27 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Terim varsa takım arayın...

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

A+ A-

"İki yıl sonraki Avrupa, dört yıl sonraki dünya şampiyonalarında Türk Milli Takımı'nı seyredebilecek miyiz; yoksa yine kendimize diğer ülkelerden takım mı beğeneceğiz?" Sorunun sahibi Mustafa Mutlu'dur. 15 Temmuz 2014 Salı günü Aydınlık'taki köşesinde Fatih Terim'e soruyor. Sözü uzatmadan en baştan söyleyeyim; Ulusal takımın başında Fatih Terim varken önümüzdeki turnuvalarda kendinize takım seçin. Ben 1974'den beri Almanya'yı tutarım. Bu yüzden çok rahatım. 1996'da ilk kez katıldığımız İngiltere'deki Avrupa Şampiyonası'nı ayrı tutarak Fatih Terim'in başında olduğu Ulusal takımımızı desteklemek içimden gelmedi. Fatih Hoca'nın "vur emri" üzerine İsviçrelilere yapılanlardan sonra, Galatasaray'daki hallerini de görünce şiddetin odak noktası haline gelen bir teknik adamın başında bulunduğu ekibe ısınmak kolay olmuyor.

Teknik anlamda da Fatih Terim'in yapacağı çok şey yoktur. Fatih Hoca asla bir düzen, sistem kuran insan olmadı. Başkaları tarafından kurulan sistem ya da düzenden yararlanmasını çok iyi bildi. Yazı hayatıma başladığım günden bu yana sistemden, düzenden, alt yapıdan söz ettiğim halde Fatih Terim ve onun yolundan gidenler çareyi bireysellikte aradılar. Bir rastlantı sonucu bazı bireylerin biraraya gelmesi ile edinilen geçici başarıları gerçek, kalıcı bir değer olarak görenlerin artık geriye dönüşleri de kolay değil. Futbol söz konusu olduğunda sistem ve düzen kurmak için iki ya da dört yıl çok kısa bir zamandır. Altyapıyı sağlamlaştırmak, belli bir sisteme göre oynamak için bir kuşak gerekiyor ki bu da on yıldır.

Bu nedenle, bugünkü federasyon halkımızı Fatih Terim ile aldatıyor, Terim de bu oyunun içinde bilerek rol üstleniyor. Bugün geldiğimiz noktada, Dünya Kupası'nı izledikten sonra Ulusal takımın başarılı olamayacağını Fatih Hoca hepimizden daha iyi biliyor. Kendine, bırakın dünyayı evrenin hiçbir yerinde olmayan bir unvan vererek Türkiye Futbol Direktörü denilmesini isteyen Terim, unvanına koşut olarak ücretini de büyütüyor. Kendi ülkesinin para birimiyle ayda bir milyon alan başka bir teknik adam yok dünyada. Dünya Şampiyonu olan Almanya Ulusal takımının teknik direktörü Low, Fatih Hoca'nın dörtte biri kadar ücret almıyor. Ödenen büyük ücretleri ile, verilen dünyada eşi olmayan unvanlarla bireyselleştirilen, devleştirilen, abartılı bir şekilde yüceltilen bir insan kimle, neyi paylaşabilir. Bu insan, futbol gibi herkesin bir yerinden tutarak elbirliğiyle geliştirdiği büyük bir işkolunu tek başına kalkındırmaya soyunmuştur.

Hal böyle olunca yaptığı her şeyin doğru olduğuna inanma hakkı vardır Fatih Hoca'nın. Alman Ulusal takımı oyuncuları bütün turnuva boyunca topla 1,1 dakika oynamışlar sadece. Oysa Fatih Hoca'nın gözdelerinden Gökhan Töre bir maçın yarım devresinde topla neredeyse 5 dakika oynuyor. Olcan Adın top kontrol etmesini bilmiyor. Bu iki oyuncunun Ulusal takım kadrosunda olması Fatih Terim'in futbola yaklaşımının da bakışının da kanıtıdır. O zaman, sevgili Mustafa Mutlu, sen gel şimdiden kendine bir takım bul. Benim gibi Dünya ve Avrupa şampiyonalarında Almanya'yı tutarsan hem mutlu hem de erinç içinde olursun.

DÖRDÜNCÜ YILDIZI TAKMA YARIŞI...

Önümüzdeki sezona ilişkin hangi Fenerbahçeli ya da Galatasaraylı yönetici görüş bildirse hepsi dördüncü yıldızı kendilerinin takacağını söylüyor. Bırakın yöneticileri, transferi yapılan yerli ya da yabancı futbolcuların ilk söylemleri de dördüncü yılıdıza dayalı. Bu söylemlere benim bir karşı duruşum yoktur, olamaz da. Ancak Beşiktaş ile Trabzonsporlu yöneticilerin aldırmaması bana ilginç gelmektedir. Bu iki büyük takım diğer iki büyük takımı yok sayıyor, gelecek sene mücadelenin salt ikisi arasında geçeceğini açıkça söylüyorlar, ama yöneticilerin sesi soluğu çıkmıyor. Bu sessizlikten anladığım şudur: Fenerbahçe ve Galatasaray diğer iki büyükle arayı epeyce açmışlar, gerek ekonomik gerekse felsefe açısından Beşiktaş ile Trabzonspor rakiplerinin gücünü kabul etmişler, başaltında bir yer edinip mücadelelerini orada sürdürmeyi kabul etmişler. Böyle olmasa onlar da yıldız savaşlarının içinde olurlardı...

BİTMEK BİLMEYEN KINALI-ÇANAKKALE KARAYOLU...

20 yıldır dinlencemi Ezine'nin Geyikli Beldesi sahilinde geçiririm. İlk yıllarımızda, bölünmemiş kötü yollarda, kelle koltukta gider gelirdik Geyikli'ye. Devletimizi yönetenler sağolsunlar. Bizi bu kötü yollardan kurtarmak istediler. İstediler istemesine de 10 yıldır Kınalı-Çanakkale arasındaki yolu her yıl yeniden yapıyorlar. Yol yapmak bir mühendislik işi ise dünyanın en kötü mühendisleri bu hatta çalışıyor olmalı. Yapılan yol çökme ya da başka nedenle her yıl yenilenir mi? İnsanın aklına kötü şeyler geliyor. Yoksa her yıl halkımızın sırtından başka birileri mi malı götürüyor? Son 10 yılda verilen uğraşa ve harcanan paralara bakıldığında "keşke eski halınde kalsaydı, daha iyi olurdu" demek geçiyor içimden. Bitmek bilmeyen yapım çalışmaları yüzünden servis yollarından geçerek çeşitli tehlikeler atlatmak bir yana uzun tatil günlerinin başlangıç ve bitiminde Çanakkale'ye gidiş ve dönüşler eziyet oluyor. İstanbul yolu 200 Km. öteden yani Malkara'dan tıkanıyor. İşin en ilginç yanı ise bu durumdan hiç kimsenin rahatsız olmaması, herkesin "uyusunda büyüsün" ninnisini can kulağıyla dinlemesi...