İsveç’in NATO’ya katılımına onay vermek sıradan bir karar değil Türkiye’nin geleceğiyle ilgili bir karar: Silah doğrultan el mi olacağız

İsveç’in NATO’ya katılmasına neden karşı çıkıyoruz?

PKK’ya destek olduğu için mi?

Kutsal kitabımız Kuran’ımızı ateşe verdikleri için mi?

Oysa onlar bu eylemleri özellikle bu talep karşısında boyun eğdirmek için yapıyorlar.

Üçü de aynı amacı hedefliyor.

İnadına devam etmelerinden belli değil mi…

Tıpkı o haritadaki etrafımızı çevreleyen silahlar gibi.

NATO onları bizim güvenliğimiz için mi namlularını bize doğrultmuş...

Tam tersine 15-16 Temmuz’da hizaya sokamadıkları Türkiye’yi ve Türk milletini hizaya sokmak için.

Türkiye’yi tek kutuplu dünyanın “eşbaşkanlığı” yapmak için.

Vazgeçmiyorlar Türkiye’den.

Rusya bunu görüyor.

1920’lerdeki gibi.

O da kendi güney sınırını güvence altına almak istiyor. Emperyalist ABD’yle bizim üzerimizden komşu olmak istemiyor. Sırtından vurulmak istemiyor. Bazı hataları bile görmezden geliyor. Hangisi kendi memleketi için daha öncelikli ona bakıyor.

Biz de öyle yapacağız.

Biz de komşumuzu kendimiz seçeceğiz.

Dostumuzu-düşmanımızı bileceğiz.

Güvenliğimiz önemli.

Her zamankinden önemli.

Ekonomimiz için de çok önemli.

Toplum ve aile birliğimiz, sağlığımız için de önemli.

Farkında değil misiniz… LGBT silahı bile neden çekiliyor sanıyorsunuz…

Yolu düzleyecekler.

Bizi cinsellikle, cinsiyetçilikle, uyuşturucuyla, paracılıkla, parasızlıkla boğacaklarını sanıyorlar…

Topyekun savunma geldi dayattı.

Bu tür silahların çekildiği ülkelere bakın. Rusya, Çin, İran, Suriye, Afrika’da ve Latin Amerika’da kim emperyalizme karşı saf tutuyorsa… kısaca bizim gemidekiler yaptırım hedefi

Nerede yer alacağız. Silah doğrultan el mi olacağız… Yunanistan gibi.

İsveç’in NATO’ya katılımına onay vermek sıradan bir karar değil.

Türkiye’nin geleceğiyle ilgili bir karar.

Orası bir sınır.

ABD emperyalizmine boyun mu eğeceksiniz, yoksa yükselen Asya’da mı yerinizi alacaksınız.

Bunu ABD biliyor, Rusya biliyor…

BİRİ YAKIYOR BİRİ ÖPÜP BAŞINA KOYUYOR

İkisi de mesajını açık veriyor.

Biri yakıyor, biri öpüp başına koyuyor, biri LGBT dayatıyor biri kendi ülkesinde LGBT ve yaptırımlarla mücadele ediyor.

Türkiye de bunu görmeli.

Safını artık açık belirlemeli.

Çift başlı yürümeyecek.

Üstümüze üstümüze geliyorlar.

Kararlı ve tutarlı olmalı.

Bu parti içi bir tartışma değil.

Parti içi dengeler değil.

Türkiye meselesi.

Dünya meselesi.

BATI VE EVSİZLER

Batı’nın birçok büyük kentinde sokakta yaşayan insanlar hep vardı. Hatırlıyorum, yıllar önce İkibine Doğru Dergisinde bile kaç kez yazdım. Kapitalizmin kriz dönemlerinde iyice artar. Çünkü niteliği gereği krizde deprem altan vurur, yukarı doğru çıkar. Orta-üst sınıflara kadar hatta daha yukarılara kadar tırmandığı da olur.

Beyazın beyazı yakalılar da sokaklara düşerler.

Umut yok.

Değiştirme bilinçleri köreltilmiş.

O ülkeler dayanışma duygularını, aile birlikteliklerini, değerlerini vb de yitirdikleri için buhranlar ve eşitsizlikler çok daha şiddetli yaşanıyor.

Tek kutupluyken başka ülkelerin alınterlerini kendi evlerine taşıyorlardı. Herkesin ağzına da bir parmak bal iyi-kötü düşüyordu.

Şimdi o yollar da tıkandı.

Dünya eski dünya değil.

ABD eski ABD değil.

ABD’de halk hele salgından sonra büyük zorluklar yaşıyor.

Devrim günleri bilgi ve birikimleri yavaş yavaş su üstüne çıkacaktır.

Öte yandan evsizlerin sayısı neredeyse her gün hızla artıyor.

