27 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Teşvikiye ‘Serhildan’a da katılacak mı?..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

Seçmenin AKP’den kurtulmak için biraz da şaşkın halde sandığa koştuğu 7 Haziran seçim sonuçları şunu bir kez daha gösterdi; Siyaset kitleleri kullanma sanatıdır!..
Çünkü siyaset, boya ve renk uzmanlarını bile kıskandıran bir bukalemun taklitçiliğidir ki, her araziye uyan propaganda yöntemleri, kitlelerde “bu da bizden” algısı yaratmakta oldukça başarılıdır...
Hele de Türkiye gibi, solun ve merkez sağın son dönemde etkili siyasetçiler çıkartamadığı bir ülkede, siyasi kandırmaca özellikle din tacirleri için meslek haline gelmişse...
Üstelik AKP’den kurtulmak için “yetmez ama evet”çiliğin gelenek haline getirildiği bir ülkede kandırılmaya müsait o kadar insan varken ve de siyasetçinin yalan reytingi hiç düşmezken!..
Yani aynı zamanda uykudaki vurdumduymaz ve gafil kitlelere “umut” satma sanatıdır da siyaset... 
Çünkü eskiden “yalan” vardı siyasetin temelinde şimdi ise “ne olursa olsun gel, ne olursam olayım oy ver” kandırmacası... Hem de cambazları bile ipten düşürecek kandırmacanın her türlüsü...
Peki, siyasetin hak ettiği karşılığı nedir ki?.. Basittir bunu yanıtı... Umuda susamış kitleler bazen öylesine çıkmazda bulurlar ki kendilerini, işte o anlarda ne pazarlarsan pazarla almaya hazırdırlar;
“Demokrasi”, “barış”, kardeşlik, özgürlük, takiye, para, pul, kredi, bulgur, kömür, buzdolabı, aş, iş, ekmek ve hatta elde Kuran, dilde cennet vaadi!..

Umut pazarlaması...
Ülkemizde net olarak gördük artık; Siyaset bir de kağıttan merdiven yapma ustalığıdır... Görürsün, hatta dokunursun ama çıkamazsın o merdivenden... “Umut” naralarının peşinden çıkmaya çalışsan da, sonunda yalancı hayallerle birlikte çöküverirsin!.. 
Unutmayın ki, bu millet Özal’ın “bir koyup üç alacağız” numarasını da yuttu, Tansu Çiller’in 1990’lardaki, “herkese iki anahtar” oltasını da... 
“Demokrasi” diyen Necmettin Erbakan’ı da başbakan yaptı bu ülke, evlilik yüzüğünü göstererek, “işte tek mal varlığım” diyen Tayyip Erdoğan’ı da...
Tüm yolsuzluk rezaletleri, özelleştirme talanları, dış politika skandalları, yoksulluk, işsizlik ve gericiliğe rağmen AKP’nin 13 yılda halen iktidarda kalabilmesinin kökeninde de “umut” pazarlaması yatıyor...
“Muhafazakar demokrasi” naralarının ülkeyi gericiliğe sürüklemesinin ardında her ne kadar din sömürüsünün büyük etkisi olsa da, bunun kökeninde unutmayınız ki “umut” pazarının dünyadan bihaber şaşkın müşterileri var...
Yoksa dünyanın neresinde sürekli “adalet ve kalkınma” diye nara atan bir parti, ülkeyi yoksulluk ve enflasyon canavarı ile kanunsuzluğa teslim edebilirdi ki?..
Evet, bu ülkede, ayakkabı kutularının üzerine basılarak gerçekleşen kişiye özel bir “kalkınma” var ama söyler misiniz, nerede 17-25 Aralık zanlılarının yakasına yapışması gereken adalet?..

Nihai hedefin tuzağı!..
Konumuz aslında tam olarak bu değil... Yani mesele kandırmacadan ranta giden yolları ölçmek olsa, bugünlerde medyaya malzeme olan Ataşehir Belediyesi’ndeki rezidans rezaleti anımsanır ki, CHP Genel Merkezi’nin buna yanıt vermemesi (!), ana muhalefetten umutlanan kitleleri çok üzer!!!
Madem konu CHP’ye geldi işte buradan asıl meseleye, yani CHP lideri ile yardımcılarının da barajı aştırmak için çabaladığı HDP’nin asıl planlarına... 
Seçim öncesindeki “Türkiyelileşme” pazarlamasından “Serhildan”a, yani başkaldırıya uzanan HDP şimdilerde ne yapmak istiyor acaba?..
O HDP değil mi ki; siyasal rant uğruna, parti tabanındaki militanların seçim öncesinde yaktığı ve yıktığı Türk Bayrakları ve Atatürk büstlerine bile sarılabilen?..
O HDP değil mi ki, “barış” ve kardeşlik” naralarıyla Batıdaki seçmenin gözünü boyayan?..
Söyler misiniz; televizyonlarda Demirtaş’ın bağlamasından yayılan neşeli türkülerin nağmesine şimdi ne oldu da acı bulaştırma çabası var?..
HDP, “Türkiyelileşme” propagandasıyla barajı aştı... Çünkü AKP’den kurtulayım derken kendini HDP saflarında bulanlar, Kürt siyasetine beklenmedik bir zafer kazandırdı...
Kim yoktu ki HDP’nin peşinden gidenler arasında?.. Sahte solcular, liboşlar, sağcılar, dinciler, dönekler, kararsızlar, CHP’de genel başkan yardımcısı yapılanlar ve Truva kısrakları...
Yalnız onlar mı?.. Şöhreti sönmüş artistlere, “Teşvikiye” ve “Etiler” şaşkınlarına ve hatta yıllardır “Atatürkçü” diye bilinen yazarlara ne demeli?..

Haydi ‘başkaldırı’ zamanı!..
Evet; demokrasi gerçekten iyidir... Demokrasiye inanmış kesimlerin parlamentoda temsili de iyidir... Buna hiç sözümüz yok...
Peki, Türkiye’nin her tarafından Kürt yurttaşların yanı sıra AKP’den kurtulmak isteyenlerin de ilgisine mazhar olan HDP, zafer şımarıklığının ardından PKK’nın “ayaklanma” çağrısına hizmet mi edecek?..
Söyler misiniz; “HDP’ye oy verenler Öcalan’ın özgürlüğünü de istemiş oldular” diyen HDP yöneticisi Figen Yüksekdağ’ın mesajından kimler ders çıkartacak?..
Peki ya PKK’nın, “Öcalan’ın özgürlüğü için serhildanı (başkaldırıyı) her alanda yükseltin” çağrısı hangi “Türkiyelileşme”yi tarif ediyor?..
Ne demişti Fransız yazar François de La Rochefoucauld, “Politikacıların küçük rüyalarını itiraf etmesi, büyük suçlarını saklamak içindir!..”
O halde CHP tabanının da katkısıyla TBMM’ye giren HDP’nin asıl hedefinin Öcalan’ı serbest bırakmak olduğunu defalarca bu köşede yazan bir yurttaş olarak, Teşvikiye sendromunun şaşkın taraflarına sormak zamanıdır;
Ey “Yeni CHP”liler, ey Murat Özçelik ve kankaları, kinci cumhuriyetçiler, Atatürkçü yazar abiler, “yetmez ama evet”çiler, AKP’den kurtulalım derken PKK’nın nihai planlarına alet olanlar söyler misiniz; “serhildan”a hazır mısınız?..