26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

31 Mart’ın yarattığı bir Mahmud Şevket Paşa portresi

Feridun Andaç

Feridun Andaç

Eski Yazar

A+ A-

31 Mart’ın yarattığı bir Mahmud Şevket Paşa portresi

Bu yazı, 1908 Meşrutiyet iklimine yıldız gibi parlayan bir Osmanlı Paşası üzerine kısa bir biyoğrafi denemesidir. Portremiz 31 Mart isyanı ile sahneye çıkan ve 33 yıllık sultanı Abdülhamid’i tahtından indiren Mahmud Şevket Paşa’dır. Olayın arka planı için bu portreyi kısaca tanımamız gerekir: Basra Mutasarrıfı Kethüdazade Süleyman Beyi’in oğlu olarak 1858’de Bağdat’ta doğan Mahmud Şevket Paşa, İbnülemin ve Danişmend’e göre etnik olarak Çeçen asıllıdır. Ziya Şakir, Paşa’nın “Çeçen” değil baba tarafından Gürcü, anne tarafından Türk olup kendine yakıştırılan Araplıkla ilgisi olmadığını yazar.(1)[1] Şurası açık ki Mahmud Şevket Paşa ailesi, İmparatorluk dağıldıktan sonra Bağdat’ta Türklük rabıtası kalmayıp Araplara hizmet etmiştir.(2)[2]

Midhat Paşa’nın Bağdat valiliği sırasında ilk defa açılan Bağdat Rüşdiyesi’nde okumuş, İstanbul’a gönderilerek Üsküdar Askeri Rüşdiyesi (1873) ve Kuleli Askeri Lisesi’ni bitirmiştir. Harbiye Mektebi (1880) ve Harp Akademisi’ni (1882) bitirdikten sonra kurmay yüzbaşı olarak orduya katıldı. Harbiye’de Bağdatlı Şevket olarak tanınmış, iyi derecede Fransızca ve Almanca öğrenmişti.(3)[3] Bir müddet Girit’te bulunduktan sonra, Harp Akademisi cebir geometri muallimi olmuş; daha sonra Harbiye’de verdiği “silah tekniği ve atış nazariyesi” dersleriyle bu konuda uzmanlaşmıştı. Abdülhamid, “ucu küt mermiler yerine sivri kurşunları ilk defa Mahmud Şevket Paşa’nın bulduğunu” söyleyerek takdir etmiştir. Alman Askeri Heyetinden Von Der Goltz (Golç) Paşa’nın muavinliğine getirilerek binbaşı oldu (1886). Almanya’dan sipariş edilen Mavzer tüfeklerini teslim alan heyette bulundu. Sunduğu raporda “yakında silah teknolojisi değişeceği için tüfeklerin alınıp hazinenin zarara sokulmamasını” istedi. Rapor Abdülhamid’in hoşuna gittiği için yarbaylığa yükseltildi. İki sene geçmeden Albay oldu. Fransa’da yapılan manevralara gönderildi (1894). Ertesi yıl Mirliva ve Tophane-i Amire Muayene Komisyonu Reisi oldu. Askeri Müze kurmaya görevlendirildi.(4)[4] Hızlı yükselişini çekemeyenler onu Hicaz Demiryolu inşaatında görevlendirdiler. Lütuf şeklin­de kahra uğratıldığını anlayan Paşa, bunda başarılı olamayıp eski görevine döndü.

Goltz Paşa’nın yardımı ve askeri çevrelerdeki ilişkileriyle hızla yükselen Mahmud Şevket Paşa, ferik olup birinci derecede Mecidi nişanı aldı (1901). 1905 Nisanında da emsalinden erken Birinci Ferik rütbesi verilerek Kosova Valiliği’ne atandı. Artık göğsü nişanlarla süslü Saray paşasıydı. İstanbul dışına çıkarken Saray entrikalarından da kurtulmuş oluyordu. Kosova’nın merkezi Üsküp’e vardığında Bulgar ve Sırp çetelerinin şekaveti Rumeli’yi kan ve ateşe boğuyordu.

