2017 kriz mi, yol ayrımı mı?

Türkiye ekonomisi küresel finansal krizden bu yana dar bir büyüme patikasına hapsoldu. Tasarruf/yatırım açığı nedeniyle dış borçlanmayla büyüyen ekonomi, küçüldüğü dönemlerde dahi cari açık verir hale geldi. Türkiye ekonomisinin yapısındaki bu sürdürülemez durum karşısında 2011'den bu yana hükümet çeşitli yollar denedi.

Ali Babacan döneminde "Elden gelen öğün olmaz. O da vaktinde bulunmaz" denilerek hayata geçirilen makro ihtiyati önlemler bile dış açığı sınırlamaya yetmedi.

Davutoğlu Hükümeti dönemindeki "Ekonomide Dönüşüm" programları ile borçlanma ekonomisinin iflası açıklanırken, ilan edilen yapısal reformların akıbeti 2 yıl geçmesine karşın bilinmiyor.

ÜRETEN Mİ, ÜRETKEN Mİ?

Yıldırım Hükümeti'nin programında ise "Üreten Türkiye" başlığı öne çıktı. Bu kapsamda reel sektöre yönelik teşvik üstüne teşvik paketleri açıklandı. Aydınlık Yazarı Prof. Dr. Melih Baş, "Üreten Türkiye meselesinde inşaata dayalı sermaye birikim modelinden esasen vazgeçilip vazgeçilmeyeceğinin" önemine işaret ediyor. Prof. Dr. Baş, meselenin özünün "üreten"den ziyade "üretken Türkiye" olduğunu belirtti.

24 Aralık'ta DEİK'in 30. Genel Kurulu'nda iş dünyasına seslenen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ortada 1994 krizinden beri yaşadığımız bir hakikat var. Birileri döviz spekülasyonuyla ekonomimize yön vermeye çalışıyor. Bu spekülasyonun gerisinde hiçbir rasyonel ekonomik sebep yoktur. Amaç, siyasi operasyonlara zemin hazırlamaktır" dedi.

Erdoğan'ın da işaret ettiği üzere büyümek için dış sermayeye bağımlı olan Türkiye ekonomisi sıcak para akımlarıyla yön bulur hale geldi. AKP'nin 14 yıldır uyguladığı ekonomi politikaları bu durumu pekiştirdi.

DEVALÜASYON YILLARI

2008'deki küresel finansal kriz sonrası gelişen piyasa ekonomilerine akan bol sıcak paraya kucağını açan Türkiye, ABD Merkez Bankası'nın 2013 Mayıs ayında geleneksel olmayan para politikasını değiştireceği sinyalini vermesinin ardından zor günler geçirmeye başladı. Türk lirası o tarihten bu yana ABD doları karşısında yüzde 49 değersizleşti. 2015 yılı biterken Aydınlık "Devalüasyon yılı" başlığını atmıştı. 2016 yılı da 15 Temmuz etkisi ve ABD'de Trump'ın başkan seçilmesiyle devalüasyonun ağırlaştığı bir yıl oldu. Türk lirası yalnız dolar ve avro karşısında değil; uluslararası dolaşımda paya sahibi olan hemen hemen tüm para birimleri karşısında yüzde 10'ları aşan oranda değer yitirdi.

Prof. Dr. Korkut Boratav'ın tespitiyle; 1989’da sermaye hareketlerinin serbestleşmesi sonucu Türkiye ekonomisi dış kaynak hareketlerinde sert durma ve çıkma şokları nedeniyle dört defa krizle karşılaştı: 1994, 1998-99, 2001 ve 2008-2009!

Aydınlık Yazarı, Yeminli Mali Müşavir Mustafa Pamukoğlu da, 2015-2016 yıllarında sıcak paranın eskisi gibi gelmediği ve çıkış yaşandığını belirterek, "2017 yılının da bir şokla karşılaşma yılı olacağını söyleyebiliriz" diyor.

