27 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ahbapçılık ve Boğaziçi

Gaffar Yakınca

Gaffar Yakınca

Gazete Yazarı

A+ A-

C. Wright Mills, 1956 tarihli kitabı Power Elite’de (İktidar Seçkinleri) ABD’ye hakim olan kapalı bir seçkinler sınıfının kodlarını açıklamaya çalışır. Mills’e göre ABD’yi -ve onun emperyal gücü sayesinde tüm dünyayı- yöneten sınıf, az sayıdaki seçkin ailelerin, belirli üniversitelerde okuyan çocuklarından oluşmaktadır. Bunlar, genellikle Harvard, Yale ve Princeton gibi köklü üniversitelerdir. Ancak, en üstteki seçkinler için sadece bu üniversitelerden çıkmak yeterli değildir, aynı zamanda herkesin dahil olamadığı bazı öğrenci kulüplerine de devam etmiş olmaları gerekir. Okul ortamı, dışarıdaki sosyal çevrenin bir uzantısı olarak şekillenir, asıl mesele eğitim değil, iyi bir ilişkiler ağına sahip olmaktır. Askeri, ekonomik ve siyasi iktidar, Mills’in “metropolitan 400” diye isimlendirdiği birkaç yüz ailenin tekelindedir.

Kitap, ilk yayınlandığında, -tam da kendi tespit ettiği olgu sebebi ile- akademi ve yayıncılık dünyası tarafından önemsizleştirilmiş, ayakları yere basmayan bir komplo teorisi olarak etiketlenmişti. Ancak çok değil, elli yıl sonra Amerikan demokrasisinin en ateşli savunucuları bile, Mills’in tezlerinin doğru olduğunu kabul etmek zorunda kaldı.

1980 yılında Time dergisinde yayınlanan bir yazı, “Bir ahbap kapitalizmi vakası” başlığını taşıyordu. Makalenin yazarı George Taber, bu terimi, Amerikancı diktatör Marcos tarafından yönetilen Filipinler’in ekonomisini nitelemek için kullanmıştı. Taber’e göre, Marcos, tüm ekonomiyi bir ahbap, eş, dost sistemi haline getirmişti. Artık siyasi literatürde yepyeni bir kavram vardı: “ahbap kapitalizmi” (crony capitalizm) ya da ahbapçılık (cronyism).

Batılı analistler uzun süre bu kavramı devlet aygıtına mahsus bir yolsuzluk türü olarak ele aldılar. Mürtekip siyasetçiler, yolsuzluklarını sürdürebilmek için kendi arkadaşlarını kayıran bir düzen kurmaktaydılar. Bu düzen, zamanla tüm ekonomiyi ele geçirmekte, kalkınmanın önündeki en büyük engel haline gelmekteydi.

Ancak önce 1997’de patlayan Asya krizi, devamında 1999’dan itibaren ABD’de patlak veren büyük şirket skandalları işlerin hiç de öyle olmadığını gösterdi. Güney Asya ekonomilerini çöküşün eşiğine getiren krizin önemli sebeplerinden biri, büyük fon yöneticilerinin kurduğu ahbapçı düzendi.

1999’daki Conseco skandalı, 2001’deki Enrol petrol şirketinin hileli borsa işlemleri ve iflası, iletişim sektöründeki Global Crossing’in batışı ve tarihinin en büyük iflası olarak bilinen WorldCom vakası… Yüzlerce milyar dolarlık boyutlara ulaşan bu skandalların temelinde de birbiri ile yakın ilişkileri olan bir grup yöneticinin etik dışı davranışlarının olduğu açığa çıktı.

Aynı sosyal çevrelerden gelen, aynı okullardan mezun olmuş insanlar, sadece işe alımlarda ve yönetim yetkilerinin dağıtılmasında değil, denetleme sorumluluklarını yerine getirirken de birbirlerini kayırıyorlardı. Örneğin, WorldCom’un iflastan hemen önce, piyasada aşırı değerli gösterilmesini sağlayan Salomon Brothers bankasıydı ve her iki şirketin yöneticileri arasında çok yakın ilişkiler vardı. Benzer bir ilişki, Enron’un yöneticileri ile, onları denetlemekle yükümlü Arthur Andersen şirketinin yöneticileri arasında vardı. Pek çok isim aynı anda birden çok şirketin yönetim ve denetleme kurulunda görev yapıyordu. 2003’te yayınlanan bir makale, aynı üniversitelerden mezun bu “kankalar” arasındaki ilişkiler ağının boyutlarını şu sözlerle ortaya koyuyordu: “Enrol’un yönetimindeki bir kişi grip olsa, virüs bir ay içinde Amerika’nın en büyük 650 şirketinin yönetim kuruluna yayılır”.

Bugün, “ahbapçılık” tüm dünyada ekonomik ve sosyal düzenin en önemli sorunlarından biri olarak kabul ediliyor. Konu üzerine yazılmış sayısız çalışma, Wright Mills’in altmış yıl önceki tezlerini doğruluyor. Dünyayı yöneten bir avuç elitin ortak yönleri arasında iki nokta özellikle öne çıkıyor: Aynı dar sosyal çevrelerden gelmeleri ve aynı okullardan mezun olmaları.

“Kendilerinden olmayan” rektörü çalıştırmamak için haftalardır muazzam bir direnç gösteren Boğaziçili öğretim üyelerini gördükçe, “acaba bizdeki durum nasıldır” diye sormadan edemiyorum. Keşke bizden de bazı cesur toplumbilimciler çıkıp Türkiye’deki yabancı sermaye şirketlerinde, bankalarda, kültür kurumlarında ve tabii ki akademide üst düzey pozisyonları işgal eden kişiler arasındaki sosyal bağlantıları irdelese. Türkiye’nin son yetmiş yılında hangi okullar, hangi aileler, hangi zümreler etkili olmuştur? Bunların etkinliği ülkemize ne getirip ne götürmüştür? Bizim ithalat lobisi, faiz lobisi, AB lobisi, Atlantik lobisi dediğimiz şebekeler, gerçekte kimlerden oluşmaktadır? Bu sorulara yanıt arasa…