1908 yılına girilirken Rumeli eskisi gibi değildi. Enver ve Niyazi’lerin dağa çıktığı, Şemsi Paşa’nın (Şemo) katledilip (7 Temmuz 1908) Tatar Osman Paşa’nın dağa kaldırıldığı, Arnavutların Firzovik’te toplanıp Saraya telgraf çektiği günlerde Mahmud Şevket Paşa Kosova Valisi, Hüseyin Hilmi Paşa Müfettiş-i Umumi idiler. Genç subayların çoğunluğu İttihatçı düşüncede olduğu halde, her ikisi de İttihat-Terakki hakkında hiçbir takibat yaptırmadılar. Çünkü bu ikisinden başka herkes İttihatçı sayılırdı.(5)[5]

Rumeli olaylarının ardından Abdülhamid, Avlonyalı Ferid Paşa’yı azlederek meşrutiyeti ilan zorunda kalmış (23 Temmuz 1908), sadarete Said Paşa’yı, bir hafta sonra da Kamil Paşa’yı getirmiştir. Meşrutiyetin coşkulu günlerinde ön plana çıkmayan Mahmud Şevket Paşa, Said ve Kamil Paşa hükümetleriyle sorun yaşamadı. Meşrutiyet öncesi ve sonrasında İttihat-Terakki ile organik ilişkisine dair belge de bulunmuyor. Monarşiye sessiz kalıyor görünse de, meşrutiyet taraftarı denilebilirdi. Meşrutiyetten sonra İttihat-Terakki, Mahmud Şevket Paşa’yı 3. Ordu Kumandanlığı ve Rumeli Müfettişliği’ne tayin ettirdi (12 Ağustos 1908). Bu görev paşanın önünü açan parlak bir istikbal kapısıydı.

İttihat-Terakki ile Saray çatışması ilk defa Yıldız Sarayı’nı koruyan 2. fırka askerleri üzerinden çıktı. Selanik’ten gönderilen Avcı Taburları bu askerlerle Kamil Paşa zamanında değiştirildi. Mahmud Şevket Paşa, Avcı Taburları’nı heyecanlı bir nutukla yola çıkarmış, “Sizler sadece asker değil, aynı zamanda hürriyetin nigahbânı olacaksınız!” diye bir misyon yüklemişti. Paşa’nın İttihat-Terakki’ye göz kırpması bu olayla ortaya çıktı, garip yanı şurası ki 31 Mart İsyanı’na bu taburlar öncülük edecektir.

Mahmud Şevket Paşa 31 Mart’a kadar siyaset dışı görünmesine rağmen, meşrutiyet için o kadar da duyarsız sayılamazdı. Ordu Kumandanı ve Rumeli Umumi Müfettiş Vekili iken Zabtiye Nezareti’ne gönderdiği bir telgrafından bunu anlayabiliriz. Bu telgrafı 12 Şubat 1324 tarihli bir yazıyla Zabtiye Nezareti şöyle cevaplamıştır:

“... Süleymaniye Camii’nde toplanan bir zümrenin, hırsızların ellerinin kesilmesi, namaz kılmayanlara 40 değnek vurulması, Anayasanın dini kurallara uydurulması” gibi taleplerde bulunduğu tahkikat sonunda anlaşılmıştır. Ancak bunların miting yapmasına kesinlikle izin verilmeyecektir...”(6)[6]

Bu cevap Mahmud Şevket Paşa’yı rahatsız eden konuların neler olduğunu açıkça gösterir. İkinci örnek, ordu kumandanı olarak 31 Mart isyanından bir hafta evvel Erkan-ı Harbiye-i Umumiye karargahına gönderdiği 24 Mart 1325 tarihli telgraftır... Bu telgrafıyla, Derviş Vahdeti ve İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti’nin gerici faaliyetlerine karşı hem ordunun hem kabinenin dikkatini çekmiştir:

“... Merkezi İstanbul’da bulunan Cemiyet-i Muhammediye’nin din istismarı yaparak birlik bereberliğe en çok muhtaç olduğumuz bir zamanda, milleti temelinden dinamitleyen dernekler kurulduğu, böyle giderse gayrı müslimlerin de (İsacılar) ve (Musacılar) gibi adlarla dernekler kurmalarına yol açılacağı, erleri ve subayları itaatsizliğe teşvik eden bu bozguncu derneklerin kapatılıp askeri mahkemelerde yargılanması, aksi takdirde işin çığırından çıkacağı...”(7) [7]

Mahmud Şevket Paşa’nın Meşrutiyet karşısındaki hassasiyeti sadece Hareket Ordusu ile ortaya çıkmamıştır. Buna rağmen 31 Marta kadar daha çok askeri kişiliğiyle tanındı, İstanbul dışında görev yaptığı için Yıldız entrikalarına(8)[8] fazla bulaşmadı. Mahmud Şevket Paşa’nın yıldızı 31 Mart isyanı ve Hareket Ordusu ile parlayacak, Abdülhamid tahtan inince de imparatorluğun bir numaralı ismi olacaktır.