DIŞ TİCARETTE YENİ ADIMLAR

Türkiye'nin dış dünyadaki sermaye akımlarına bağımlılığı en net ortaya koyan tablo ise milli gelirin yüzde 45 dolayındaki net uluslararası yatırım pozisyonu yani döviz açığı. Türkiye her yıl 200-250 milyar dolar dış finansmana ihtiyaç duyuyor.

Türkiye ekonomisi tasarruf/yatırım açığının yanında dış dünya ile yaptığı ticarette mal ve hizmet dengesinde de açık veriyor. Bu açığın dengelenmesine yönelik yüksek dış açıklar verdiğimiz Rusya ve Çin gibi ülkelerle ticari ilişkilerin artırılması, karşılıklı para birimleriyle ticarette yol kat edilmesine yönelik girişimler hızlandı.

Bunun yanında geçmiş yıllara nazaran düşük seyreden enerji fiyatları da enerji açığı bulunan Türkiye için maliyet fırsatı yaratırken, Avrupa Birliği ile 1996 yılında yapılan Gümrük Birliği Anlaşması'nın güncellenmesi müzakereleri de 2017'de başlayacak. Bu makro gelişmeler ışığında uzmanlara 2017'deki ekonomiyi nasıl bir yol ayrımının beklediğini sorduk.

Yeni büyüme modeli için 1.5 senemiz var

Prof. Dr. Kerem Alkin (Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi, MOBİLSİAD Yönetim Kurulu Başkanı)

*Sıcak para hareketleriyle yön bulan ve daraldığı dönemlerde dahi cari açık veren ekonomimizi 2017'de nasıl bir yol ayrımı bekliyor veya bekliyor mu?

Türkiye ekonomisinin yeni bir büyüme moeli için hızla çalışmalarını devam ettirdiği bir durumun içerisindeyiz. 2019'dan itibaren küresel finans krizi sonrasındaki dengeler daha da değişmiş olacak. Bu nedenle yeni bir büyüme modelini tamamlamak için önümüzde 1.5 sene var. O yüzden bu çalışmaları hızla tamamlamamız gerekiyor.

Özel sektör yatırımlarının yeniden canlandırılması ve net ihracatın büyüme katkısının sağlanması ktirik önemde. Buna bağlı olarak 2017'de ekonomi yönetiminin ihracatta yeni bir seferberlik başlatacağını açıklamış olasmı bu yöndeki değerlendirmemizi teyid ediyor. 2017'de net ihracatın büyümeye katkısının en az 0.5 puan olacağı, hem özel sektör hem kamu yatırımlarının büyümeye katkı sağlamaya devam edeceği bir süreç oluşturmamız gerekmekte.

*Dünya ticaretinde değişen dengeler açısından ele aldığımızda 2017'de başlayacak gümrük revizyonu ticarette dış açık veren Türkiye için nasıl bir fırsat kapısı sunuyor?

2017 bu konuda nasıl bir strateji izleneceğiyle ilgili adımların atılacağı bir yıl olabilir. Özellikle Türkiye'nin hammadde ve ara mamulde dışarıya bağımlılığının farkındayız. İmalat sanayimizin yüzde 70 oranında hammadde ve ara mamul ithalatı bağımlılığı var. Bir yandna bunu azaltmaya yönelik olarak içerideki teşvikleri yeniden kurgulamak gerekiyor. Bu son derece önemli. Bunun yanı sıra söz konusu Rusya ve Çin gibi dış ticaret açığımızın yüksek olduğu ekonomilerle kendi para birimimizin kullanılması ile ilgili olarak anlaşmaların önemli. Bu anlaşmaları geliştirmek ve bu çerçevede özellikle dış açık verdiğimiz ülkelerle yerel para birimiyle dış ticaret yapabilmek çok önemli. Hali hazırda TL cinsinden yapılan ihracatın payı neredeyse yüzde 9'a çıkmış durumda. Belki bunu yüzde 12'lere çıkarmak 2017'de TL'nin değerini kormak ve yönetmek anlamında bize ciddi bir avantaj sağlayabilir.

*15 Temmuz'dan sonra neredeyse önde gelen tüm ticaret ortağı ülkelerin para birimlerine karşı değer yitiren TL'deki kaybı önlemek için kısa vadede atılacak adımlar ne olabilir?

