İsrail’in Suriye stratejisi ve Türkiye ile olası çatışmanın sonuçları
Suriye, tarihsel olarak farklı etnik ve mezhebi yapıları barındıran bir coğrafya olmuştur. Bu yapılar, Suriye’nin siyasi ve sosyal dinamiklerini şekillendiren önemli unsurlar arasında yer almaktadır. Arap, Kürt, Türkmen, Dürzi ve diğer etnik gruplar, Suriye'nin iç savaşında aktif roller oynamış, bu farklı topluluklar arasındaki gerilimler savaşın seyrini etkilemiştir. Suriye’deki aşiret yapıları, aynı zamanda devletin uyguladığı politikalar ve mezhebi farklılıklar tarafından derinden etkilenmiştir. Özellikle Dürziler, Aleviler ve Sünniler arasındaki genelde Batı’nın senarize ettiği dini ve mezhebi çatışmalar, ülkedeki uzun süreli gerilimin temel nedenlerinden biridir.
Suriye’nin kuzeyinde Kürt nüfusu giderek daha fazla etkinlik kazanmış, bu nüfusun başını çeken YPG/PKK terör unsurları ABD ve Batı tarafından desteklenerek bölgede kendilerine özerklik alanları yaratmayı amaçlamıştır. Bu gelişme, Suriye'nin geleceği için büyük bir tehdit oluşturmakta ve bölgedeki diğer toplulukların haklarını ihlal etmektedir. YPG'nin; ABD'nin silah ve lojistik desteğiyle oluşturduğu ve İsrail’in stratejik hedeflerini besleyen “terör devleti” projeleri, Suriye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden önemli bir faktör olarak öne çıkmaktadır.
İSRAİL’İN SURİYE TOPRAKLARINDAKİ ASIL HEDEFİ
İsrail’in Suriye'ye yönelik saldırılarının arkasında, sadece İran’a karşı bir güvenlik kaygısı değil, aynı zamanda bölgesel hegemonya kurma hedefi yatmaktadır. İsrail, özellikle Suriye'nin güneyindeki Dürzi nüfusunu kendi stratejik çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışmaktadır. İsrail'in amacı, bölgedeki güvenlik dengesini kendi lehine çevirmektir.
İsrail’in hava savunma sistemlerinin ve istihbarat toplama ağlarının merkezlerinden biri haline gelen Golan Tepeleri’ndeki İsrail askeri ile bölgesel hakimiyet çabası, aynı zamanda İsrail’in “Davud Koridoru” olarak bilinen stratejik projesini de şekillendirmektedir. Bu koridorun günümüzdeki adı "İsrail-Dürzi Koridoru" olarak tanımlanmaktadır, Suriye’nin güneyindeki Dürzi nüfusuyla olan bağlarını güçlendirmek istemesi, İsrail’in bölgedeki güvenlik kaygılarının bir yansımasıdır. Bu koridor, İsrail için güvenli tampon bölge sağlama amacını gütmektedir. Böylece İsrail, Golan Tepeleri ve çevresindeki bölgeyi, hem askeri hem de sosyal açıdan kendi stratejik çıkarları doğrultusunda güçlendirmeyi hedeflemektedir.
İsrail’in bölgedeki enerji ve ticaret yollarına yönelik bir diğer stratejisi ise Süveyş Kanalı’na alternatif olarak, Ben Gurion Kanalı’nı inşa etme hedefidir. Bu kanal, Kızıldeniz’den Akdeniz’e uzanarak Doğu Akdeniz enerji kaynaklarına ve bölgesel ticari geçişlere hâkim olma amacını taşımaktadır. İsrail’in bu projeyi hayata geçirmesi, sadece bölgesel ekonomik üstünlük elde etmekle kalmayacak, aynı zamanda enerji güvenliğini sağlayarak küresel ticaret üzerinde de daha fazla etki sahibi olma fırsatı yaratacaktır.
Diğer yandan, İsrail’in Arz-ı Mevud (Vadedilmiş Topraklar ya da Büyük İsrail Projesi) hedefi doğrultusunda Suriye’nin güneyindeki stratejik noktaları kontrol altına almak istemesi, sadece askeri bir hedef değil, aynı zamanda Yahudi halkının sözde tarihsel ve dini haklarını savunma argümanını da içermektedir. Öyle ki, Büyük İsrail Projesi; bu toprakları ele geçirerek, Yahudi halkının güvenliğini sağlamak amacı güder. İsrail’in bu tür hedefleri, bölgedeki diğer aktörler ve küresel güçler için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır ve Orta Doğu'da yeni savaş alanlarının ortaya çıkmasının asıl sebebidir.