Mahmud Şevket Paşa’nın Hareket Ordusunun başına geçme kararını verirken, hangi psikolojinin etkisinde kaldığı önemlidir. İsyan haberi Selanik’e gelince İttihat-Terakki Selanik şubesi, Müşiriyet makamı ve Askeri Klüpte kaynaşma başlamış; Enver Berlin’den, Ali Fethi Paris’ten, Hafız Hakkı Viyana’dan çağırılmıştı. Hükumet istifa etmiş, Harbiye Nazırı kaybolmuş, Hassa Ordusu müdahale etmemiş, çavuş ve onbaşılar İstanbul’a hakim olmuştu. Dahası İttihat-Terakki merkezi tamamen felce uğramıştı. Mahmud Şevket Paşa’nın 14 Nisan tarihli telgrafına ne Saray, ne Sadrazam ne Genelkurmay cevap bile vermemişti. (9)[9]

Meşrutiyetin kabesi görülen Selanik’te heyecan son haddindeydi. Osmanlı Ordusu’na sürülen lekenin temizlenmesi Paşa’nın omuzlarına kalmış gibiydi. Herkes O’nun gözüne bakıyor, onun öncülük etmesini bekliyordu. Avcı Taburları’nı gönderen kendisiydi. Paşa nihayet kararını verdi. Sanılır ki o olmasa da İttihatçılar Hareket Ordusu’na bir kumandan bulabilirlerdi. Arka planı tam bilinmese de, Paşa’nın bu işe soyunması kendiliğinden uyanan arzudan ziyade, Selanik muhitinin gösterdiği zorunluluk olmalıydı. Mahmud Şevket Paşa Hareket Ordusu’nun başına geçerken büyük bir riske soyunduğunun farkındaydı. Hiçbir makamdan emir almadan İstanbul’a yürümek meşru otoriteyi tanımamak demekti. İsyanı bastırma ve meşrutiyeti koruma adına hareket ediyordu. Derlenip toparlanmada zorluk çekmedi. Redif Fırkası ve gönüllü çeteleri hazırlanmakta gecikmediği gibi Edirne’deki 2. Ordu’yla mutabakat da sağlandı. Kuvvetin adına Hareket Ordusu denildi (Mustafa Kemal’in buluşu). Paşa, kendi payitahtını işgale gidiyordu. İlk dalganın başında Hüseyin Hüsnü Paşa vardı, buna gönüllüler ordusu da denebilirdi. İstanbul’dan ses çıkmadığı anlaşılınca, kuvvetin başına bizzat kendisi geçti.

Mahmud Şevket Paşa’nın handikabı Halife-Sultan üzerineydi. Abdülhamid’e, hükümete ve Nazım Paşa’ya kurmay aklının stratejisini uyguluyordu. Abdülhamid ise şimdilik tahtına zarar gelmeyeceğini umuyordu. Eğer isyancılar galebe çalarsa softaların, Hareket Ordusu galebe çalarsa meşrutiyetin başında kalacaktı. İttihat-Terakki ise kendini her an sırtından hançerleyecek birinden kurtulma zamanı geldiğini anlamıştı. Mahmud Şevket Paşa ise, hem “Yıldız Münzevisi”ne umut veriyor, hem kuyusu kazılıyordu.(10) [10]

Zaten direnen bir güç de ortaya çıkmayacaktı. Mahmud Şevket Paşa ve Hareket Ordusu’nun eksiği meşruiyeti sorunuydu. Bunu sağlayan kişi de, Abdülhamid’in yedi kere sadarete getirdiği Said Paşa olacaktır. Hünkarın eski yedek akçesi Said Paşa, şimdi Meclis-i Milli adıyla Yeşilköy’de toplanan parlamentonun reisiydi. Onun gözünde Hareket Ordusu artık Rumeli aslanları sayılabilirdi.

