27 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Paralel devlet’in ‘kumpas’ mahallesinde ‘çıkmaz sokak’ neresi?..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

Hükümet içinde ne zaman tartışmalı bir mesele çıksa Hüseyin Çelik adlı AKP sözcüsü meydana sürülüyor!.. Görevi sanki bağırmak, çağırmak, hakaret etmek, saldırmak ve özellikle de tekere çomak sokmak!..
Hüseyin Çelik dün yine meydandaydı... Çelik bu kez “Ergenekon” ve “Balyoz” tertiplerinde, “yeniden yargılama” konusunda bir dizi girişimde bulunan Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu’nu sert sözlerle hedef aldı. Çelik’in; Feyzioğlu’nu “şov” yapmak ve “çıkmaz” sokağa girmekle suçlaması, hükümetin ikiyüzlülüğünü mü sergiliyor, yoksa başka bir kaygıyı mı dışa vuruyor?..
Ya da rejimin çivisinin çıktığını kanıtlayan “paralel devlet” tartışmalarıyla iyice çıkmaz yola giren AKP’nin, iyi niyetli “gerçek adalet” girişimlerinde bulunan bir hukukçunun çabalarını, “çıkmaz yoldasın” diye engellemeye çalışması, başka bir iradenin müdahalesinden mi kaynaklanıyor acaba?..
Başbakan’ın cemaati “çete”, yardımcısı Bülent Arınç’ın da “devlet içinde devlet” diye suçlamasının ardından, AKP-cemaat kavgasında, “Ergenekon”un bir “kumpas” olduğunu bizzat Erdoğan’ın Danışmanı Yalçın Akdoğan itiraf etmemiş miydi?.. Erdoğan bile “yeniden yargılama”ya sıcak bakmamış mıydı?..
TBB Başkanı Feyzioğlu da bu deşifrenin ardından “Ergenekon” ve “Balyoz”da “yeniden yargılama” ile ilgili temaslara başlamamış mıydı?.. Peki, o halde nedir Hüseyin Çelik kafasının ardındaki derin kaygı acaba?.. AKP-cemaat kavgasının, yargı-emniyet hattında, “kumpas”ı da deşifre ettiği bir süreçte, kimi temsil ediyor Hüseyin Çelik?.. AKP’yi mi cemaati mi?..
Metin Feyzioğlu’nun, “Ergenekon” ve “Balyoz”daki kumpası çözme çabaları sırasında “çıkmaz sokağı” tarif edenler ya “kumpas”çılara hizmet ediyor ya da bambaşka karanlık hesapları var!.. Aksine gerçek adalet, “kumpas”sız yargı ve “tertip”siz dava beklentilerine taş koymanın başka bir izahı olamaz!..
“Devlet içindeki devlet” yapısının “çete” olarak suçlandığı bir dönemde; AKP, en azından tertipten arınmak ve bir hukuk rezaleti üzerindeki derin kumpası dağıtmak istiyorsa, bu yalnızca adaletin değil kendisinin de hayrına olacaktır!.. Hep demezler mi ki, “Adalet herkese lazım...”

CHP’li Okay’dan yaşamsal sorular...

TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’nun “yeniden yargılama” ile ilgili girişimleri AKP içindeki kimi odakları rahatsız etse de, temaslar kamuoyunda dikkatle izleniyor...
Peki, “yeniden yargılama” nasıl yapılmalı?.. Mevcut hukuk kadrolarıyla yapılacak bir “yeniden yargılama”dan sonuç çıkar mı?.. Ortada halen kuşkulu deliller varken olası yargılamada neler esas alınacak?.. Ve TBB Başkanı Feyzioğlu’nun girişimlerinden sonuç çıkacak mı?..
Tüm bu soruları dün CHP’nin eski genel başkan yardımcılarından Hakkı Süha Okay’a sorduk... Deneyimli bir hukukçu olan Okay gelişmeleri, beklentileri ve kaygılarını şöyle özetledi:
“Gizli tanıklar, dijital veriler ve emanete alınan delillerin yok edilmesiyle, karara mesnet olması için yaratılmış delillerle hüküm tesis ediliyor... İtibar edilmeyecek deliller karara esas olmaktan çıkarılmadığı sürece, yargılayan kişilerin değiştirilmesi de sorunu temelinden çözmez... Özel görevlendirilmiş mahkemeler yerine oluşturulacak genel yetkili yargıçların da aynı kafadan olmayacağının hiçbir garantisi yoktur. Asıl olan, hükme esas diye kabul edilen delillerin üretiminin önüne geçilmesi ve bunlara itibar edilmemesidir. Bu yönde oluşacak yasal düzenleme, hükmü verecek kadroların da yasaya aykırı karar vermesini önlemiş olur... Mesele, olası kişi değişikliklerinden beklenti yaratmak yerine nelerin delil olamayacağı, nelerin delil olarak kabul edileceği konusunda belirleyici, somut, net bir düzenleme getirilmesidir. Bu haliyle; üretilen deliller dayanak yapılarak verilen kararlar temelsiz kalır. Unutulmasın ki, yargı gerçeğin saptanmasında kural dışına çıkamaz...”