IRAK’TA PKK'NIN SİLAH BIRAKMASI VE İSRAİL’İN SURİYE TAKTİKLERİ İLE İLİŞKİSİ
Irak’taki PKK’nın silah bırakma kararı, hem Irak hem de Suriye’deki dengeleri etkileyebilecek bir gelişmedir ve İsrail'in Suriye’deki PYD/YPG gibi terör örgütleri ile olan ilişkilerini yeniden şekillendirme çabalarını tetiklemiştir.
Bu gelişme, İsrail’in Suriye'deki tutumunu değiştirmiştir. Çünkü YPG aracılığıyla bölgedeki terör devleti oluşumunu güçlendiren ana unsurlardan biri olan PKK'nın silah bırakması, ABD’nin ve Batı'nın desteğiyle kurulan tezgahın yeniden şekillenmesine ihtiyaç duymuştur. İsrail, bölgedeki varlığını sürdürmek, güvenliğini sağlamak bahanesiyle asıl hedefini gerçekleştirmek için askeri müdahalelerine devam edecektir.
İSRAİL’İN SURİYE’DEKİ STRATEJİK HEDEFLERİ VE TÜRKİYE-İSRAİL OLASI ÇATIŞMASI
İsrail’in, Suriye topraklarındaki Dürzi nüfusunu bahane ederek gerçekleştirdiği son askeri saldırıların arkasında İsrail’in nihai hedefi olan Vadedilmiş Toprak saçmalığı yatmaktadır. İsrail, bu saldırılarla güney Suriye’de güç kazanmaya ve bölgesel stratejik bir hat oluşturmaya çalışmaktadır. Özellikle Dürzi nüfusunu kontrol altına alma çabası, İsrail’in sadece askeri değil, aynı zamanda diplomatik ve sosyal bir stratejiyle bölgedeki nüfuzunu pekiştirme amacını taşımaktadır. Bu durum, Suriye'nin mevcut hükûmetini zayıflatarak, daha önce gerçekleştirdiği gibi, bölgede kukla bir yönetim oluşturma çabalarının bir parçası olarak değerlendirilmelidir.
İsrail’in bu hamlesi, Suriye'nin kuzeyindeki stratejik ortaklarıyla birlikte boydan boya bir hat oluşturmayı hedefleyen geniş çaplı bir planın parçasıdır. Bu plan, sadece Suriye’nin iç işlerine müdahale etmekle kalmaz, aynı zamanda bölgedeki jeopolitik dengeyi tamamen değiştirme amacını gütmektedir. İsrail, bu hat üzerinden kendi güvenliğini pekiştirmeyi ve stratejik çıkarlarını sürdürmeyi hedeflerken, Vadedilmiş Topraklar hedefinde yer alan Türkiye'nin sınırlarına ve 22 ilimize yönelik adımlar atmaya başlayacaktır. Türkiye'nin bölgedeki güçlü askeri ve diplomatik varlığı, İsrail’in bu stratejisini doğrudan tehdit etmektedir.
İsrail’in Suriye'deki askeri varlığını daha da derinleştirmesi, hem bölgedeki güç dengelerini sarsacak hem de Türkiye’nin güvenliği açısından ciddi tehditler oluşturacaktır. Türkiye, Orta Doğu’daki güç boşluğunun sürmesinin bölgesel istikrarsızlığı artıracağı gerçeğiyle yüzleşirken, İsrail’in güvenlik stratejileri Türkiye’nin ulusal çıkarlarıyla doğrudan çatışmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye'nin bölgedeki stratejik öncelikleri, İsrail’in politikalarına karşı durma ve bu hamlelere karşı tepkisini sürdürme yönünde olacaktır.
Sonuç olarak, günümüzde İsrail’in Suriye’deki Dürzi nüfusu üzerinden oluşturmaya çalıştığı güvenlik hattı, nihai hedefleri doğrultusunda Türkiye ve İsrail arasındaki gerilimi artıran bir faktör olarak ön plana çıkmaktadır. Türkiye, İsrail’in stratejilerine karşılık vermek zorunda kalacak ve bu durum, iki ülke arasında potansiyel bir askeri çatışmanın zeminini oluşturacaktır. Bu senaryo dâhilinde, İsrail’in nihai durağının Türkiye sınırlarına yönelik hamleler olacağı ve sonrasında İsrail aleyhine geri dönülmeyecek bir yıkımın yaşanacağına dair bir gerçek vardır. Ancak, bu gerçekle yüzleşene dek İsrail, sözde kutsal görevlerini yerine getirmek için Orta Doğu’yu kana bulamaya devam edecektir.