Mahmud Şevket Paşa, “Yıldız münzevisi” dediği adamı parlamento kararıyla tahtından indirirken (27 Nisan 1909), Abdülhamid hâlâ paşanın telgrafına güveniyordu. Eski paşası hem İstanbul’un hem İmparatorluğun hem de siyasetin hakimi olmuştu. Abdülhamid, politik aldatmacanın felaketini Selanik’e sürülene kadar anlamadı.(11) [11]

Sultan Reşad’ın cülusunu müteakip kurulan Hüseyin Hilmi Paşa kabinesinde görev almasa da, eski ünvanı baki kalarak kendini 1, 2 ve 3. orduların müfettişliğine getiren (18 Mayıs 1909) Paşa, Divan-ı Harpler ve Örfi İdare ile tam bir diktatör kesildi. Sadece askeri işlerle uğraşmıyor, her türlü siyasi ve idari işlere, hatta Sarayın işlerine de karışıyordu. Mahmuz ve kılıç şakırtıları sadece Mebusan salonunda değil, Dolmabahçe’de de duyuluyordu. Sultan Reşad, “şu adam istifa etse de kurtulsak” diye dertlenmeye başlamıştı. Harbiye Nazırı yapılarak mesele çözüldü.(12)[12]

Mahmud Şevket Paşa’ya üç ordunun müfettişliği ve yaver-i Ekremlik verilerek İbrahim Hakkı Paşa kabinesine Harbiye Nazırı oldu (25 Ocak 1910).(13) [13] Bir ateşten gömlek olan Harbiye Nazırlığı Said Paşa hükumetinde de devam etti. İşkodra’dan Yemen’e kadar kargaşa bitmiyor; Arnavutluk ve Yemen kaynıyordu. İtalyanlar Trablusgarb’a asker çıkardığında donanma Boğaz’dan Ege’ye çıkıp yardım edemiyor, Şehzade Fuad Efendi bile orada mahsur kalıyordu. Sultan Reşad bir Cuma selamlığında, yanındaki Şeyhülislam Abdurrahman Nesip Efendi’ye Trablusgarp’a dair haber var mı diye sordu. Medrese kafasının cevabı nefisti: “... Efendimiz, şimdilik resmi bir haber yok, ama benim size iyi bir müjdem var: Çok güzel bir rüya gördüm. Pek yakında İtalyanları mutlaka denize dökeceğiz.”(14)[14]

Mahmud Şevket Paşa o günlerin küçük bir subayı Mustafa Kemal üzerinden de okunabilir. İtalyanlar 25 Nisan 1911 tarihli ültimatomla Trablusgarp’ı boşaltmamızı istemiş; Harbiye Nazırı Mahmud Şevket Paşa bunu reddetmişti. Asker göndermeye cesaret edemeyince gönüllü subaylarla gerilla mücadelesi düşünüldü. Kolağası Mustafa Kemal de Genelkurmay Birinci Şube’deydi. Gazeteci Mustafa Şerif sahte pasaportuyla 15 Ekim 1911’de Rus vapuruyla İskenderiye'ye geldi (19 Ekim 1911).(15)[15] Bingazi’ye ulaşıp Enver'in emrinde Derne bölgesi komutanı oldu.(16)[16]

Mustafa Kemal Trablusgarp'ta iken, İstanbul'da Halaskar Zabitan olayı yaşanıyordu. Arkadaşı Behiç Bey'e (Erkin) yazdığı mektup, ordudaki kaynaşmanın boyutlarını gösteriyordu:

“... Biz de buradaki vaziyet ve mukavemetimizle şan-ı millete mutabık bir netice istihsali ümidi pek kolay iken son zamanlarda memleket dahilinde zuhur eden elemli levhalar bizi meyus etti. Bunun hıyanet, denaet, rezalet derecesine çıkabileceğini katıyyen ve katibeten tasavvur etmiyorduk… Askerlerin siyasetle iştigalden men'i için madde-i kanuniye yapmışlar. Ben iki sene evvel hasbe't-tesadüf bulunduğum kongrede, "askerlere bırakınız" dediğim için mürteci oldum, idama mahkum edildim. Zaman ve hadisat her türlü hakayıkı isbat ve izhar eder. Fakat bazan böyle bir darbe-i mühlike indirerek..”(17) [17]

