26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Şom ağızlı

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Salvador Dali, çok sevdiği karısı ve esin perisi Gala’nın 1982’de ölümü üzerine hayattan elini eteğini çekmiş, İspanya-Figueres’te eski bir kale olan şatosuna kapanarak münzevi yaşamı sürmeye başlamıştı. 78 yaşındaydı, morali ve sağlığı bozuktu, odasından hiç çıkmadığı söyleniyordu, adeta “ölmeye yatmış”tı.

Tam iki yıl sonra, yatak odasında bilinmeyen bir nedenle çıkan yangında ağır biçimde yaralandığı duyuldu Dali’nin. Artık tüm dünya Pubol Şatosu’ndan gelecek ölüm haberini beklemeye başlamıştı. Ben de genç bir yazar-gazeteci heveslisi olarak, internetin falan da olmadığı günlerde, hemen kolları sıvadım, epeyce kitap, katalog, arşiv karıştırarak Dali ölür ölmez yayımlanabilecek bir yazı kaleme aldım. Ama Dali bir türlü ölmedi... O yangından sonra beş yıl daha yaşadı. 23 Ocak 1989’da kalp yetmezliğinden son nefesini verdiğinde, benimkiyle birlikte erkenden öten kim bilir kaç “Dali öldü!” yazısını daha bayatlatıp rafa kaldırtmış, çürüğe çıkartmıştı.

Sırf o yazının bir an önce “bir işe yaraması” gibisinden utanç verici bir duyguya kapılmış olduğumu, aradan 26 yıl geçtikten sonra saklayacak değilim. 

Anadolu insanı, “Mezarımı derin kazın, dar olsun / Altı lale, üstü sümbül, bağ olsun” diyen türkü yakacak kadar kalender meşreplidir ama sağa sola ömür ve kefen biçene de iyi gözle bakmaz. Çok da haklıdır... İster Dali ve Yaşar Kemal gibi dünyaca ünlü sanatçılar olsun, isterse kendi halinde tanınmamış biri, bir insanın “ölümüne dair öngörü ve beklentiler”in kültürümüzde, daha doğrusu hiçbir kültürde yeri yoktur. Çıkmayan candan umut kesilmez diye bilinir.

“Şom”, Farsça bir sözcüktür, “uğursuz” anlamına gelir. Uğursuz uğursuz konuşana ya da yazıp çizene de bilindiği gibi “Şom ağızlı” denir.

‘İYİ CENAZELER DİLERİM!’

Bugüne dek, dangıl dungul konuşmaktan başka herhangi bir hünerine rastlayamadığım yandaş köşe yazarı Rasim Ozan Kütahyalı’nın, hasta yatağındaki Yaşar Kemal’in cenazesine ilişkin dilek ve temennileri de en hafif deyimle şom ağızlılıktan başka bir şey değildi... Ne yalan söyleyeyim, Kütahyalı’yı beş on saniye de olsa ekranda her gördüğümde kendimi yarı sarhoş bir zombiyle karşılaşmış gibi hissediyorum. Yaşar Kemal’e yönelik, “Yakınları hazırlıklara başladı bile... Bu cenaze töreni çok iyi organize edilmelidir, birleştirici bir rol oynamalıdır, şunlar şunlar mutlaka katılmalıdır” gibisinden süfli satırları ise doğrudan doğruya Red Kit maceralarındaki cenazecileri ve akbabaları getirdi aklıma... “Ellerini ovuşturmaya başlamış bile” diye düşünmeden edemedim.

Değişik versiyonlarını dinlemiş ve okumuş olduğum, “İsfahan’a Yolculuk” adlı bir İran masalı vardır... Semerkant’ta yaşayan bir adam bir gün işinden evine dönerken, sokağın başında, Ölüm’ün evin kapısında kendisini beklediğini görür. Korku içinde kaçmaya başlar... Üç gün üç gece süren yolculuktan sonra İsfahan’a varır ve biraz dinlenmek için bir hana girer. Hancının gösterdiği odaya giren adam bir de bakar ki Ölüm, yatağın üstüne oturmuş kendisini beklemekte. Adama şöyle der Ölüm: “Üç gün önce evinin kapısında seni bekledim. Yalnızca, bugün bu saatte bu odada buluşacağımızı söyleyecektim ama acele ettin, beni dinlemedin, kaçtın gittin.”

Kendi adıma yemin ettim, hiçbir sanatçı için “nasılsa ölecek” diye önceden yazı yazmıyorum. Yaşar Kemal’e acil şifalar ve uzun ömürler dilerken Rasim Ozan Kütahyalı’ya da tavsiyem, hiç kimse için önceden hazırlık ve şom ağızlılık yapmasın, yoğun bakım odalarında ölümü görmeye çalışmasın. Onun yerine, şeytan kulağına kurşun... Kendi yatak odasına ve yatağına her gün daha dikkatli baksın.