Agah Özgüç’ün arşivi

Ben de her sinemasever gibi merak ediyordum Agah Özgüç’ün arşivini... Birileri mutlaka sahip çıkar diye de bekliyordum... Ama olmadı... O da benzeri diğer arşivler gibi anlaşılmaz ve de bağışlanmaz bir ilgisizliğin kurbanı oldu... Ya da olmak üzere…

Bu sütunlarda yitip giden sinema arşivleri üzerine kaç yazdım, inanın ben de bilmiyorum... Bu coğrafyada yalnızca sinemayla ilgili olanların değil, genelde tüm sanat dallarımızla ilgi arşivlerin kötü yazılmış bir yazgısı –daha doğrusu bizlerin ilgisizliği- var... Bir kaç kuruşluk eskici parasıyla yok olup gitmek...

Geçmişinden bu kadar söz edip de, geçmişini bu denli hoyratça harcayan kaç toplum var dersiniz? Günümüzün en değersiz, en işe yaramaz nesnelerinin geçmişe ilişkin belgeler olduğunu yıllar önce çok acı bir örnekle yaşamış, vagonlara doldurularak Bulgaristan’a giden arşivin ardından “kurtulduk” dercesine ilgisiz kalmıştık.

Bugün de bu anlayışın dışına çıktığımız pek söylenemez. Dün hurda kağıt fiyatına dışarıya satıyorduk, bugün ise içerde ilgisiz kalıp yok olmasını izliyoruz. Değişen bir şey yok...

Çalınan, satılan ya da buna benzer nedenlerle dışarıya giden tarihi eserlerden söz etmiyorum. Daha yakın tarihteki her hangi bir sanat dalındaki, örneğin tiyatro, müzik, plastik sanatlar, mimari, fotoğrafçılık ya da sinema alanında araştırma yapacakların yararlanabileceği arşivlerden söz ediyorum. Bugün, koskoca bir ülkede, bir araştırmacının, akademisyenin ya da ne bileyim sinema, tiyatro, kent tarihi, çizgi film, mimarlık, plastik sanatlar vs üzerine inceleme/araştırma yapacakların gidip yararlanabileceği tek bir kurumumuz yok... Adı sinema müzesi olan yere bir gidin, orada İngiltere ve Fransa’nın bit pazarlarından alınanlarla, bir tarihi eser gibi baş köşeye yerleştirilmiş olan Gülyabani’den gayrı sinemamıza ilişkin dişe dokunur tek bir belgeyi göremeyeceksiniz. Bir yandan müzeleri açıyoruz, öte yandan bu müzelerin içinde yer alacak arşivleri koruyamayarak onların yok olmasına seyirci kalıyoruz. Bu çelişkiyi anlamak, anlayabilmek mümkün değil.

Edindiğimiz kısıtlı bilgilere göre kişisel sinema arşivlerin en değerlilerinden biri olan Agah Özgüç’ün arşivinde yer alan dergi, kitap ve gazete kısmı, toptan bir eskiciye satılmış, sinema fotoğraflarını içeren kısım ise bir depoya kaldırılarak alıcısını bekler bir konuma getirilmiş. Bu arşivin alıcısı çıkar mı çıkmaz mı orası pek bilinmez. Ancak tek korku, bu arşivin de geçmişteki diğer örneklerde olduğu gibi yok olup gitme ihtimali.

Bu arşiv; ulusal sinemamızdan arda kalan/kalacak en zengin kişisel arşivlerden günümüze ulaşabilmenin üstesinden gelen bir kaç örneğinden biri. Bildiğim kadarıyla da –siyah beyaz film fotoğrafları açısından- en zengini. Yani yeri doldurulmayacak, telafisi mümkün olmayan en değerlisi. Kısacası; Yeşilçam’ın tarihi, onca emeklerin geleceğe yönelik mirası, sinemamızın görsel zenginliği ve de belleği...

Kültür Bakanlığı’nın her yıl onlarca filme verdiği desteğin, yalnızca tek bir filme verdiğinin yarısıyla sahip olunabilecek bu arşivin yok olmasına izin vermeyerek bir kez olsun ona sahip çıkmayı deneyelim. İnanın, bu arşivin yok olmasıyla yalnızca sinemamız yara almayacak, ayrıca her birimizin geçmişe ilişkin kurgusunda yer alan anılarımızla, bu arşivin kaynaklık edeceği nice eserler de biraz yalnız, biraz eksik kalacak. Hiç olmazsa bu kez, bu coğrafyada kişisel arşivlerin yazgısı hep böyle olur demenin kolaylığına ve de sorumsuzluğuna tutsak olmalıyım, bunun bir yazgı değil de bizim ilgisizliğimiz olduğu gerçeğinden hareket ederek onun Agah Özgüç adıyla sinemaseverlere hizmet vermesine izin verelim. Yarım asırlık dostum, meslektaşım, zaman zaman da kavgalım Agah Özgüç’ün bir yaşam boyu tek tek bir araya getirdiği bu muazzam arşiv bunu hak etmiyor mu?