Trablusgarp yenilgisi ve Arnavutluk İsyanı Mahmud Şevket Paşa’nın prestijini sarsmıştı, Halaskar Zabitan Paşa’nın çekilmesi için kuyu kazıyordu. İttihatçılarla da arası açıldı. Onurlu ama mücadele adamı olmayan Mahmud Şevket Paşa istifa etti (26 Haziran1912).(18) [18] Mustafa Kemal, bu istifayı da yorumlar: “... Daha on ay evvel gizli maksadını temin için etrafını saran bir sürü budala beyinsizlere kafa sallayarak dem güzar olacak yerde istifasını o zaman verse daha isabetli olurdu.”(19) [19]

Askerlik tarihimiz için leke olan Balkan Harbinde Kamil Paşa sadaretteydi. Bulgar Ordusu Çatalca’ya gelmiş, görüşmelerde Midye-Enez hattı benimsenmiş, Edirne’nin terki bile düşünülüyordu. Mahmud Şevket Paşa Alman elçisi Wangenheim’la görüşüp, hükumetin tahammül edilmez olduğunu aktardı. Babıali Baskını o günlerde gerçekleşti (23 Ocak 1913).(20)[20]

Enver-Talat öncülüğündeki bir grup fedai Babıali’deki sadareti bastılar. Kamil Paşa’nın elinden istifasını alan Enver (Paşa), Sultan Reşad’a götürerek Mahmud Şevket Paşa’nın sadarete getirilmesini sağladı. Ancak baskında Harbiye Nazırı Nazım Paşa kazayla öldürülmüş, Mahmud Şevket Paşa da onun cesedi üzerine oturmuş oluyordu. Bu ölüm ona hayır getirmeyecekti.(21)[21]

Komitecilik sadece İttihatçıların işi değildi... Mahmud Şevket Paşa için bir komite Babıali Baskını gibi bir suikast hazırlığına başlamıştı. İstanbul Muhafızı Cemal Bey tedbirli olması için uyardığı halde buna inanmamıştı. (22)[22] Komitenin arkasında Şehzade Vahdeddin ile Tunuslu Hayrettin Paşa'nın oğlu Damat Salih Paşa’nın bulunduğu da istihbar edilmişti.(23)[23] Suikast başarılırsa Salih Paşa sadrazam olacak, Yusuf İzzeddin ekarte edilip Vahdeddin tahta çıkacaktı.(24)[24] Mahmud Şevket Paşa Babıali’ye giderken, kurşun yağmuruna tutulup öldürüldü (11 Haziran 1913).(25) [25] Para desteği Kürt Şerif Paşa, Damat Salih Paşa ve eski mabeynci Eğribozlu Ragıp Paşa’dan (Sarıca) sağlanmıştı. Divanı Harp yargılamasında Tunuslu Hayreddin Paşa’nın oğlu Damat Salih Paşa dahil 12 kişi idama çarptırıldı. Çok kişi devreye girdiği halde damat kurtarılamadı.(26)[26] Damat Salih Paşa’nın hanımı Münire Sultan, Sultan Reşad’ın huzurunda “inşallah sakalın kana boyanır” diye intizar etmiş, 300 kadar muhalif Sinop’a sürülmüştü...(27)[27]

Mahmud Şevket Paşa, Nazım Paşa’nın cesedi üzerinde oturup İttihatçılara oyuncak olmakla zaten intihar etmiş sayılırdı. İttihatçılar Paşa’yı kaybettiler ama Said Halim Paşa’yı sadarete getirerek bu sefer devlete tam hakim oldular. Bundan sonrası Birinci Dünya Harbi’ne giden yol demekti. Hareket Ordusu’yla sahneye çıkan ve “Halaskar Zabitan” kaynaşması ardından katledilen Mahmud Şevket Paşa’nın ardından çok şeyler yazıldı. Bunların hepsinde değişik tezler ve karakter yapıları buluruz. Fakat Rıza Nur’un bıraktığı portre, tıpkı Said Paşa’nın Brütus karikatürüne benzemekteydi:

“... Pastırma gibi kuru ince bir vücud. Küçük bir kafa ve yüz. Göğsünden geniş bir sakal, çalı gibi iki ayak. Sanki leylek ayağı. Ayağından uzun ve bastıkça çan gibi öten iki mahmuz, çizmenin ökçesinde. Uzun ve heybetli bir kılıç belinde. Harbiye Nazırı oldu. İkide bir kılıcıyla Meclise geliyor. Kuvvetli adımlarla mahmuzları sallanıp ötüyor. Koltuğa yatar gibi uzanıp oturuyor. Ayakları, kılıcı, üç çatal gibi kendinden iki metre uzakta... Onunla kürsü arasından geçmek mümkün olmuyor. Bu militarizm alameti hür bir memlekete yakışmıyor, Meclise tahakküm ediyordu. Tavrı ne mağrurane bir tavırdı. Onun akıbeti bir felakettir.”(28)[28]