Belki Hazine Müsteşarlığı'nın TL cinsinden cazip koşulları olan tahvil çıkarımı bir avantaj teşkil edebilir. Bu düşünülebilir. Bunun yanında 6 ay ve daha uzun vadeli TL mevduatına yönelik stopajlar belli bir dönem için sıfırlanabilir. Bu ve buna benzer yöntemlerle TL cinsinden yatırım araçlarına olan ilgi artırılabilir.

Rüzgar kuvvetli esecek, sıkı durmak gerek!

Burcu Ünüvar (Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi, Ekonomist)

Türkiye ekonomisinin büyümek için dış tasarrufa duyduğu ihtiyaç devam ediyor. Portföy yatırımları kanalıyla gelen sermaye girişinde ciddi bir azalış ve zaman zaman da çıkış görüyoruz. 2017'de bu anlamda zayıf bir yıl olacak.

Ancak orta-uzun vadeli bir bakış açısı için temel nokta portföy kanalı dışından giriş yapan, doğrudan yatırımlar gibi borç yaratmayan finansman olmalı. 2017'nin doğrudan yabancı yatırım açısından Türkiye'nin ihtiyacı olanın çok altında kalmasını bekleyebiliriz. Türkiye'nin insan kaynağına yatırım konusunda dünyanın gerisinde kalması, talep güdümlü ekonomik büyümeye imalat sanayi ve hizmetler üzerinden bir alternatif sunamaması yatırımları zayıflatan temel nedenler arasında. Bunun üzerine eklenen yakın zamandaki politik belirsizlikler de zayıflığın derecesini artırıyor.

Önümüzdeki dönemde petrol fiyatlarında keskin bir yükseliş öngörüsü yok. Merkez Bankası, talep şartlarının zayıf olduğunu söyleyerek büyüme konusunda bir anlamda temkinli bir uyarıda bulunuyor. Talepteki zayıflık, üretimi de aşağı çekerek 2017'de hem büyümeyi hem cari açığı sınırlayacaktır. Yine bu duruma bağlı olarak vergi gelirlerinde yaşanması beklenen zayıflama bütçe açığının genişlemesine, Hazine'nin iç borçlanma ihtiyacının artmasına ve DİBS faizlerinin yükselmesine neden olacaktır.

Enflasyonda talep yönlü bir baskı olmamasına karşın, kurdan geçişkenliğin etkisi ve yönetilen / yönlendirilen fiyatlardan gelecek baskı önemli olacaktır. Düşük büyümeli, görece yüksek enflasyonlu, işsizliğin yükseldiği, yurtiçi ve yurtdışı politik belirsizliklerin arttığı bir yıl olacak 2017. Şimdiden sıkı durmak gerek, rüzgar kuvvetli esecek.

Uzun soluklu yavaşlama sürecek

Dr. Atilla Yeşilada (paraanaliz.com yazarı, Ekonomist)

*Cumhurbaşkanı Erdoğan DEİK'teki konuşmasında, spekülatif sıcak para hareketlerinden şikayet etti. Bu açıdan son dönemde atılan adımları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yapabilecekleri bir şey yok. Sıcak paradan ürküyorlarsa. İlk olarak tasarruf oranları artırılmalı. Halkın davranış biçimleri çok çabuk değişmeyeceğine göre; bütçede yüzde 5 fazla verirsin, cari açığın kalmaz, dışarıdan da paraya ihtiyacın kalmaz, borcunu da yavaş yavaş ödersin. Ama Türkiye'yi derin bir resesyona sokarsın. Ekonomik aktivite düştükçe ithalat azalır cari açığın düşer. Ama bunlar olmayacak.

Bir de piyasaya 250 milyar kredi pompalıyorsun. Bu plan gerçekse bunun ithalata ve dış borçlanmaya da etkisi olacaktır ve dış krediye bağımlılığımız artacak. Türkiye'nin şu andaki ekonomi politikasına bakınca dış finansmana bağımlılığını azaltıcı hiçbir adım atılmıyor. Aksine biraz daha küresel kredi pazara bağlanıp, yabancının kölesi oluyoruz.

