Annan Planı mumla aranıyor!

Mustafa Akıncı ve müzakere ekibinin gemisi su almaya başladı. Bu geminin gidebileceği hiçbir liman kalmadı! Bilgiler sızdıkça bu ekibin Annan Planı’nın çok daha gerisine düştüğü açık seçik görülüyor... Hatta 1960 Anayasası’nda siyasi eşitliği sağlayan maddeler de çöpe atılmış! Anayasa’da Türk Başkan Yardımcısı’nın yasaları veto yetkisi vardı! Yasa tasarısı hem Rum hem de Türk milletvekilleri tarafından onaylanmaktaydı. Böylece kör topal da olsa bir siyasi eşitlik sağlanıyordu. Şimdi bu da yok! Görüşmelerde hiçbir ilke ve kırmızı çizgi yok! Şimdiye kadar alınan hiçbir şey yok! Veriyorlar, veriyorlar, veriyorlar...

STRATEJİ YOK, PLAN YOK!

Rum tarafının belirgin bir müzakere stratejisi var. Rum heyeti gerçek anlamda uzmanlardan seçilmiş. Ne yaptığını ve ne istediğini biliyor. Efsane Önder Denktaş ve ekibinden sonra ayağa düştük! Mehmet Ali Talat ve sonra da bu! Ekibin kompozisyonu konusunda da ciddi şüpheler var! Usta gazeteci Sabahattin Önkibar, yaptığı gözlemlere dayanarak bu konuda çok önemli bir yazı yazdı. (Aydınlık, 3/12/2016) Ayrıca Avrupa Birliği (AB) 59 sözde proje ile seçilmiş kişi ve kurumlara kaynak aktararak teslimiyetçi bir hava oluşturmaya çalışıyor.

Rum tarafı önce nüfus meselelerinin konuşulmasını talep etti. Türklere ¼ oranını kabul ettirince, toprak, mülkiyet gibi konulara geçti. Çünkü Türkleri azınlık durumuna düşürdükten sonra bu konularda önünün açılacağını biliyordu.

Türk heyeti yeterli deneyim ve inanca sahip değil! Herhalde Rumların haklı olduğunu düşünüyorlar... Empati stratejisi uyguluyorlar. Yani, senin çıkarını da gözeteceğim! Bunun doğal sonucu sürekli vermektir. Bilindiği gibi, Akıncı, Rum Lider Anastasiadis’i “maksimalist ve vicdansız” olmakla suçladı! Bu ise şu anlama geliyor: “Ben makul taleplerde bulunuyorum, o ise hep daha fazlasını istiyor!” Bu durum tek başına bile nasıl bir tuzağa düştüğümüzü gösteriyor... Çünkü bu gibi durumlarda karşı taraf verileni cebine atar, sonra daha fazlasını ister!

Toprak konusunda Rum tarafı hayretler içinde kaldı! Bu kadarını da beklemiyorlardı! Ama süre istediler... Yunanistan’a gittiler, döndüler, Kıbrıs’ta çalışmalar yaptılar ve yeniden masaya oturduklarında daha fazlasını istediler...

BU KADAR DA OLUR MU?

Mülkiyet konusunda Rumlar müzakere başlangıcında üç kriter teklif etti: “Toprak oranı, geri döneceklerin sayısı ve sahil şeridi oranı!” Türkler kabul edince, şaşırdılar! Hâlbuki KKTC heyeti şu kriterleri gündeme getirmeliydi: Toprak 1977 yılında uzlaştığımız gibi, ekonomik olarak yaşayabileceğimiz oranda olmalıdır! Mülkiyet oranları göz önüne alındığında, yüzde 32’den az olamaz! Ve iki kesimlilik hiçbir şekilde sulandırılamaz!

Bir federasyon için en büyük tehlike nüfus ve ekonomi alanındaki açık asimetridir. Çünkü belirgin nüfus farkı çoğunlukçu politikaları öne çıkarır. Ekonomik olarak güçlü olan diğerini besler ve bu durum hoşnutsuzluk yaratır. Süreç doğal akışı içinde federasyondan üniter devlete doğru kaymaya başlar!

JEOPOLİTİK VE STRATEJİNİN KIRINTISI BİLE YOK!

Dikkat ettiniz mi? Her türlü pazarlıkta Rumlar Karpaz’dan vazgeçmiyor. Emperyalizm Suriye ve Kıbrıs’tan aynı anda yükleniyor! Niçin acaba? Çünkü Türkiye ile KKTC arasındaki petrol ve doğal gaz yatakları üzerinde hak kazanmak istiyorlar. Suriye’deki kazançlarını Doğu Akdeniz’e uzatmak istiyorlar... Günün birinde Türk tarafı ile ilişkilerinin bozulacağını biliyorlar. Ayrıca Türkiye’nin deniz ulaştırmasını denetleyebilecek stratejik bir bölgeyi ele geçiriyorlar.

HERKES ENDİŞELİ!

KKTC’de herkes endişeli! Akıncı ve heyeti dışında kimseye söz hakkı yok! KKTC Hükümeti bile devre dışı bırakılmış! Ama unuttukları anavatan var! Her ne kadar Akıncı gibiler “kardeş vatan” deseler de Türkiye’nin istemediği hiçbir şey olmaz! TBMM ve Türk Hükümeti bu işin peşini bırakmaz! Emperyalist ülkeler hiç heveslenmesinler! 9-12 Ocak 2017 tarihleri arasında İsviçre’de temiz bir Alp havası alırlar...