Haftanın derbisi

SÜPER Lig’de derbi haftasını geride bıraktık. Beşiktaş’a Arabacılar Takımı denir ya, Beşiktaş artık ligimizin arabacılar takımı değil. Zaman değişti, faytonlar kalmadı; ligin arabacı takımları da değişti. Haftanın maçları arasında tam bir arabacı derbisi vardı: Vavacars-Arabam.com… Basketbolda biracılar derbisi olurdu, bir zamanlar. Sonra tavukçular derbisi oldu. Bu aralar elektronik ev aletleri, meyve suyu, telefoncular derbileri oluyor. Voleybolda zaten bol bol kamu bankası derbisi var. Futbola da arabacılar derbisi kalmış, demek.

Derbiler, eskiden aynı şehrin takımları arasında oynanırdı. Sporun endüstrileşmesi (aslında kapitalistleşmesi) dedikleri şey sonrası artık aynı sektörün takımları arasındaki maçlar derbi oldu. Bu hafta ligin derbisi arabacılar arasındaydı. İyi ki de var, bu sponsor şirketler. Spor kulüplerini bahis şirketleri finanse edeceğine, iş hayatımızdan şirketler finanse etsin. Bazı şirketler spor kulübü kuruyor, müessese kulüplerinin Türk sporuna yararı olduğunu düşünmüyorum. Hele hele kamu kuruluşları, spor kulübü kuracağına taraftarı olan gençlik kulüplerine sponsor olmalı. Voleybol ligimizde ne yazık ki, parasız ama sporcu yetiştiren gençlik kulüpleri alt liglerde dolu tribünlere oynarken Süper Ligimizde ulaştırma ve bankacılık sektöründeki kamu müessese kulüplerimizin boş tribünlere oynadığı maçlarını izliyoruz.

FENERBAHÇE YÖNETİMİNİN UYARMASI GEREKENLER

Haftanın çok konuşulan maçı Fenerbahçe ile Galatasaray arasındaydı. İki genç Fenerbahçeli beni hayal kırıklığına uğrattı, tavırları tarihi kulübümüze yakışmadı. Ağaç yaşken eğilir, bu 2 genç Fenerbahçeliyi uygun dilde uyarmak gerekir. Karşılaşma öncesi seremonilerde çocuklarımızın futbolcularla sahaya çıkması çok güzel bir uygulama. Çocuklar gönül verdikleri takımın sahasına ayak basıyorlar, hayranlık duydukları futbolcuların ellerini tutuyorlar.

Kulüplerimiz bu mutluluğu her hafta farklı çocuklara yaşatmalı, her hafta futbolcu ağabeylerinin elinde sahaya çıkan çocuklarımız değişmeli. Bu çocuklarımızın daha çok, ekonomik koşulları zor olanlardan seçilmesi daha değerlidir. Böyle bir seremonide bulunmak, zihinsel ya da bedensel engelli çocuklarımıza yaşama sevinci verir. Örneğin, Çocuk Esirgeme Kurumu’ndaki çocuklarımız kendilerini bu seremonide hak ettikleri değerde hisseder. Lösemi haftasında sadece lösemili kardeşlerimiz, polis haftasında özellikle şehit polislerimizin bize emanet ettiği çocuklar, şehitler haftasında şehit Mehmetçiklerimizin emaneti çocuklarımız seremonilerde yer almalı. Böylece, bu uygulama amacına ulaşır.

İSTİKLAL MARŞI SUSMAYACAK

Futbol karşılaşmalarından önce seremonilerde İstiklal Marşımızın söylenmesi de bir diğer çok değerli uygulama. “Takımlarımızda Türk oyuncu mu oynuyor?” diyerek İstiklal Marşı’nın seremoniden çıkarılmasını öneren yorumcuları duyuyorum. Türkiye’nin 81 ilinde her maçtan önce İstiklal Marşımız okunmaya devam etmeli. Geçen yıllarda PKK ve FETÖ gibi terör örgütlerinin maşası olmuş bazı taraftar gruplarının tepkisine rağmen yeşil sahalarda İstiklal Marşımız susmadı, susmayacak da.

İstiklal Marşı’nın kurallarına uygun söylenmediği, Türk Bayrağı’nın en yukarıda dalgalanmadığı sahada herhangi bir ligimizin herhangi bir maçı oynanmaz, oranın takımı liglerimizde yer alamaz. ABD’de herhangi bir yorumcu, NFL maçlarından önce söylenen Amerikan Milli Marşı’nın kaldırılmasını önerebilir mi? Sahadaki futbolcu yabancıymış, tribündeki taraftar da mı ithal? Yabancı televizyon kanallarında Süper Lig maçlarını izlerken, maçın en sevdiğim kısmı seremonideki İstiklal Marşımız. Özellikle Eski Yugoslav Cumhuriyetleri’nin kanallarında spikerlerin İstiklal Marşı’na gösterdiği saygı duygulandırıcıdır. Milli maçlarda rakip ülke ulusal marşı çalarken ıslıklamayı iş sanan bizdeki cahil lümpenler utansın! 10 Eylül akşamı İplikçizade Köşkü’nde önüne serilen Yunan Bayrağı’nı kaldırtan Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyete bu ıslıklayan taraftarlar yakışmıyor.

Gelelim Fenerbahçeli bu 2 gence. Karşılaşmanın açılış seremonisinde İstiklal Marşı okunurken kameralara parmakları ile “6” işareti yapan bu 2 gencin yaptığı, futbolcuların 3-0 yenilmesinden daha üzücüdür. Ali Sami Yen’deki maçta Galatasaraylı çocuklar da “3” işareti yaparsa ne olacak? İstiklal Marşı hangi partiye oy verirsek verelim, hangi takımı tutarsak tutalım, hangi şehirde oturursak oturalım; Türk Milleti’ni birleştiren bir marştır. Bu marşın nasıl söyleneceği ve bu marşta nasıl durulacağı bellidir. Kırmadan dökmeden, bu çocuklarımıza ve ailelerine İstiklal Marşı’nın nasıl söylenmesi gerektiğini öğretmeliyiz. Üstelik çocukların yaptığı hareket manipülatörlere de fırsat veriyor; biri çıkar da “Fenerbahçe’den Altılı Masa’ya destek” derse şaşırmam.

GSTV’YE PROGRAM ÖNERİM

Bu hafta TFF, iki maçın VAR kayıtlarını açıkladı. VAR hakemlerinin aralarındaki sohbetin kahvede maçı izleyen kişilerden biraz farklı olmasını beklerdim. Neyse; bu sayede, GSTV’nin hakem hatalarını inceleyeceği programın yorumcusu ve adı da belli olmuştur. Hakemliği sona erdirilen Özgüç Türkalp’e GSTV’de “Ofsaytımsı” isminde bir program hazırlamak yakışır!