26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Oscar için çocukları da vurun

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Seksen beş yaşındaki Clint Eastwood, beş yıl önceki Oscar töreninde “Ölümcül Tuzak-The Hurt Locker”la en iyi film ödülünü alınca “Bu ödülü Irak’ta, Afganistan’da savaşan kahraman askerlerimize adıyorum” diyen yönetmen Kathryn Bigelow’un sesine ses katmayı, sahneye çıkıp o sözleri tekrarlamayı çok arzulamış olmalı.

En iyi film ve en iyi erkek oyuncu kategorileri dahil altı adaylığı bulunan “Keskin Nişancı - American Sniper”, son yılların en heyecansız ve sürprizsiz Oscar gecesinden yalnızca en iyi ses kurgusu ödülü alarak ayrıldı ama Eastwood’un buram buram Amerikan milliyetçiliği ve ırkçılık kokan filminin oralara kadar gelebilmesi bile başlı başına mucize, daha doğrusu gerçek bir yedinci sanat skandalıydı.

Kısaca “Akademi” ya da “Oscar Akademisi” olarak bilinen Amerikan Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi’nin hayli karmaşık bir sistemle belirlenen ve sayısı her yıl değişen yaklaşık altı bin üyesinin kaçının hangi filmi ne kadar seyrettiğinin asla bilinemediği bir süreç var karşımızda. Görünürde her şey çok demokratik belki ama aslında yüzbinlerce dolarlık lobi faaliyetleri neredeyse tek belirleyici. Ve düşünün ki “Keskin Nişancı” gibi, ikinci sınıf Chuck Norris maceralarından farksız bir öykü anlatan militarist bir film, örneğin “Yıldızlararası - Interstellar” gibi gerçek bir bilimkurgu başyapıtını sollayıp finale kalıyor, günlerce kendisinden söz ettirebiliyor... Oscar’ın sinema sanatı adına Altın Palmiye (Cannes), Altın Ayı (Berlin), Altın Aslan (Venedik) kadar önem taşımadığına daha iyi örnek olamaz herhalde.

MUSTAFA’DAN

YANAYIM

Kathryn Bigelow’un Oscar’lı filmi, Irak’ta bomba imha etmekle görevli Amerikan askerlerinin “gerilimini” deneysel - belgesel sayılabilecek tarzda anlatıyordu ve ABD’nin işgal edip katliam yaptığı ülkelerdeki suçlarını, “Aslında biz de neler çekiyoruz!” diyerek aklamaya çalışmanın beyazperde örneklerinden biriydi. “Keskin Nişancı” ise bu işi çok daha fütursuzca gerçekleştiren, işgalcilere karşı savaşan Iraklıları vahşi birer kanlı katil olarak göstermeye çalışan tipik bir propaganda örneği. Gerçekten yaşanmış öykünün kahramanı, savaşa gönüllü olarak giden kovboy ruhlu keskin nişancı Chris Kyle. Özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra düşmanı ABD kentlerinde değil, kendi topraklarında durdurup yok etmek gerektiği inancında. Savaşa gitmeden kısa süre önce evleniyor, karısının engelleme çabalarına rağmen ülkesi için kahramanca savaşmaktan, dürbünlü tüfeğiyle çocukları ve kadınları vurmaktan geri durmuyor. Karşısında, olimpiyatlarda yarışıp kürsüye çıkmış Mustafa adında Suriyeli bir keskin nişancı direnişçi var. Bu arada iki çocuğu oluyorsa da Chris’in aklı fikri Felluce’de direnişçi öldürmekte...

Ridley Scott’ın yönettiği, Somali’deki Amerikan askerlerinin bir operasyon sırasında kapana kısılmalarını anlatan “Kara Şahin Düştü - Black Hawk Down” (2001) filmini akla getiren bazı sahneler de barındırmakla birlikte “Keskin Nişancı”nın temel amacı ABD bayrağını yüksekte tutmak. Oscar adayları arasına girebilmesi de bu çabaya verilen bir armağan zaten.

Hak ettiği başarıya ulaştığı söylenebilecek Meksikalı Alejandro Gonzales Inarritu, en iyi film ve en iyi yönetmen Oscar’ı kazanan “Birdman”de, Amerikan kültürü ve Hollywood’daki süper kahraman olgusunun çöküşünü anlatırken, eski kovboy Clint Eastwood bu çöküşe emperyalist saldırganlık içinden çıkardığı malzemeyle, “efsane” yaratarak dur demek istemiş.

Merak edenler için belirteyim; kazansa, sevinecek olduğum film Richard Linklater’in yönettiği “Çocukluk - Boyhood”du. Hüzünlü bir büyüme ve aile öyküsü anlatıyordu, Patricia Arquette’in yardımcı kadın oyuncu Oscar’ıyla yetindi.