‘Cinsel kimlik düzenini sarsmak’ adına ‘kurulu düzeni’ sürdürmek!

“Gör ki neler gelir sağ olan başa” demişti ya Pir Sultan Abdal, 500 sene önce, onun kendisinin de bizlerin de başımıza neler neler geliyor gerçekten. Bir kere olup geçince de, hafızamızın karanlık dehlizlerinde kaybolup gidiyor genellikle.

Ben bu köşedeki yazılarımda, genel teorik tahliller ya da hergün olup biten olaylardan yola çıkan yazılar yazmamaya çalışıyorum. Öyle ya, yarım asırı geçmiş bir aktif hayata sahip biriyim. Bu yarım asırda da insan biraz şanslı olursa, biraz da gözleri açık yaşamayı gelenek haline getirirse, neler geliyor insanın başına neler!

Bugünkü konu LGBT ile ilgili ve bunun için yaklaşık yirmi sene öncesine gitmemiz gerekiyor. ABD’nin en liberal ve özgürlükçü bölgelerinden Kalifornia ve Washington eyaletleri işin içindeydi. Bunlara ek olarak, ABD’nin en tutucu eyaleti olan Utah da resmi tamamlayacaktı.

KALİFORNİYA’DA BİR MORMON KIZI

Yaklaşık yirmi sene önce, Washington’daki bir konserimden sonra, konseri organize eden üniversitenin öğrencilerinden biri ile ilişki geliştirmiş ve birlikte yaşamaya başlamıştık. Geleneklere uygun olarak davranalım ve onun gerçek ismini kullanmayalım, sadece Mary diyelim. Daha çok gençti ve Utah eyaletinden bir Mormon aileden geliyordu. ABD gibi bir yerde altı çocuklu bir aile sadece Mormonlarda olurdu zaten. Sırası gelmişken, Mormonlardan iki cümle ile bahsetmemde yarar var sanırım. Mormonlar, 1850’lerde Joseph Smith adında genç birinin, rüyalarında kendisine görünen Cebrail’in emri üzerine kurduğu bir hristiyanlık kültü denebilir. İsa’nın öldürülmediği, çarmıha da gerilmediği, bir sal ile ABD’ye gelip, altın tabletlere yazılmış olan gerçek İncil’i bırakıp kaybolduğunu savunurlar. Mormonluğun dini inançlarını açıklamaya bu sayfa yetmez ama, oldukça tutucu ve köktendinci olduklarını belirtebilirim. Evlilikten önce ilişki yaşamak, içki içmek, uyuşturucu kullanmak, hatta kafein içeren kahve veya kola bile içmek çok haramdır ve sizi kolaylıkla cehenneme gönderebilir.

Mary ile oldukça masum başlayan ilişkimizin ilk bir senesinde, Mormonluğunun gereklerine uygun olarak, ağabey-kardeş gibi olacaktık. Ama ikinci senede, herkes gibi bir ilişkiye dönecektik. Bunun suçluluk duygusu Mary’nin yakasını bir türlü bırakmadığı için, ikinci senenin sonunda, bir konser dönüşü, kısa bir veda mektubu ve ortadan kaybolan bavulu ile karşılaşacaktım. Ve Mary, ana ocağına, Utah’a hem Mormon dinine, hem de Mormon geleneklerine dönüp, günahkarlığını affettirmeye çalışacaktı. Onun bu kararında, lezbiyen olan teyzesinin, bizim ilişkimize şiddetli karşı çıkmasının büyük payı olduğunu kendisi de ifade etmekteydi daha birlikteyken. Bu çabanın bir parçası olarak da, sadece 3 ay sonra, kendisi gibi Mormon olan bir genç ile evlenecek ve bana düğün davetiyesini gönderecekti. Ve gelecek her 9 ayda birer çocuk da yapıp, 3 çocuk annesi bir genç kadına dönüşecekti. Her çocukta da, bir fotoğraf gelecekti adresime. Enteresan bir hayat yolculuğu, daha da enteresanlaşarak devam etmekteydi.

HER YERDE BASKI, İSYANI VE TERSİNİ DOĞURMAKTA

Birkaç sene sonra, Salt Lake City’yi konserlerim için ziyaret ettiğimde de, Mary, eşi ile birlikte, Mormon kilisesinden ayrıldıklarını belirtecekti. Sebep ise Mormon Kilise büyüklerinin, LGBT faaliyetlerine kökten karşı olmalarıydı! Onlar da, bir dinin, insanların cinsel tercihlerine karışmalarını doğru bulmadıkları için ömürlerini geçirdikleri ailelerinin dininden ayrılmışlardı.

