27 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Üzerlerine ilahi vinç düşenler

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

A+ A-

Peygamber dâhil dört halifenin hayatına şahit olmuş, onlarla muaşeret etmiş Huzeyfe Bin El-Yemani önemli bir tarihi şahsiyettir. Hz. Muhammed’in sırdaşı ve onun döneminde kurulan istihbarat teşkilatının başkanıdır. Bir gün, Kâbe’nin duvarına yaslanmış olan Hz. Muhammed’in gözlerinden akan yaşları fark eder. Sebebini sorar. Hz. Muhammed derin bir ah çektikten sonra, “Dinle Ya Huzeyfe! Bir gün gelecek, İslam’ın sadece ismi Müslüman’ın yalnızca cismi kalacaktır” demişti. 2013’te, Hicaz bölgesi ama özellikle Mekke ve Medine’yi yakinen tanıma fırsatım olmuştu. Gözlemlerimi, Aydınlık gazetesinde 10 Ağustos 2013’te, “Mazlum Kâbe” başlığı altında okurlarımızla paylaşmıştım. “Mekke ve Medine senelerdir süren hummalı bir inşaat şantiyesi görünümünde... Suudi hanedanı inşaat projeleri için 100 küsur milyar dolar bütçe hazırlamış. Mukaddes topraklarda korkutucu ve çirkin bir görüntü var. Taş ve toz yığınından oluşan yabancı bir gezegeni andıran, bir mekânda gibisiniz. Dağlar, tepeler eritiliyor. Buralara beton yığını yeni oteller kuruluyor. Üstelik bu çalışmalar, tarihi eserler yok edilerek, geçmişin bütün izleri silinerek yapılıyor.Yıkılan tarihi kale ve binaların yerini “çok yıldızlı”, gök kubbeye doğru uzanan Babil kule-leri misali oteller almış. Beton yığını otel ve binalar mütevazı Kâbe’yi, Medine’deki Makam-ı Şerif’i ahtapot kolları gibi sarmış. Eski Mekke ve Medine’den eser kalmamış. Hüzünlenmemek, gözyaşı dökmemek imkânsız. İslam dininin asırlar önce ortadan kaldırmaya çalıştığı sınıfsal ayrışmayı, etnik-mezhepsel bölünmüşlüğü, bu kutsal topraklara tekrar musallat etmişler. Bir yandan konforlu uçaklar, yıldızlı oteller, açık büfelerde sunulan dünya mutfağından menüler, pahalı hediyeler, sekiz silindirli devasa cipler ve mütevazı Kâbe’yi bilmem hangi kattan seyreden kibirli modern umreciler, hacılar. Eşitliği, kardeşliği yalnızca Makam-ı Şerif’te namaza durunca yaşayan, gerçek dünyalarına dönünce kardeşlerine karşı sırtlan kesilen, müminlerle bir araya geldiklerinde “Biz sizdeniz”, şeytanlarına geri döndüklerinde “Aslında biz onları kandırıyoruz” diyen şarlatanlar. Zevk-u sefa içinde, kadının, yalanın, çirkef fetvaların bataklığında boğulan “Müslüman” kimlikli mahlûklar...Öbür tarafta, pislik ve keşmekeş içinde harap yığını görünümünde olan kenar mahalleler. Yoksul ve mazlum “Müslüman” ülkelerden buralara çok zor şartlar altında çalışmaya gelen gurbetçi Müslümanlar. 50-60 derece sıcaklıkta dağ eriten, beton döken, demir ören, yemek pişiren, şoförlük yapan, dilenen, yol süpüren modern köleler. Nasırlı elleri, çatlamış derileri, kabuk bağlamış ayak tabanlarıyla Kâbe’nin avlularına üşüşen, korunmaya çalışan, “Halimizi gör ve yardım et ya Resulallah, bize verdiğin nimetlerini midelerine indirdiler” deyip feryat eden yetimler misali.Kutsal topraklara milyonlarca insan geliyor. Milyarlarca dolar gelir var. Bu paralar Müslüman ülkelerin ve toplumların eğitimi, konutu, altyapısının modernize edilmesi için harcanmıyor. Bakmayın siz onların kibirli laflarına, “Bu kadar yardım yapıyoruz, bu kadar Müslümanı besliyoruz” yalanlarına. Petro-dolar ve kutsal mekânların geliriyle dünyamız onlarca defa onarılır, Allah’ın nimetlerinden herkes faydalanır, muazzam bir medeniyet kurulabilirdi.Aksine, kendilerine ait olmayan bu servet Suriye’yi, Irak’ı, Mısır’ı, Lübnan’ı, Bahreyn’i, İran ve Türkiye’yi yakan cani ve haramilere, ABD, Avrupa ve İsrail menşeli silahlara harcanmaktadır. Bütün bunlar olurken, Osmanlıcılık oynayan bizim yerli siyasi artistler, Suudi karşısında süt dökmüş kedi misali oluyor. Peygamber efendimizin kabrini yıkmak isteyen Suudi Vahhabilerine, “O mübarek makama dokunduğunuz an ben sizi yıkarım” diyen Mustafa Kemal’e utanmadan saldıran kripto “Müslümanlar”, konu Bahreyn, Katar ve Suudi Krallığı ile alakalı olunca el pençe duran cariyelere dönüşüyor. Küfürbaz, hoşgörü yoksunu, fitneci, mezhep düşmanlığı kışkırtan, Haçlı-Siyonist orduların İslam âlemindeki en tehlikeli taburu bunlardır.”İşte sevgili okurlar evvelsi gün Kâbe’de ilahi şiddetli rüzgâr ve yıldırımla düşen vinç bu zihniyeti teşhir etmiştir. Ancak kulaklarına giren davul ve saz, başlarına düşen vinç dahi birilerini kör, sağır ve dilsiz olmaktan kurtaramayacak.