Dijital Egemenlik

İnsanlık medeniyetinin hüküm sürdüğü tarih sayfalarını çevirdiğimizde insan topluluklarının bilgi alışverişinde çeşitli yöntemler kullandığını görmekteyiz. Bilgi kavramının alt yapısını veri oluşturmaktadır. Bilgi verinin işlenmesiyle ortaya çıkan faydalanılabilir bir desendir. Haberleşirken işte bu veri desenlerini yani bilgiyi diğer taraflarla paylaşmaktayız.

İlkel dönemlerden günümüze haberleşirken ateş, duman, ışık, ses türünden yöntemler kullandık.

Bugün hala bazı köylerimizde ıslık çalarak tepeden tepeye haberleşenler olduğunu biliyoruz. Tabi ki temel iletişimlerini bu şekilde yapmıyorlar ancak atadan dededen kalma bir yöntem olduğunun ispatı açısından değerlendirilebilir. Kuş dili gibi kendi içinde bir hece değişimi yoluyla konuşulduğunu da biliyoruz.

İnsanların hayvan seslerini, doğadaki çeşitli sesleri taklit etmesi, nesnelerin birbirlerine vurularak çıkardığı sesleri kullanmak ya da çeşitli türlerdeki nesnelerin üflenmesiyle çıkan akustik sesler aracılığıyla haberleşildiği de bilinmektedir.

Kültürel birikim, coğrafya gibi temel etkiler iletişim araçlarımızın niteliğini doğrudan etkileşmiştir.

İletişimin evrimi insan topluluklarının üretim için örgütlendiği toplumsal süreçlerle doğrudan bağlantılıdır. Sadece ilgili kabilenin anlayabileceği bir iletişim kabile hakkındaki değerli bilgileri ya da kabilenin sahip olduğu değerli bilgilerin kabile içinde kalması için gerekliydi diye düşünüyorum.

Tarihin motorunu biraz hızlandıralım; bugün insanlar arasındaki veri, bilgi alışverişinin en temel aracı su altı fiber optik kablolardır. Biraz öncesi var.

1850 yılı itibariyle Paris ve Londra borsaları arasındaki iletişim için deniz altında telgraf kablolarının döşenmesi ile haberleşme süresi 3 günden 1 saate düşürülmüştür. 72 saat haber bekleyen tedarik kaynakları 1 saatte piyasalar için bilgi almaktaydı artık.

Derin suların altından geçen kablolar aracılığıyla dünyanın önemli limanları, şehirleri, tedarik merkezleri ve piyasaları birbirlerine başarılı bir şekilde bağlanmaya başlandı. 1857-1872 yılları arasında Brest’ten, Aden’e,Bombay’a,Hong Kong’a,Sydney’e kadaryaklaşık 48.000 km uzunluğunda sualtı telgraf kablosudöşenmiştir. 1877 yılına gelindiğinde İngiltere yaklaşık 103.000 km su altı telgraf kablosunun kontrolünü sağlayarak çok önemli bir “bilgi” yönetimi avantajı elde ediyordu. Bu tarihlerde ABD’de henüz böyle bir teknik kullanılmıyordu.

Telgrafın alfabesi Mors ismiyle bilinmektedir. 1891 yılında İngiltere ve Fransa arasında ilk telefon hattı yine su altından geçerek iki ülkenin iletişim çeşitliğine yeni bir halka ekliyordu.

Geçmişten geleceğe önemli duraklardan bahsettik. Su altının hem kısa yol açısından hem de doğal bir koruma konumuna sahip olması açısından iletişim kabloları için önemli bir güzergâh oluşturduğunu gördük. Günümüzün teknolojisi fiber optik kablolarda da insanlığın bu tarihsel birikiminden öğrenilen yöntemle sular altında konumlandırılmaktadır.

Fiber optik teknolojisinin gelişiminde çeşitli bilim insanlarının önemli katkıları olmuştur. Bu bilim insanları arasından Charles K. Kao 1960’larda başladığı doktora çalışmaları sürecinde fiber optik tekniğinin iletişim yöntemi olacağını keşfetti ve 2009 yılında Nobel fizik ödülü ile tarihteki yerini aldı.

Bugün iletişimimizin önemli bir kısmın ve özellikle internet iletişiminin yüzde doksandan fazlası bahsedilen fiber optik kablo ağı üzerinden sağlanmaktadır.

İşin teknik kısmına girmeden bazı önemli bilgileri paylaşalım.

2024 yılı başı itibariyle, dünya genelinde yaklaşık 1,4 milyon kilometre uzunluğunda denizaltı kablosunun hizmette olduğu hesaplanmaktadır.

İrlanda ile İngiltere arasındaki 131 kilometrelik CeltixConnect kablosu gibi bazı kablolar oldukça kısadır. Buna karşılık, 20.000 kilometrelik Asya Amerika Ağ Geçidi kablosu gibi diğerleri inanılmaz derecede uzundur.

Ülkeler, bir kablonun hasar görmesi durumunda güvenilir bağlantı sağlamak için birden fazla kabloya sahip olmalıdır.

“Dijital Hegemonya” BRICS anlayışının genişletilmesi ile kırılır.

Siyasi açıdan değerlendirildiğinde, Atlantik okyanusunun iki yakası ABD ve Avrupa arasında dünya nimetlerini yağmalama yoluyla olağanüstü bir zenginleşme yaşanmıştır. Paylaşımda üstünlük için büyük savaşlar yaptılar ve dünyaya büyük acılar yaşattılar. Ancak diğer taraftan kendi aralarındaki iletişim araçlarını sürekli geliştirdiler. Dünya genelindeki iletişim kablolarının büyük çoğunluğu batı ülkelerinin kendi aralarında kullanılmaktadır.

Kıbrıs’ın güneyindeki Rum otoritesi Akdeniz bölgesinde çok önemli iletişim noktası olma yönünde anlaşmalar yapmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Devletinin tanıtılması için gerekli stratejilerde yetersizlikler nedeniyle çok önemli bir geçiş noktası olan Akdeniz’deki payımızı oldukça sınırlıdır.

Rusya ile aramızda bir su altı kablo ağımız yoktur. Birkaç hat üzerinden dolaylı iletişime sahibiz. Türkiye ve Rusya’nın veri güvenliğinde acil bir eylem planı oluşturması ve bunun teknik, fiziki altyapılarının oluşturulması için kararlı adımlar atılmalıdır. Rusya ile aramızdaki dijital köprüler ülkelerimizin gelecekteki dijital hegemonyaya karşı yapılacak mücadele için zorunluluktur.

BRICS yaklaşımı gelişmek isteyen ülkeler için bir fırsattır. Gelişmek için batı ve özellikle Amerikan emperyalizmi ile bir karşılaşma yaşanacaktır, yaşanmaktadır. Emperyalizm mutlak kontrol istiyor. Dijital kontrol bu amaca hizmet etmektedir. BRICS iletişim araçlarında altyapı, teknik ve diğer gerekli yatırımların yapılmasını sağlayabilir. Çin bu konuda öncü olacaktır. Önümüzdeki süreçte Çin mutlaka Amerika’nın Çin çevresindeki etkisini kırmak için hamle yapacaktır.

Görüldüğü gibi milli devletlerin önünde dijital hegemonyaya karşı bir mücadele takvimi belirmektedir. BRICS’i bu yönde etkileyecek, bu stratejik takvimi uygulayacak bir Üretim Devrimi Hükümeti için yapılacakları konuşma vakti geldi. Kaynaklar: https://www.submarinecablemap.com/