Amerikan tehditlerinin yansıttığı gerçekler

“Tehdit”, uygulanmasına gerek kalmadan sonuç alırsa “başarılı” sayılır. Tehdidin uygulanmak zorunda kalınması, kendisinden beklenen sonuca ulaşılamamış olduğunu gösterir. Sözde “Ermeni Soykırımı” Yasa Tasarısı, ABD’nin uzun bir süreden beri askıda tutarak ülkemize yöneltmekte olduğu bir tehditti. Yaptırım Yasası’yla birlikte 29 Ekim 2019 tarihinde ABD Temsilciler Meclisi’nde kabul edilmesiyle, “tehdidin uygulamaya konma” aşamasına geçilmiş oldu.

'SOYKIRIM YASASINI TETİKLEYEN SÜREÇ'
Bu “yeni aşama”ya geçilmesine yol açan etken, Türkiye’nin PKK-PYD ve DEAŞ terörünü silahla ezme konusunda Barış Pınarı Harekâtı’yla gösterdiği kararlılık olmuştur. Bugün ABD’nin Batı Asya’daki varlığını sürdürmesi, PKK-PYD’nin silahlı gücünü koruyabilmesine bağlı hale gelmiştir. “Soykırım Yasası”, ABD açısından PKK-PYD’yi Türkiye’ye karşı korumada kullanılmak üzere tasarlanmış bir baskı ve dayatma aracından başka bir şey değildir. Yasa, Ermenilerin yanı sıra “Rumlar, Keldaniler, Asuriler, Süryaniler, Aramiler, Maroniler ve diğer Hristiyanlara karşı yürütülmüş soykırım kampanyasından canlı kurtulmuş olanların acılarını hafifletme” savıyla bezenmiştir. Amerika’nın sözlüğünde “PKK-PYD” ile “Kürtler” arasına konan eşitlik de göz önüne alınınca, yasanın amacı bütün çıplaklığı ile gözler önüne serilmektedir.
“Soykırım iddiası”nı İstiklâl Savaşımızı da kapsayan 1915-1923 dönemine yayan yasanın kabul tarihinin 29 Ekim’e denk getirilmesi, yasanın herhangi bir dönem ayrımı gözetmeksizin Türkiye Cumhuriyeti’ni hedef tahtasına koyduğunu göstermektedir. Sahada doğrudan doğruya Türkiye ile karşı karşıya gelmekten kaçınan ABD, siyasal düzlemde hasmının kim olduğunu böylelikle açıkça dile getirmiş olmaktadır.

AMERİKA'NIN 'YENİ AŞAMA'SAPTAMASI DOĞRUDUR
Soçi Mutabakat Muhtırası, Barış Pınarı Harekâtı’nın bir ürünüdür ve Suriye’de yeni bir sayfa açmaktadır. Bu yeni sayfa, Türkiye, Rusya ve Suriye’nin sahadaki işbirliğinin önündeki engellerin giderek temizleniyor olmasıdır. Bu işbirliğinin Irak ve İran’la birlikte teröre karşı ortak askeri harekâtları da kapsayacak bir düzeye yükseltilmesi, silah bıraktırarak terörün teslim olmasını sağlamanın anahtarını oluşturmaktadır. Bu durum, Amerika’nın bölgede tutunma çabalarını boşa çıkaracak ve aynı zamanda Doğu Akdeniz’deki dengelerin hızla ABD-İsrail aleyhine dönmesine yol açacaktır.

VAZGEÇİLEN 'VAZGEÇİLMEZLER'
Bölge ülkeleri açısından kalıcı bir barış ve istikrarın sağlanması için ABD’nin bölgeden uzaklaştırılması yaşamsal bir öneme sahiptir. Bu yönde atılan her adım ve kazanılan her başarı, ülkelerin farklı önceliklerini giderek denklem dışına çıkarmalarını da beraberinde getirmektedir. ABD’nin kâbusu bu sürecin yetkinleşmekte oluşudur. “Sözde Kürt, özde ABD-İsrail Koridoru” Amerika’nın “vazgeçilmezi”ydi, ama Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtları koridoru böldü. “Amerika Fırat’ın Batısında harekâta ‘izin’ verdi ama Doğusunda vermezdi”; Barış Pınarı Harekâtı Amerika’yı ve terörü güneye süpürdü. Şimdi de bunlar yerini “Amerika çekilmedi, doğalgaz ve petrolün olduğu bölgeye çöreklendi, orayı da kimseye bırakmaz” aldı.

ABD'NİN KOLTUK DEĞNEKLERİ
Bugün ABD’nin bölgemizdeki en önemli koltuk değneklerinden biri, kendisinin adım adım vazgeçmek zorunda kaldığı “vazgeçilmezlerinin” birileri tarafından mutlaklaştırılmasıdır. Diğer koltuk değneği de, Amerika’ya karşı adım adım pekiştirilen birlikteliğin “sürdürülemezliği”nin kanıtlanmaya çabalanmasıdır. Kullanılan yöntem, ülkelerin mevcut bazı taktik önceliklerinin hizaya getirilmesinin yollarını aramak yerine, bunların çatıştırılarak bağdaştırılmalarının olanaksızlığını kanıtlamaya çalışmaktır. Bu çabaların boşunalığının en önemli göstergelerinden biri, Türkiye’nin bir Rus uçağını Amerikan kumpası sonucu düşürmüş ya da Rusya Federasyonu Büyükelçisinin ülkemizde FETÖ tarafından katledilmiş olmasına karşın, bu iki ülkenin bugün ortak askeri devriyelere başlamış olmasıdır.

'BİLMEMEK' Mİ, 'BİLEREK' YAPMAK MI?
Atlantik Sistemi’nin PKK-PYD’ye sağladığı destek, bu örgütün terör örgütü olduğunun bilinmemesinden değil, tam tersine bilinmesinden dolayıdır. Yine “Ermeni Soykırımı Yalanı”, emperyalist sistem tarafından tarih bilgisi yoksunluğundan değil, tam tersine kendi tarihsel deneyimlerine dayalı olarak uydurulmuş bir yalandır.
PKK-PYD’yi silah bırakma noktasına getirerek emperyalizm açısından elverişli bir araç olmaktan çıkarmanın tek yolu, onları önce silahla etkisiz hale getirmektir. Öte yandan sözde soykırım yasalarını çıkaran devletlere yöneltilebilecek sonuç alıcı bir “silah” da mevcuttur. O silah, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Doğu Perinçek-İsviçre ve Ali Mercan-İsviçre davalarında kazanılmış olan kararlardır. Yetkili mahkeme kararı olmaksızın devlet mercilerinin soykırıma hükmedemeyeceği ve 1915 olaylarının Yahudi soykırımıyla aynı türden olmadığı yönündeki kararlar, Avrupa ülkeleri için bağlayıcı olduğu gibi, dünya açısından da bu konuda alınan ülke kararlarının uluslararası hukuka aykırılığını tescil etmektedir. Her iki süreçte de sonuç alıcı araçların kullanımının aynı zamanda kamuoylarının aydınlatılmasına önemli katkılarda bulunacağına kuşku yoktur.