Mahmud Şevket Paşa’nın kaba bir tarifine benzeyen bu karikatürün bilinmezi, buzdağının dibindeki bilinç yapısıdır... Paşa hakkında epey şeyler yazıldığı halde, rüşvet ve irtikabından, Şişli konakları yerine Üsküdar’da basit bir evde oturduğundan, on beş gün eve uğramayıp sadaret makamında gecelediğinden hiç söz edilmez. Biraz Osmanlı tarihi karıştıranlar bilir ki, Yeniçerilik devrinden beri hiç tekin geçmeyen Osmanlı’nın feodal zihin karmaşası, onu da kucağına çekmek için fazla bekleyip, fazla zorlanmamıştır.(29)[29]

Harbiye Mektebi’nde Golç (Goltz) Paşa’nın yardımcısı olarak iyi strateji öğrenen Mahmud Şevket Paşa, hiçbir cephe savaşında kendini göstermemişti. Meşrutiyetin ilanından üç gün sonra (27 Temmuz 1908) Berlin’deki hocasına 3. Ordu Komutanı olarak yazdığı mektupta, toplumda meşrutiyet inancı bulunmasa da en azından istibdad rejiminin aleyhinde görünüyordu:

“...Osmanlı milletinin meşrutiyetle idare olunacak kadar henüz kemale ermediğini tasdik ederim. Fakat Türkiye ahvaline vakıf olan kimsenin, Sarayın istimal ettiği desiseler (desayis) ve veliaht ile bilcümle Osmanlı hanedanının tamamen mahpus bir halde bir gün ihraz edecekleri mevkii için lazım gelen talim ve terbiyeyi iktisap edemedikleri. ... İhtimal ki ordunun bir hareket-i siyasiyeye iştirakini bazıları hüsnü telakki etmeyeceklerdir... Fakat Türkiye’yi bir taksim tehlikesinden kurtarmak için biçare muhakkar millet yalnız başına iş göremez. Bunun için ordunun önayak olması muhakkak lazım geliyor...”(30)[30]

Monarşiye karşı meşrutiyetçi görünen Mahmud Şevket Paşa’nın cehalet ve sefalet içindeki toplumun modernizme mesafesini anladığını varsayabiliriz. Paşa’nın çalışkanlığı ve becerisi takdire layık görünse de,(31)[31] her akşam sayfalar dolusu günlük yazan sadrazama tarihimizde raslanmadığını yazmıştık. Günlüğünü okurken siyasal bilincini saptayacak satırlara, Küçük Said Paşa gibi siyasal analizlere raslanmaz. Zihin haritasında Âli ve Fuad paşaların Tanzimat ıslahatçılığı dışında bir ufuk görülmediği gibi, tesadüfle geldiği makamında Jön Türk modernizminin romantik yönelimlerini aşacak bir ütopyası da bulunmaz. O matematik ve tekniğin bir adamıdır;(32)[32] İttihatçılığı da modernizme mesafesi de zevahiri kurtarma kabilindendir. Klasik kurmay eğitimi ve aile mirası kozmopolit benliğiyle İttihatçılara sempatik görünme dışında, örneğin Cumhuriyet devrimciliğine evrilecek entelektüel bir noktaya raslamayız. Tanzimat düalizmini kavrayan berrak bir rüyası olmayınca, geriye sadece monarşinin karanlık suratına indirdiği acımasız darbe kalıyor.

Osmanlı meşrutiyetinin bu en renkli, en canlı ve problemli portresine hazırlanan akıbet, dürüst ve kibirli kişiliğiyle tarihe karıştı. Binlerce İstanbullu cenazesi ardından “Hürriyet-i Ebediye”(33)[33] tepesine yürürken, geriye tipik bir Hüseyin Avni Paşa portresi kalıyordu... İki paşa arasındaki farklılık sadece Kabakçı Mustafa veya Çerkez Hasan gibi saraylı bir sergerdenin hançeriyle değil, daha gelişkin bir suikast planına kurban gitmesidir.

