Gösteriş uğruna batmak

Tatil yöresinde, İzmir'in Çeşme beldesinin kumsallarındaki marketlerde, normalde 1,40 lira olan küçük su 40 lira, 27 liraya satılan bira 250 lira, meşrubat ise 150 lira. Daha gösterişli olsun diye İngilizce tabela konulan “beach”lere giriş fiyatı 350 ile 500 lira arasında değişiyor. Hal böyle olunca, iki kişi en ucuzundan bir tost yiyip bir de meşrubat içeyim derse cebindeki 2000 lira ile vedalaşması gerekiyor. Ama sosyal medyada çektiğin fotoları paylaşıp hava atma sevdası ağır basınca da alan razı veren razı oluyor.

KANUN VAR AMA...

3621 sayılı Kıyı Kanununun 5'inci Maddesi sahil şeridi halka açık, bedava dese de deniz kıyısının en güzel yerine çöreklenen işgalciler (işgalciler diyorum çünkü kanunla halka açık olduğu belirtilen bir yeri zapt etmek başka ne olabilir ki?) açmış oldukları işletmelerle halkın hakkını gasp ediyorlar. Kanun var, uygulama yok. İstanbul'un incisi prens adalarından biri olan Kınalıada'ya git, sahilin tamamı kiralık şezlonglarla dolu. Bir yer bulup araya sıkışayım diyerek havlu atsan hemen başına biri çöreklenip yasak diyor. Yahu kanun var kardeşim desen, ben bilmem hemşehrim yasak diye dikleniyor. Mecburen dayak yememek için kalkıp gidiyorsun.

BORÇ BATAĞINDAKİ KULÜPLERİN TRANSFER POLİTİKASI

Her şey değerinden çok daha pahalı. Sadece tatil yöresinde değil her yerde fırsatçılık söz konusu. Bakıyorum da, borç batağında olan kulüpler de menajerlerin fırsatçılığı yüzünden ederinden çok daha fazla maliyetle transferler yaparak daha da çok batağa saplanıyorlar. Ederi 1 lira olan futbolcuyu 10 lira maliyetle transfer ediyorlar. Amaç “beach”lere girip hava atmak için hatırı sayılır bir paraya veda eden gösteriş düşkünleriyle aynı benzerlikte gibi. Basında ve sosyal medyada transfer şampiyonu olup yaptıkları transferlerle poz vererek hava atmaya çalışıyorlar. Oysa olay basit: “Gülümseyin kazıklandınız, yerli oyuncu yetiştirmeyip yabancı oyuncu transfer ettiğiniz için kulübünüz daha da borçlandı.”

ÇEBİ'NİN AÇIKLAMALARI

Sanırsınız kulüplerde her şey tıkırında, ortalık güllük gülistanlık. Beşiktaş Başkanı Ahmet Nur Çebi, sezon başı açılışında kendisine soru yönelten bir muhabire verdiği cevapta, TFF'nin ilk 11'de 8 yabancı artı 3 yerli oyuncu kuralını eleştirip, yabancı sayısının daha da artırılması gerektiğini savundu. Sebebi ise, başkana göre ligde yer alan 20 tane profesyonel kulüpte 3'ü ilk 11, 4'ü de yedek oyuncu olmak üzere elle tutulur toplam 100 tane yerli oyuncu olmadığı. Bu kapasitede bir yerli oyuncu havuzu olmadığını söyleyip “Oyuncu var da biz mi almıyoruz, buyurun getirin bana alayım.” dedi.

Çebi'yi dinlediğimde şaşkınlıktan gözüne araba farı vurmuş tavşan gibi öylece kalakaldım. Bir an suçluluk psikolojisi ile saklanma gereği hissettim. Acaba ligde yer alan kulüplerimizde başkan ya da yönetici olarak sorumluluk sahibi ben miyim diye düşünür oldum. Hani kurşun yağmuru altında kalan kişi sağını solunu yoklar ya kurşun isabet etti mi, vuruldum mu acaba diye, inanın bir an öyle oldum ama sonra tabii ki kendime geldim.

BİR NEVİ İTİRAF...

Başkan Ahmet Nur Çebi'nin sezon öncesi yaptığı bu konuşma ne acı bir demeç. Kısacası; “Biz bu futbolu bilmiyoruz, oyuncu yetiştiremiyoruz.” demek. Aslında bir itiraf. Yabancı oyuncu alarak, yani üretmeyip sadece ithal ederek günü kurtarmaya çalışmak, bir bakıma geleceğini ıskalayıp batacağının habercisi. Oysa daha yeni borçları yapılandırıldı ama hala yanlış yapmaya devam ediyorlar.