Kıbrıs’ta EOKA, Cenevre’de derin uyku!

EOKA ismini duyan her Türk’ün tüyleri diken diken olur. Yunanca, “Ethniki Organosis Kyprion Agoniston (Kıbrıs Milli Mücadele Örgütü)” kelimelerinin baş harflerinden ismini almıştır. Kuruluş amacı, ENONİS, yani Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamaktır. Bu hedefin önündeki en büyük engel olan Kıbrıslı Türkler bu zalim ve kanlı örgütün gazabına uğramıştır. EOKA, 1955 yılında silahlı eylemlere başladı. Bu katliam çetesinin kuruluş yıldönümünde Kıbrıs’ta neler mi oldu?
EOKA’YA SAYGI, TÜRKLERE TUZAK

Alithia gazetesinden aktaralım: EOKA için anma töreni Aya Yoanni kilisesinde yapılan ayinle başladı. Ayini bizzat Başpiskopos II. Hrisostomos yönetti. Ayine Kıbrıslı Rum Lider Nikos Anastasiadis, siyasi partilerin liderleri, Yunanistan’ın Lefkoşe Büyükelçisi ile asker ve polisler katıldı. Anastasiadis çok açık sözlüydü: “Bugün itibarıyla nihai hedefimize ulaşamadık. Ama bizler için özgürlük mücadelesi veren EOKA’ya saygı için burada toplandık!” Hep birlikte devletimizin birliğini sağlamalı ve ülkemizi işgalden kurtarmalıyız. DİKO Başkanı Nikolas Papadopulos, “EOKA’nın silahlı eylem başlattığı günün Helenizme damgasını vuran eşsiz bir zaman dilimi olduğunu” belirtti.
Ayrıca Simerine gazetesinin haberine göre törenlere Yunanistan’ı temsilen Savunma Bakanı Panos Kommenos da katıldı. Bakan da ağzındaki baklayı çıkardı: “EOKA için ölenlere saygı duyuyorum. Onlar Helenizm bayrağını yüksekte tutarak ulusal bağımsızlık için mücadele ettiler!” Gazetelere göre ayinin ardından EOKA Mezarlığı ziyaret edilerek çelenk konuldu. Bu faaliyete Kıbrıs Rum Kesimi Cumhurbaşkanı, Yunanistan Savunma Bakanı ve çok sayıda bakan, EOKA’cılar ile ölenlerin yakınları katıldı!
SİYAH VE BEYAZ

Ortada garip bir durum var. EOKA ile tarihsel bağlarını inkâr etmeyen Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi ortak bir strateji ile müzakereleri yürüttü. Anastasiadis attığı her adımı hem kendi hükümeti hem de Yunan hükümeti ile istişare etti. Her yeni çıkan durumda müzakerelere ara vererek Kıbrıs ve Yunanistan’da görüşmeler yaptı. Böylece Rum ve Yunan ortak aklı, BM, AB, ABD ve önemli Batı ülkelerinin de desteğini alarak pazarlık masasına yansıdı. Görüşmeler boyunca içerideki bilgiler sızdırılarak kamuoyu haberdar edildi. Böylece hükümetlere dayanan ve kamuoyunun desteğini alan topyekûn bir taarruz stratejisi ortaya çıktı.
Buna karşılık KKTC’de dar bir kadro müzakereleri yürüttü. Bu kadronun biyografik açıdan çeşitli bağlantıları tedirginlik yarattı. KKTC Hükümeti ve Meclis’i devre dışı bırakıldı. Pazarlıklar kamuoyundan gizlendi. Türkiye’nin ve Türk hükümetinin sürecinin neresinde olduğu anlaşılmadı. Türk basını müzakereleri Türk milletinin gözünden kaçırdı. Genellikle olumlu bir hava yaydı…
Rum tarafı verilen bütün tavizlere rağmen daha fazlasını istedi. Görüşmeler bir başka bahara kalmışken, birdenbire Cenevre görüşmeleri piyasaya sürüldü. Daha da garibi garantörlerin de katılacağı 5’li görüşmeler, “Bu iş bitiyor mu?” sorusunu akla getirdi.
CENEVRE’DE RUM’DAN TERS SALTO

BM’nin çiçeği burnunda yeni Genel Sekreteri Antonio Guterres, zevkten dört köşe olmuştu: “Federal devlete çok yakınız. Umudum, çözüm olacaktır. Tarihte ilk kez sadece ada halkını değil, garantörleri de aynı masa etrafında toplamış bulunuyoruz!” Masanın davetsiz misafiri olan AB de Cenevre’de pusuya yatmıştı. Türkiye karşıtı ve PYD/YPG yanlısı görüşleri ile öne çıkan AB Komisyon Bşk. Juncker ile Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Mogherini Hanım’ın da savaş yerlerini donattığı söyleniyor…
Kıbrıs Türkiye’nin geleceğidir. Kıbrıs’ta çözülme Anadolu’da çözülmeyi tetikler! Modern Türkiye Cumhuriyeti tarihinde dış siyaset kapsamında kayda geçirilecek üç olay vardır. Bunlar Montrö Sözleşmesi, Hatay’ın anavatana dâhil edilmesi ve Kıbrıs Barış Harekâtı’dır. Kıbrıs konusunda Türk milletine ve Kıbrıs Türk halkına gerçekler bütün çıplaklığı ile açıklanmalıdır. Türk hükümeti sessizlik politikasına son vermeli ve Akıncı’nın neresinde durduğunu millete izah etmelidir.
Efsane Önder Rauf Denktaş bu büyük milletin kalbinde sonsuza dek yaşayacaktır. Annan Planı sürecinden ders alınmalıdır. “El Pepe” olarak bilinen Uruguay Devlet Başkanı şunu söylüyordu: “Esas gücün hükümette olduğunu sanıyordum. Yanılmışın! Gerçek güç halkın kalbindedir. Bunu öğrenmem bir ömre mal oldu!” Türk milletine ve Kıbrıs Türk halkına güveniyorum…