Osmanlı’nın suikast geleneği Çerkez Hasan ve Topal Tevfik gibilerle sona ermiyor; Cumhuriyet iklimine devreden sergerde katillerle yaşıyordu. Fakat Osmanlı ikliminin içinden gelen “monadik beyinli adam”, Mahmud Şevket Paşa gibi tedbirsiz olamaz; boynunu kolayca Ziya Hurşid’in namlusundan çıkacak kurşunlara uzatamazdı. Onu annesi değil tarih doğurmuş, annesinin değil tarihin memelerini emerek büyüdüğüne göre, uygarlık ütopyaları yarıda kalmamalıydı...

Dipnotlar

[1] Bkz. Ziya Şakir, Mahmut Şevket Paşa, Ahmet Sait Matbaası, tarihsiz.

[2] Daha sıhhatli bir bilgiye göre, Mahmud Şevket Paşa, birkaç nesil önce Hristiyan olan ve daha sonra Müslümanlığa geçen Gürcü bir ailedendir. Dedeleri Kafkasya’dan getirilip zamanın Bağdat valisine satılmıştır. Annesi ise Türk soyundan gelmektedir. Bkz. Murat Bardakçı, Mahmud Şevket Paşa’nın Sadaret Günlüğü, İş Bankası, 2014, s.8.

[3] Bkz. İbnülemin, Son Sadrazamlar, c. 4, s. 1869 vd; Ziya Şakir, Mahmut Şevket Paşa, Ahmet Sait Matbaası, Tarihsiz. /Hurşit Paşa’nın Hatıraları, HTM. Şubat 1965, s.1

[4] Mahmud Şevket Paşa askeri konularda eserler yazmış ve çevirmiştir. Logaritma Cetveli Risalesi, Mavzer Tüfekleri Risalese, Fenni Esliha, Devlet-i Osmaniye’nin Teşkilat ve Kıyafet Risalesi. Bkz. Zekiriya Türkmen, age. s. 150.

[5] Ayrıntı için bkz. Danişmend, Kronoloji, c. 4, s. 356 vd.

[6] Bkz. Hayri Mutluçağ, “Mahmud Şevket Paşa’nın Bir Uyarması”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Kasım 1967, sayı 2, s. 26.

[7] Bkz. Hayri Mutluçağ, “Mahmud Şevket Paşa’nın Bir Uyarması,” Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Kasım 1967, sayı 2, s. 28.

[8] İspanyolca Kamarilla kelimesi saraydaki etkili kimseler anlamında kullanılır. Padişahın nedimleri ve köleleri, şakşakçı takımı ve hırsız şebekesi...

[9] O günlerde Harbiye Nazırı Ali Rıza Paşa, Erkanı harbiye umumiye reisi Ahmed İzzet Paşa, Hassa Kumandanı Mahmud Muhtar Paşa idi.

[10] Bkz. İsmail Müştak Mayakon, Yıldız’da Neler Görrüm, DBY, 2010, s.79,

[11]  Bkz. O. S. Kocahanoğlu, 31 Mart Ayaklanması ve Abdülhamid, Temel Yayınları, 2017.

[12]  Bkz. Lütf Simavi, “Osmanlı Sarayının Son Günleri”, s. 79,107, tarihsiz, Hürriyet.

[13]  Başmabeyinci Lüfi Simavi Bey’e göre.Paşa’ya ayan üyeliği ve kardeşine yaverlik verilmesi teklif edildiği halde dedikodu olmasın diye istememiş.

[14] Başmabeyinci Lütfi Simavi orada bulunuyordu:“... Haddim olmayarak: böyle şeyler rüya ile yorumlanmaz. Şeyhülislam kulunuz dünyadan ve siyasetten habersiz bir kimsedir, demekten kendimi alamadım.” Bkz. Lütf Simavi, Osmanlı Sarayının Son Günleri, s. 293.

[15] Bkz. Celal Bayar, Ben de Yazdım, c. 2, s. 458, İstanbul 1966.

[16] M. Kemal'den on gün sonra sıhhıye reisi olarak Trablusgarp'a gelen Dr. İbrahim Tali Öngören'e göre, aşiret kıyafetindeki Mustafa Kemal'in falına bakan Arap falcı şunları söylemiş: Oğlum sen büyük maceralar ardından yarının en büyük Emiri olacaksın, istikbalin güneş gibi parlıyor… Bkz. 10.11.1939 tarihli Ulus'tan nakleden E. B. Şapolyo, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, Berkalp Kitabevi 1944, s. 76 vd. Ayrıca Bkz. Erdal Aydoğan, Türk Siyasi Hayatında Dr. İbrahim Tali ve Mustafa Kemal'le Trablusgarp'tan Cumhuriyete, 2008.

