Doğu Akdeniz’de Türk Kıta Sahanlığı

Türkiye özellikle Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarını daha somut olarak ifade etmeye başladı. Bu gelişme Türkiye’nin Mavi Vatanı’ndaki hak ve çıkarlarının savunulması açısından son kerte önemlidir. Ayrıca Türkiye’nin geleceğini şekillendirecek böylesine önemli konularda kendinden emin ve kararlı adımlar atması diğer fırsatçı ülkeler için de ciddi bir mesaj olacaktır.
Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Feridun Sinirlioğlu 18 Mart 2019 tarihinde BM Genel Sekreteri (BMGS)’ne bir mektup gönderdi. Bu mektup Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’nin 12 Aralık 2018 tarihli mektubuna (A/73/651) cevap niteliği taşıyor. Büyükelçi aşağıdaki hususları BM ve BMGS’nin dikkatine sunuyor. Ara başlıklar bana aittir:

KITA SAHANLIĞI KOORDİNATLARI
Öncelikle ifade etmek istiyorum ki Doğu Akdeniz’de en uzun kıyı sınırına sahip ülke Türkiye’dir. Türkiye, BM’ye Doğu Akdeniz’de 32°16’18” doğu boylamının batısındaki deniz alanlarında ipso facto (fiilen) ve ab initio (başlangıçtan itibaren) hukuki ve egemen haklarını içeren bildirimlerde bulunmuştur. (No. 2004/Turkuno DT/4739, 2 Mart 2004 ve No. 2013/14136816/22273, 12 Mart 2013.)
Uluslararası hukuka göre, Türkiye’nin kıta sahanlığının dış sınırı yukarıda zikredilen deniz alanlarında Türkiye ile Mısır arasındaki orta hat (median line) takip edilerek 28 derece doğu boylamının batısındaki bir noktada olacaktır. Doğal olarak bu işlem Ege ve Doğu Akdeniz’deki bütün ilgili tarafların mevcut koşullar ve özel durumları da dikkate alarak yapacakları sınırlandırma antlaşmaları sonrasında tespit edilecektir. Bu çerçevede, Türk araştırma gemisi Barbaros Hayrettin Paşa ve onu destekleyen unsurların faaliyeti bütünüyle Doğu Akdeniz’deki Türk kıta sahanlığı içindedir. Türkiye burada uluslararası hukuktan kaynaklanan ipso facto ve ab initio özel egemen haklarını kullanmaktadır.

TÜRKİYE ADİL ÇÖZÜM İÇİN HAZIRDIR
Bu vesile ile bir konunun daha altını çizmek istiyorum. Hâlihazırda Kıbrıs Türkleri’ni ve Kıbrıslı Rumları, sonuç olarak bütün olarak Kıbrıs’ı yasal olarak temsil etme yeterliliğinde tek bir otorite yoktur. Buradan hareketle Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) 2011 yılında Genel Kurul’un prensipleri doğrultusunda New York’ta kıta sahanlığı sınırlandırma antlaşması imzalamıştır. GKRY, kemikleşen sorunları öncelikle yakın komşusu KKTC ile çözmek için çaba sarf etmelidir. Geçmişte olduğu gibi, bugün de Türkiye sorunlara adil, tarafsız ve barışçı bir çözüm bulmak için her türlü desteği vermeye hazırdır. Buna, Türkiye’nin tanıdığı ve diplomatik ilişki kurduğu ilgili sahildar ülkelerle, uluslararası hukuka uygun, hakkaniyete dayanan deniz yetki alanları sınırlandırma antlaşmaları yapmak da dâhildir. Böyle bir durum bütün Akdeniz havzasında refah ve istikrarın gelişmesine de katkı sağlayacaktır. Anlatılan hususlar ışığında Türkiye, GKRY temsilcisinin ilgili mektubundaki bütün iddialarını çürütmüştür.
Bu mektubumun 45 ve 78’inci gündem maddeleri içinde Genel Kurul’un bir dokümanı olarak yayımlanmasından büyük bir memnuniyet duyacağım. Ayrıca mektubun Okyanus İşleri ve Deniz Hukuku bölümünün (Division for Ocean Affairs and the Law of the Sea) internet sitesinde ve Deniz Hukuku Bülteni’nin (Law of the Sea Bulletin) gelecek sayısında yer almasından minnettarlık duyacağım. Türkiye adına Büyükelçi Sinirlioğlu kıta sahanlığını sınırlandırma konusunda bir adım öteye giderek ortaya bir çerçeve koymaktadır. Böylece Türkiye, ilgili tarafların dikkate almak zorunda kalacağı bir duruş sergilemektedir.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Türkiye Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığının batı sınırlarının belirlenmesi için somut koordinatlar (32°16’18”) ve Mısır ile orta hattı takip eden 28 derece doğu boylamının batısındaki bir noktayı işaret etmektedir. Konu Mısır, Yunanistan ve GKRY’yi de yakından ilgilendirmektedir. Uluslararası toplum bu konuda uluslararası hukuka uygun adımların atılmasına yardımcı olmalıdır. ABD başta olmak üzere bazı ülkelerin Türkiye’yi peşinen suçlayan açıklamaları sorunları daha da derinleştirir. Bu konunun daha iyi anlaşılması için okurlarım yandaki krokiden istifade edebilir. Kıta sahanlığının bir sonraki aşaması Münhasır Ekonomik Bölgenin (MEB) belirlenmesidir. MEB, deniz yetki alanlarının belirlenmesinde kıta sahanlığının önüne geçtiğinden Türkiye bu konuda da aktif ve dikkatli olmalıdır. Doğu Akdeniz’de ilgili tarafların ülkemizi dışlayarak MEB sınırlandırma antlaşmaları yapması ister istemez Türkiye’yi de bazı adımlar atmaya zorlamaktadır. Türkiye, Doğu Akdeniz’deki hak ve çıkarlarını teknik düzeyde de daha iyi savunabileceği bir sürece giriyor. Hayırlısı olsun...