Ankara-Şam barışır her şey değişir

Soçi’deki üçlü zirveyle devam edelim. Tayyip Erdoğan’ın telefonuyla başlayalım.

Soçi dönüşü Donald Trump’la görüştü (24.11.2017).

***

Hasılatı Mevlüt Çavuşoğlu açıkladı (25.11.17).

“Trump net bir şekilde talimat verdi... Bundan sonra (PKK/PYD) YPG’ye silah verilmeyeceğini, esasen bu saçmalığa daha önceden son verilmesi gerektiğini net bir şekilde söylemiştir.”

“Saçmalığa” resmiyet kazandıran kimdi?

Yabancı değil... Trump’ın kendisiydi.

Çok değil 6.5 ay önce... Başkanlık kararnamesiyle yapmıştı bunu (9.5.2017).

Hem de Erdoğan’ın ABD ziyaretinden bir hafta önce.

***

Resmi bilanço: 4 bin TIR sevk edildi.

Yani: Bir orduyu donatacak silah verildi.

***

Peki, ne değişti de... Trump kendi imzasını “saçmalık” ilan etti?

“Saha”ya bakıyoruz: Batı Asya’da dengeler eskisi gibi değil.

Bölge ülkeleri: İran, Suriye, Irak...

Ve yakın bölgeden Rusya.

Hepsi zaten Amerika’nın karşısındaydı.

Yeni olan şu: Türkiye, eski yerinde durmuyor artık.

Amerikan cephesindeki heyelan hızlandı...

Türkiye, adım adım Batı Asya’yla bütünleşiyor.

***

Sonuçta: Türkiye doğrudan ve dolaylı destek verdi.

Zincirleme etkileri görüldü hemen.

Önce Halep (19.12.2016).

Ardından Musul (9.7.2017) ve Telafer (31.8.2017).

En sonunda Kerkük kurtarıldı (16.1.2017).

Ve Irak’taki diğer ihtilaflı bölgeler... Kontrol için 3 gün yetti.

***

Böylece:

1991’de: Körfez Savaşı.

2003’te: Irak’ı işgal.

2011’den başlayarak Suriye’yi kaosa sürükleme gibi.

Uğruna: ABD’nin üç büyük savaş başlattığı...

Yüz milyarlarca dolar harcadığı...

“İkinci İsrail” projesinin Irak ayağı çöktü.

***

Bunlar olurken Washington ne yaptı?

Barzanilere yardım girişiminde bile bulunamadı.

Çünkü: ABD’nin “yer”i de “yen”i de dar.

Gönlünden geçenlere kuvveti yetmiyor.

***

Tekrar Trump’ın sözüne dönelim.

“YPG’ye artık silah vermeyeceğiz” demişti ya.

Ankara heyecanlanmış gözükmedi pek.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu şartlı konuştu: “İfadelerinden memnuniyet duyduk. Uygulamada da görmek istiyoruz.” (24.11.2017)

***

(Not: Washington’daki kaynaklar der ki...

Trump’ın açıklamasının etkileri hemen görüldü.

Pentagon ve Dışişleri’ndeki hava değişti.)

***

Gelelim işin başka cephesine.

İçte ve dışta... Kuşkucular da az değil. Beklentiye girenler de.

Şablon hazır: Türkiye tekrar ABD safına mı geçer mi?

***

Şu bilinsin:

ABD-Türkiye denklemi: Bir bağımlılık ilişkisiydi.

Bedeli ağır oldu.

Ülkemize bir kader yazıldı: Irak gibi... Suriye gibi olacaktı.

AKP iktidarının önüne silahla devrilmeyi koydular.

Ankara sonuçları gördü. Politikasını “saha”da değiştirdi.

Koşulların zorlamasıyla... Yani mecbur kaldığı için.

***

Bugün: Türkiye, yeni politikasının meyvelerini topluyor.

(“YPG’ye silah”tan vazgeçme de dahil.)

Şimdi darbeye... İç savaşa... Bölünmeye boynunu niye yeniden uzatsın?

***

Sorulabilir: ABD, İkinci İsrail projesinden vazgeçerse?

Türk-ABD ilişkileri de düzelir elbette.

Normalleşir daha doğrusu.

Ama eski bağımlılık statüsüne dönülmez.

Çünkü: ABD, hâkim rolünü kaybetti.

Çok kutuplu dünyada Türkiye’nin eli güçlüdür.

***

ABD’nin konumu Avrupa’da da sorgulanıyor.

Son iki örnek:

Alman Der Spiegel dergisinin başyazısı.

Özeti: Başta ABD, Batı kaybediyor. Başta Çin, Doğu ve değerleri yükseliyor.

İngiliz The Independent gazetesinde Robert Fisk.

Birbirine bağlı iki değerlendirmesi önemli.

Bir: ABD, Ortadoğu’da bitti.

İki: ABD Kürtleri önümüzdeki aylarda terk edecek (23.11.2017).

***

Şu soruyu sormazsak olmaz.

ABD’nin zayıflığı...

Kendilerini terk etme ihtimalinin kuvvetlenmesi...

Kaderini oraya bağlamış “Kürt sahası”nı nasıl etkiliyor?

***

Cevap: Her perşembenin bir çarşambası olur.

Barzani peşmergelerinin Kerkük’teki durumunu hatırlayın.

Irak ordusu karşısında direnmeyi denemediler bile.

ABD’nin yardıma gelemeyeceğini fark ettiler çünkü.

Bu: Çarşambaydı.

***

Gelelim PKK/PYD’ye...

Hesaplarını hangi ihtimallere göre yapıyorlar?

Hep söylerim. Kuvvet dengesine fazlasıyla duyarlıdırlar.

“Saha”yı okumakta sorun yaşamazlar.

Bendeki bilgiler: “ABD tarafından terk edilme” ihtimali bir süredir gündemlerinde.

Fakat ısrar edebilirler.

Bir: ABD’nin tutumunun netleşmesini beklerler.

İki: Türkiye’ye dost cephedeki çatlakları değerlendirmek isterler.

Özet: Türkiye, süreci bu yönüyle de yönetmesini bilmeli.

Her şey Ankara-Şam barışmasına bağlı.

***

“Saha”dan üç notla bitirelim.

İlki: Mevlüt Çavuşoğlu açıkladı.

“Biz nasıl Soçi’de YPG’nin Ulusal Diyalog Kongresi’ne katılmasına karşı çıktıysak ki İran da bu konuda karşı çıkmıştır” (24.11.2017).

Anlamı: Türkiye ve İran birlikte... PKK/PYD konusunda... Rusya’yı daha kolay hizaya çekerler.

***

İkincisi: Suriye Ulaştırma Bakanı Ali Hamud, Sputnik’e konuştu.

Türkiye’ye uzanan demiryolu hattı inşa edebileceklerini de söyledi (25.1.2017).

Anlamı: Suriye, “barışma” sonrası projeleri şimdiden dillendirmeye başladı.

***

Üçüncüsü: Suriye Ulusal Diyalog Kongresi için... 4-5 Aralık 2017 konuşuluyordu.

PKK kaynaklarına göre Şubat 2018’e ertelendi.

Anlamı: PKK/PYD mutlu olmamıştır.

***

Son söz: Türkiye-Suriye barışır.

Her şey değişir.

Hem de en düşük maliyetle.