[17] Mustafa Kemal’in Behiç Bey’e yazdığı mektup için bkz. İ. M. Kemal İnal, Son Sadrazamlar, s. 1871, c. 4, Dergah 1982.

[18] Bkz.Cavid Bey, Meşrutiyet Ruznamesi, c. I, s. 430.

[19] Bkz. İ. M. Kemal İnal, Son Sadrazamlar, s. 1871, c. 4, Tıpkı basım Dergah 1982.

[20] Bkz. Aykut Kansu, İttihatçıların Rejim ve İktidar Mücadelesi, s.520-524; Bkz. S. K. İrtem, Meşrutiyetten Mütarekeye, s. 428, Temel 2004.

[21] Bkz.A. F. Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, s. 82. Babıali Baskını olmadan önce Mahmud Şevket Paşa’yı Midhat Şükrü ikna etmiştir. Bkz. M. Ş. Bleda, İmparatorluğun Çöküşü, Remzi 1979, s. 75.

[22] Bkz. Cemal Paşa, Hatıralar, Selek Yayınları 1959, s. 36 vd. Muhafız Cemal Bey Salih Paşa’yı davet ederek bu konuları kendine anlatmış, bir müddet Avrupa’ya gitmesini talep etmiş, fakat Paşa bu samimi uyarıya uymayıp reddetmiş.

[23] Bkz. Ziya Şakir, Mahmut Şevket Paşa, s. 191, Ahmet Sait Matbaası, Tarihsiz, Muallim Fuat Gücüyener tarih serisi. No: 18.

[24] Bkz. Tunuslu Hayreddin Paşa'nın oğlu (Muhammed) Salih Abdülmecid'in oğullarından Kemaleddin Efendinin kızı Münire Sultanla evlenerek damat olmuştu. Paşalık rütbesi verilmişti. Araya çok giren olmasına rağmen Mahmud Şevket Paşa suikastinde idam edildi (24 Haziran 1913). Belgeler sahihti. Bkz. Atilla Çetin, Tunuslu Hayreddin Paşa, s.350, Kültür Bakanlığı, 1988; Bkz. Danişmend, Kronoloji, IV, s.405; Cemal Paşa, Hatıralar, s. 39.

[25] Mahmud Şevket Paşa suikasti hakkında bkz. Danişmend, Kronoloji, c.4, s. 403; Ziya Şakir, Mahmud Şevket Paşa, s. 221 vd.

[26] Bkz. Tunuslu Hayreddin Paşa'nın oğlu (Muhammed) Salih Abdülmecid'in oğullarından Kemaleddin Efendinin kızı Münire Sultanla evlenerek damat olmuş, vezaret ve Paşalık rütbesi verilmişti. Araya çok giren olmasına rağmen idamdan kurtulamadı (24 Haziran 1913). Belgeler oldukça sahihti. Bkz. Atilla Çetin, Tunuslu Hayreddin Paşa, s.350, Kültür Bakanlığı, 1988; Bkz. Danişmend, Kronoloji, IV,s.405; Cemal Paşa, Hatıralar, s. 39.

[27] Bkz. İ. A. B. Kuran, İnkılap Tarihimiz ve Jön Türkler, Çeltüt Matbaası 1945.

[28] Bkz. Rıza Nur, Hayat ve Hatratım, c. 1, s. 257.

[29] Bkz. İbnülemin, Son Sadrazamlar, 4. cilt. s. 1369 vd.

[30] Bkz. Y. H. Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, c. I/I, s. 251, TTK. 1991.

[31] Bkz. H. Kazım Kadri, Türkiye’nin Çöküşü, s. 54, Hikmet Neşriyat 1992.

[32] Bkz. T. Z. Tunaya, Türkiye’e Siyasal Partiler, c. 3, s. 185, İletişim 2015.

[33] Hürriyeti Ebediye tepesinin açılış törenini Mahmud Şevket Paşa parlak bir nutukla açmıştı (23 Temmuz 1911). Kendisi de buradaki kabrine gömüldü.

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları