Bedri Rahmi’nin aşkı

Büyük usta Bedri Rahmi Eyüpoğlu; “Şiir şekil bulmuş resim, resim şekillenmiş şiirdir” deyip, Anadolu yazmaları gibi döktürdün şiirlerini...

“İçerisinde bir ışık, bir güneş tadı olmayan resim bir nakış şaheseri olabilir, fakat resim olamaz” deyip, Anadolu kilimleri gibi dokudun resimlerini...

Çok sevdiğin kirazları, narları, dutları ve de yiğitliği, mertliği, aşkı, sevdayı, özlemi işledin tuallerine ilmik ilmik...

Önce Türkiye’de, Z. Güran, İ. Çallı, L. Levy’nin atölyelerinde kendini geliştirdin. Sanatın çok yönlü olduğunu keşfedip, Ahmet Haşim’den de estetik ve mitoloji dersleri aldın. Sonra 1931 yılında Fransa’ya ağabeyinin yanına gittin. Orada Gauguin, Cezanne, Matisse gibi ustalar seni öylesine etkiledi ki, delicesine çalışıp, onların resim tekniklerini öğrendin.

AŞKA VEFA

Avrupa’da ressam Ernestine Letoni (Eren Eyüboğlu) ile evlenmiştin. 1937 yılında yurda dönüp, Güzel Sanatlar Akademisi’nde resim öğretmeni oldun. Sınıfında çok başarılı bir misafir öğrencin vardı; adı Mari Gerekmezyan’dı... Türkiye’nin ilk kadın heykeltıraşlarından biri oldu sonradan Mari. Delicesine aşık oldunuz birbirinize... Mari, senin büstlerini yaparken, sen de sigara paketlerine bile onun resimlerini çiziyordun. Ama dillere düştünüz! Mari Ermeni’ydi, ailesi ve Ermeni camiası onu terk etti, yalnızlaştırdı. Buna rağmen o seni hiç terk etmedi. Ta ki 1947 yılında tüberküloza yakalanıncaya kadar. Durumu çok ağırdı, hastalık hızla ilerliyor, antibiyotik gerekiyordu. Ama İkinci Dünya Savaşı yeni bitmişti, ülkede hemen hiç ilaç bulunmuyordu. Sen yurt dışından ilaç getirtmek için her yolu denedin; tablolarını sattın, şiirler karalayıp yayınlatmaya çalıştın, ama olmadı! Marin, 1947 yılının 12 Ekiminde daha 37 yaşındayken hayata gözlerini yumdu. Ondan sonra da dünya sana haram oldu... Ama bu ilişkinizden geriye pek çok tablo* kaldı bizlere. Ayrıca “Karadutum”, “Sitem” gibi pek çok da aliyyülâlâ şiir...

Mari’nin ölümünün üzerinden iki yıl geçmişti. İstanbul Büyük Kulüp’te bir toplantı vardı ve seni özel konuk olarak çağırmışlardı. Bir ara senden bir şiir okumanı istediler. Ayağa kalktın ve şiirini okumaya başladın;

“Karadutum, çatal karam, çingenem / Nar tanem, nur tanem, bir tanem / Ağaç isem dalımsın salkım saçak, petek isem balımsın, ağulum / Günahımsın, vebalimsin / Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan / Yoluna bir can koyduğum / Gökte ararken yerde bulduğum / Karadutum, çatal karam, çingenem / Daha nem olacaktın bir tanem / Gülen ayvam, ağlayan narımsın / Kadınım, kısrağım, karımsın...”

Ama sular seller gibi akan gözyaşlarını tutamıyordun okurken... Hemen yanında da, olan bitene hiç tepki göstermeyen eşin oturuyordu. O da herkes gibi, şiirde senin seslendiğin kadının Mari Gerekmezyan olduğunu biliyor ve aşkınıza saygı duyuyordu...

21 Eylül 1975 günü, İstanbul’da pankreas kanserinden yaşama veda ettin. Ölene kadar da “Canım Cebişim (Anadolu’da yeni doğan keçi yavruları)”, dediğin Marini hiç, ama hiç unutmadın... Haydi, rastgele, ışıklar yoldaşınız olsun Mari ve Bedri!

*Bunlardan en değerlisi olan üsteki tabloda; Mari ile kendisini destansı bir anlatımla, gökyüzünde kanat açan at üzerinde resmetmiş.