Aradan on sene kadar bir zaman geçti. Mary’nin hayatında neler olup bittiğini bilmek veya takip etmek olanağı olmayan bir on sene. Bir aralar, Facebook denizine bir de ben dalayım dediğimde, Mary’den arkadaşlık isteği alınca hemen kabul ettim elbette. Ne de olsa eski dostumuzdu ve birlikte anılarımız olmuştu. Ama onun Facebook mesajlarında bir gariplik vardı. Hala çok güzel ve feminen bir genç kadındı. Ama artık ailesinden bahsettiği zaman, eşinden değil de bir başka kadından bahsetmekteydi. “Sevgilim” altyazısı ile yüklediği fotoğraflarda, bir erkek yerine, kısacık saçları ile Amerikalıların “dyke” dedikleri türden, oldukça erkeksi bir başka kadın vardı. Hem de oldukça seksi pozlarda, adeta geçmişinin intikamını alır gibiydi Mary. Aylarca bu tür fotoğraflar ile, artık sertifikasını da almış olduğu “çiftlerin seks terapisti” mesleğine atıfta bulunan mesajlar yükleyip durdu Facebook’a. Evliliğinden gelen üç çocuğu ve yeni “sevgilisi” ile Mary oldukça mutlu görünüyordu. Ama bir gün aniden her şey değişti! Bir sabah yeni bir mesaj yükleyerek, “sevgilisi” kadının kendisini hiçbir sebep olmadan ve aniden terkettiğini duyuruyordu arkadaşlarına. Elbette her ayrılık gibi sevgili Mary de çok etkilenmişti. Ondan sonra ise bir daha haber çıkmadı kendisinden. Yaklaşık iki senedir.

LGBT SADECE MASUM BİR KİMLİK İTİRAZI MIDIR?

Şimdi gelelim bu oldukça kişisel olan hikâyemi neden sizlere anlattığıma. Son yıllarda özellikle de genç insanlarımızı, dünyanın her yerinde perişan eden cinsel tercih probleminin ilk elden bir tanığı olduğum için, bu hikayemi anlattım. LGBT hareketinin sadece bir sosyal tercih eğilimi olmadığını, insanların hayat ile ilgili planlarını ve yaşam hedeflerini de etkilediğini, anlattığım hikâyeden çıkarabilirsiniz kolaylıkla.

Bir kere herhangi bir aykırılığı “normalleştirmeye” başlarsanız, zaten kafası karışmış olan yaş gruplarında, “kim ve ne oldukları” konusunda şiddetli sarsılmalara yol açabilirsiniz. Benimle ilişkisi sırasında bile, zaten ilişkimize şiddetle muhalefet eden Mary’nin lezbiyen teyzesinin sürekli etkilemesi bir başlangıçtı. Bunun üstüne de, içinde bulunduğu Mormon kilisesinin anormal derecede olan baskılarının sonucu, seneler sonra, Mary üç çocuğunun babasını bırakıp, bir kadını “sevgili” olarak kabul edebilmişti.

SALT LAKE CİTY’DEN NEVŞEHİR’E İLGİNÇ BENZERLİKLER

Bu yazıyı yazdığım Nevşehir’in Göreme kazasındaki arkadaşımın liseyi yeni bitiren oğlu ile LGBT faaliyetlerini konuşurken, Mary’nin hayatındaki çizgisel sarsıntının, Nevşehir’deki muhafazakar çevrelerin kızlarında da şiddetle var olduğunu duyunca da hiç hayret etmemiştim. Çünkü şiddetli baskı ve yasaklama, elbette, zaten kafası karışık genç kesimde bir isyankarlık ve yasaklanan şeyleri deneme merakı uyandıracaktır. Bunun psikolojisini ve sosyolojisini, milyon dolar maaşlı en yetkin uzmanlarca yani “think-tank”larca incelemiş ve teorileştirmiş olan Batı kültürü, son derece saldırgan şekilde LGBT ideolojisini ve pratiğini dünya gençliği üzerine sürmektedir. Ve bunu ilericiliğin, devrimciliğin, eşitlikçiliğin, demokrasinin ve adaletin bir mecburiyeti olarak sunmaktadır.

NANO-PROBLEMDEN BİR DÜNYA YARATMAK

Elbette her toplumda ve her tarihi dönemde, normal varsayılan eğilimlerden uzaklaşan kişiler veya gruplar olmuştur ve olacaktır. Ama bu istisnaları örnek gösterip, normal olanı aşağılamak ve dünyanın her yerinde bir cinsel tercih krizi yaratıp, tüm toplumların en dinamik ve en aktif unsurlarını, “aslında var olmayan bir problem” yaratıp, meşgul etmek insanlığa yapılan en büyük ihanet olmaktadır. Gerçekten yapılması gereken ise, zaten binlerce yıldır doğanın kendi dinamiği içinde oluşmuş olan cinsel kimlikler üzerinde, dinamik ve etkili bir sınıf mücadelesi örgütlemektir. LGBT tarzındaki oluşumlar ve ideolojiler, tüm ülkelerdeki sınıf mücadelesini son derece olumsuz şekilde etkilemekte ve “kurulu sınıf düzeninin” şiddetle devamına sebep olmaktadır. Bundan dolayı da, ABD emperyalizmi ve Batı kültürü, “cinsel kimlik alanındaki kurulu düzeni sarsmak” adı altında “ekonomik-sosyal alandaki kurulu düzeni”, şimdilik kaydı ile, rahatlıkla devam ettirebilmektedir.