Bu düzen mi yeniden yargılayacak?..

Dün, CHP’li Okay’ın kaygılarının ne kadar önemli olduğunu kanıtlayan bir okur mektubu da aldım... Yargının müritlerle kuşatıldığı bir dönemde; okurumuz Ali Kurt’un, “kumpas”ın öyle kolay dağıtılamayacağını da gösteren mektubunda bakın neler yazıyor;
“ÖSYM 2 yıl önce ani bir karar alarak bundan böyle yargı sınavı sorularının açıklanmayacağını duyurdu. Sebep olarak da ‘soru üretemiyoruz’ bahanesinin arkasına sığındı!.. Yılda 2 milyon kişinin girdiği LYS sınavına soru üretmekte zorluk çekmeyen ÖSYM, 6 bin kişinin girdiği yargı sınavına soru üretemiyor!.. Şimdi gelelim söylentilere; cemaat ÖSYM’ye 3-4 bin soru veriyor ve bu soruları da kendi adaylarına servis ediyor. ÖSYM de bu yüzden soruları yayımlamıyor!.. 2002-2013 yılları arasında yargıya 16.000 hâkim ve savcı bu şekilde alındı. Ülkemizin geldiği durumu görüyor musunuz?.. Bu saatten sonra iktidara gelecek herhangi bir parti, yargıya ve emniyete atayacak ne adam ne de kadro bulacaktır...”

CHP’ye kahredici uyarı!..

Bu köşede zaman zaman CHP’ye değil, CHP’yi bölücülük-gericilik kıskacında uçuruma götürmeye çalışanlara karşı eleştiriler de yer alıyor... Gerçek CHP’liler biliyor ki, bu eleştiriler partinin rotasından çıkmasını önlemeye yönelik dostça uyarılardır.
Kimse CHP içindeki Nur sempatizanlarıyla ilgili uyarıları “CHP eleştirisi” olarak almasın; komik duruma düşerler... CHP, ya Atatürkçü, aydınlanmacı, sol değerlere inanmış bir parti olarak kalacak ya da rotasından çıkınca erozyondan kurtulamayacak...
Hele şu seçim döneminde; CHP içinde yuvalanmış Truva atlarının partiye nasıl zarar verdiğini sorgularken biz ne kadar dikkatli olursak olalım; CHP kendine zarar vermeye devam ediyor... İşte son örnek:
PKK’nın yedek partisi HDP, 7 Ocak’ta “seçim ittifakı” için Kılıçdaroğlu’nu ziyaret etmiş... Medyaya dün yansıyan haberde görüşme şöyle anlatılmıştı:
“Kılıçdaroğlu’na giden Sabahat Tuncel, Ertuğrul Kürkçü, Sırrı Süreyya Önder ve Levent Tüzel’den oluşan HDP heyeti, CHP’den, seçimlerde ortak hareket etmesini beklediklerini ifade ederken, CHP kurmayları böyle bir ittifaka sıcak yaklaşmadı. CHP’li Adnan Keskin, ‘HDP olarak İstanbul’da bizi destekleyin’ talebinde bulundu, bu öneri HDP tarafından reddedildi.”
Gelelim haberdeki en kahredici bölüme!.. Bakınız; Evrensel gazetesi görüşmedeki en ilginç uyarıyı nasıl yansıtmıştı:
“HDP’liler, CHP’nin cemaat ile ortak hareket etmemesini beklediklerini belirttiler...”
Ne kadar acı değil mi; PKK’nın yedek partisi bile; Atatürk’ün partisini, bugünlerde “çete”, “devlet içinde devlet” ve “hizmet cuntası” diye tanımlanan bir cemaatle ittifaktan vazgeçmesi konusunda uyarabiliyor!.. Yazık bile demek istemiyorum...