İklimlerden bilim, mevsimlerden Türkiye

İklimdeki değişimler ve değişmezlikler günümüzün güncel tartışma alanlarından biridir.
Samanyolu galaksisinin ve haliyle Dünyamızın evrendeki yolculuğunun kozmik bir saate göre ilerlediğini ve buna bağlı olarak yaşanan değişimlerin sonuçlarından sadece biri olan iklim kavramının da buzulların bir örtü gibi kutuplardan merkeze doğru yeryüzündeki ilerleyişi ile ilişkili olduğunu öne süren görüşler vardır.
Akıl ve bilim dışına taşırılan her tartışma gibi bu konuda da bulgular, olgular hayal gücünün sınırlarını zorlayan kurgulara hapsedilmektedir.
Ben epik anlatımları severim, gözümün önüne saniyelerle yarışan bir soğuyarak buza dönüşme sahnesi gelir. Bir belgesel kesitinde görmüştüm; ölüm saçağı deniliyor ya da ölüm parmağı. Denizin yüzeyindeki donma nedeniyle oluşan buz kristallerinin tuzlu ve yoğun deniz suyunun tabanına doğru bir saçak oluşturması ve sonunda deniz zeminine ulaşmasıyla zemindeki deniz canlılarını da dondurması durumunu anlatan bir ifadedir.
Dünyanın ısınma ve soğuma devirlerinin tanıkları vardır. İnorganik, eskilerin tabiriyle anorganik ve organik tanıklar. Kayaçlar inorganik tanıklardan, mercanlar ise organiktir. Yaşamın gelişmesiyle tanıklık çeşitlenmiştir.
Sıra insanın tanıklığında ama önce kendi aramızda anlaşmamız gerekecek.

BİLİM İKLİMİNİN DAYANAKLARI

Türkiye’nin bilim iklimini oluşturan tarihsel birikimi çok zengindir. Vatan şairimiz Nazım Hikmet’in Davet şiirindeki şahane tarifiyle uzak Asya’dan dörtnala gelip, Akdeniz’e bir kısrak gibi uzanan vatanımızda dünyanın en önemli seyyahlarına, simyacılarına, kimyacılarına, fizikçilerine, ilim, bilim, felsefe düşünürlerine kucak açtık. Mimarlar yetiştirdik, eserleri bin yıldır ayakta olan. Bilinçli olarak isimlerini yazmıyorum mimar denilince Sinan, hekim denilince İbn-i Sina gelir aklımıza. İşte püf noktası da burası. Türklerin özgün bir bilim iklimi vardır ve bilinçlerimizdeki ışık işte bu iklimden beslenmektedir.
Doğuda Araplarla, Farslarla, İslavlarla, Çinlilerle, Hindularla ve batıda günümüz modern Avrupa’sını oluşturan diğer onlarca halk topluluğuyla kültürel, bilimsel alışverişlerimiz oldu. Türkleri tarihten çıkar, tarih diye bir şey kalmaz diyen görüşlerin haklılığı birazda burada gizli. Türkler birleştirici, ilerici, dönüştürücü bir topluluk, millet. Bilime yatkın olmasa bu kadar yayılması mümkün olur muydu?
Cumhurbaşkanlığı forsunda 16 yıldız var. Her bir yıldız tarihimizdeki bir Türk devletini temsil ediyor.
Vatan topraklarımızda tarihin en eski uygarlıkları kuruldu. Sümerler, Asurlar, Babiller…
Dünya da örneği var mı bu zenginliğin!

ÖLÜM SAÇAĞININ DONDURDUKLARI

Türkiye kabuğuna sığmıyor. Yetişmiş insan kaynağının özlemlerini Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesiyle birleştirmeliyiz. Devletimiz Batı merkezci olursa vatandaşımız da çözümü Batıda bulur.
Çeşitli mesleklerden seçkin aydınlarımızın olduğu bir toplantıda dikkatimi çekti genelinde bir karamsarlık yaygın. Kimisi mevcut iktidarın hatalarından şikâyet ederken, bir kısmı ise yurtdışındaki bilimsel gelişmelerden koptuğumuzu dile getiriyorlar.
Yaşadığımız sorunların nedenlerinden birinin Müslüman olmamızla ilgili olduğunu düşünenlerle de karşılaşıyoruz.
Batı karşısındaki eziklik psikolojisiyle, bizden adam olmaz, onlar yapar biz izleriz ve en iyisi Amerika’nın suyuna gidelim, “fincancı katırlarını ürkütmeyelim”de demir atıyorlar.
Özgür düşünce, aklın rehberliği gelişim için temel ihtiyaç. Müslüman olmamız mı yoksa yüzyıldır Batı emperyalizmi tarafından örgütlenen, eğitilen, toplumumuza enjekte edilen gayri milli bağnazlık mı önümüzdeki engel?
Bilim iklimimizi donduran ölüm parmağının kaynağı yüzyıllardır dünyayı inim inim inleten emperyalizmdir. Anadolu hümanizmi Müslümanlıkla harmanlandı, İslamiyet’in doruğuna tırmandı. Dogmatizme karşı mücadele ederken kellesinden olan erenler de Müslümandı.
Ölüm saçağını Türkiye’nin üzerine gönderenler önce aydınlarımızın aklını dondurdu. Dogmatik batıcılık ve Natoseverlik duygusunda dondunuz kaldınız. Mehmetçiği şehit eden teknolojiye tapar hale geldiniz. Filistin üniversitelerini bombalayan Siyonistlerin stratejik hedefinin Türkiye olduğundan bihabersiniz.

TÜRKİYE’NİN YÖNÜ VE EYLEMİ

Dünya savaşlarının üçüncü perdesinin aralandığı bugünlerde çok kutuplu bir dünya anlayışının gelişmesi ülkemiz ve insanlık için önemli bir dayanaktır. BRICS bir başlangıç yaptı. Türkiye bu girişimin gelişimi için üyelik başvurusunun arkasında durmalıdır. NATO’yu genişletmek savaşı hızlandırmaktır; Barışı değil savaşı derinleştirmektir.
Emperyalistler kendi aralarında barış ortamını sağlayacak, dünyayı kaldıkları yerden paylaşmaya devam edecek. NATO’nun özü bu. Türkiye hedefteki ülkelerden biri. Kasabının bıçağını yalayanlar yarın tarih önünde hesap verecekler.
Dünyanın siyasi iklimi ezilen, sömürülen, göç yollarında hayatlarını kaybeden, bilimsiz, ilimsiz bırakılan büyük insanlık yararına değişmelidir. Tartışacağımız iklim değişimi bu olmalıdır. Gelişmek isteyen ülkelerin üretim ve direnme ekonomileri kurmalarının önüne bariyer diken taktiklere karşı uyanık olacağız.