvenlik Mutabakatının sağlanmasıdır.