Los Angeles Belediye Başkanı Karen Bass vaatleri nedeniyle evsizlerin oyuyla seçildi.

Büyük yatırımlar yaptı, özel programlar uyguladı, konuyu yönetiminin merkezi haline getirdi.

Ama artışın hızı kesilmedi. Onu bırakın geçen yıla göre yüzde 10’luk bir sıçrama daha yaşandı.

Los Angeles Denetleme Kurulu Başkanı Janice Hahn yaptığı açıklamada, "Bu sonuçlar hayal kırıklığı yaratıyor" dedi. “İnsanları eve getirmek için yüz milyonlarca vergi mükellefi doları ve kaynak harcıyor olmamıza rağmen, daha fazla insanın evsiz kalması sinir bozucu.”

Bakış yanlış, yöntem yanlış.

Neyse sonunda doğruyu bulacaklardır.

Sorular sorulmaya başladı.

Gerisi gelir.

Haberin altında yazılanlara şöyle bir gözattım, ilginç:

-Öyleyse… söyle bana… en başta evlerini nasıl kaybettiler?

-Eminim ki en tepedeki yüzde birlik kesimin servetini de, yüzde 10 oranında “fırlatan” bu kesimdir. Komik olan da bu…

-Bu evsizlerin büyük bir bölümü madde kullanımı ve/veya akıl hastalığından kaynaklanıyor.

-Los Angeles'ta yaşıyorum ve iyi bir maaş alıyorum ama zar zor geçiniyorum. Neredeyse!!!! Burada yaşamak çok pahalı. Benzin, yemek, kira, vergiler!!!! Buradaki politikacılar evsizliğe yardım etmek için hiçbir şey yapmıyorlar. Diğer bazı eyaletlerin yaptığı gibi eyalet vergisini ortadan kaldırın.  Her yıl Federal'den para iadesi alıyorum ama nedense Kaliforniya’ya binlerce dolar borcum var. Burada tek yaşayan insanlar on yıl içinde yüzbinlerce evsiz ya da seçkinler olacak. Bir şeyler yapmak istiyorsanız… kirayı ve kahrolası fiyatları düşürmeye yardım ediniz.

YENİ UFUKLAR’DA GENÇLİK VE ŞİİR

Bu hafta Yeni Ufuklar’da bayram tatilinin son gününü şiirle uğurluyoruz: “Gençlik ve Şiir”i konuşacağız.

Siyaset… sınavlar… kayıt derdi…yurt derdi… geçim derdi…

Peki, şiir var mı… şiir?

Yaşamlarında ne kadar yer ayırıyorlar?

Sevgililerini nasıl tavlıyorlar?

Kimin şiiriyle?

Şairler diyarı Türkiye’de gençlik ne kadar şiir okuyor ve yazıyor…

Gençliğin gözünden Türk ve dünya şiiri…

Geçmişi ve bugünüyle

Destanlarımızdan şiirlerimize örnekleriyle…

Bu hafta Yeni Ufuklar’da gençlerle birlikte şiir şölenimize davetlisiniz…

Konuklarım: Mustafa Altınkaya (Ozan), Kayahan Çetin (TGB Genel Başkanı), Süeda Babacan (TGB Genel Başkan Yardımcısı).

YÜZYILLAR ÖNCESİNDEN BATI’YA BAKIŞ

“Napoleon Bonapart ve eşi Joséphine'in 2 Aralık 1804 tarihinde Notre Dame Katedrali'ndeki taç giyme törenini gösteren "Le Sacre de Napoléon" isimli bu meşhur tabloda, bizi, imparator ve imparatoriçeden daha fazla ilgilendiren bir Türk isim var.

“Tablonun arka taraflarında kimsenin gözüne çarpmayan bu isim, 1803-1806 yılları arasında Napolyon Bonapart'ın konsüllük ve imparatorluk dönemlerinde ortaelçi unvanıyla Paris'te bulunan Halet Efendi.

“Elçiliği sırasında, Paris’ten gönderdiği mektuplarda Fransa'da bulunmaktan hiç de memnun olmadığı anlaşılan Halet Efendi, herkesin övgüyle söz ettiği gerçek Avrupa’yı burada bulamadığını, bu kâfir diyarından bir an önce kurtulmak istediğini belirttikten sonra Fransa’yı görüp de beğenenleri Frenk taraftarı ve casusu, görmeden beğenenleri de ya Frenkler’in yazdıklarına inanan bir ahmak veya onların dininden biri olarak nitelemiştir. Halet Efendi'nin Paris'teki bu mutsuz ruh hâli, Fransız ressam Jacques Louis David'in Louvre Müzesi'nde sergilenen tablosuna da yansımıştır.” (Kaynak: Tarihi Merak Ediyoruz @tarihiiimerak)