İki yıldır yapısal reformlar yapıyoruz ama iki yılda rekabet liginde 10 sıra düşmüşüz. Yapılanların küresel düzlemde geçerliliği yok. Ekonomik tedbirlerde de böyle. Belli kurallar var bunların dışına taştığında aldığın sonuçlar da yanlış oluyor.

*TL ile ticaret ve Gümrük Birliği revizyonu Türkiye'ye basıl bir kapı açar?

Çin ve Rusya'nın dolara ihtiyacı var. TL ile ticaret olmaz. Kabul etseler bile yuan IMF sepetine girdiği halde konvertibilitede sorun yaşıyor.

Çin ve Rusya ile ticaret açığı kapanmaz. Domates, buzdolabı satıp doğalgaz alıyorsun. Çin ile aranda da ciddi bir işçilik maliyeti var. Zeybekci dış ticaretimizin yüzde 11'ini TL ile yapsak cari açık kapanır demiş. Bu hesabı nasıl yaptı ben anlayamadım!

Gümrük Birliği güncellemesinde iki nokta var. Birincisi olacağı daha kesin değil. İkincisi şartlara bağlı. AB insan hakları şartını öne sürecek. AB'nin yeni angajman yöntemi bu olacak. Olursa kısa vadede AB ile ticaret açığımızı fevkalade artırır. Bankalarımızı mahvedebilir. Tarımda pek bir şey olmuyor. Biz baktık; et ithal ediyoruz ama bitkisel ürünlerde biz avantajlıyız. Gümrük dışı engeller çıkarmazlarsa. Ama hizmetler konsunda sorun yaşarız. Bir de Türkiye'de dövizle tüketici kredisi yasak. O kalkacak. Doğu Avrupa tecrübesini iyi okumak lazım. Bu pazarlar biter ama Türkler'in o haklardan yararlanması 10 yılı bulur. Hele ikinci el oto pazarı açılırsa isyan çıkar. Sonuçta yararlıdır; Türkiye'nin rekabet gücünü artırır, zamanla birçok hizmet dalı Türkiye'ye yayılır ama 4-5 yıl canımızı yakar. Kısa vadede dertlere çare olması söz konusu değil.

*Yeni yıla ilişkin beklentileriniz nelerdir? 2017'de TL'deki kaybını önlemek için ne yapılmalı?

TL'deki kaybı önlemek için Türkiye'nin bu siyasi yalpalamadan vazgeçtiğini göstermesi lazım. Ama bu olmayacak. Pek çok yatırımcı ile konuşuyorum Türkiye'den vazgeçtiler. Tüm gelişen ülkelerde politik risk var ama bizde sayısı ve derinliği çok fazla.

İkincisi Merkez Bankası faiz artıracak. Gelişen ülkelerde en düşük reel faizi veren ülkeyiz. Yüksek cari açığın üstüne 165-170 milyar kredi döndürmen gerekiyorsa FED faiz artırdığında peşinden gideceksin. Yeni yılla birlikte çığlıklar başlayacak Ankara'da! En az 200-250 baz puan gelecek. Ne kadar bekletirsen o kadar ağır olacak.

Türkiye Gezi'den beri uzun soluklu bir yavaşlamaya girdi. Bu sürecek. Büyüme yüzde 2'lere kadar düşer. Bunun bir küresel boyutu var. ABD'deki gelişmeler bizim gibi borçlu ülkelere cömert davranmıyor. İkincisi çok ciddi ekonomi politikası hataları yapılıyor. Üçüncüsü siyasi ortam o kadar karışık ki ne içerde ne dışarda ekonomiye güven kalmadı. AKP iktidarda kaldığı sürece Türkiye yüksek enflasyona ve sık sık kriz demesek de büyük döviz çalkantılarına mahkumdur. Daha önce bu çalkantılar iki yılda bir oluyordu ama artık FED faiz artırıyor, Avupa Merkez Bankası bono alımından çıkacak. Dünyada rüzgar tersimize döndüğünde yaptığımız hataların bedelini çok daha ağır ödeyeceğiz. 2017 için olumlu değilim, 2018 için de kötümserim.