Kim o, ölüm döşeğinde?

Gerçek tek olmakla birlikte her kişinin yaşamında ve zihninde ortak biçimler, durumlar, yönelimler, olgu ve edimler hiç de bire bir aynı sonuçlara bitişmez; gerçeğin varlık ve nesnelerde var oluş ve nitelikleri her insanda farklı algı ve yansımalarla ortaya çıkar. Bu, hem toplumsal ve sınıfsal düzlemde, hem de bireysel bağlam ve kesitlerde böyledir. Gerçeğin toplumlara ve bireylere ilişkin ayrıntıları onun şu ya da bu ölçüde kavranmış düzeyini ve kapsamını oluşturur. Kavrama, içselleştirme ve edinme süreci, varlığın kendinde yoktur; varlığın doğalaşması, bilinç edinmeyle başlar. Ne ki, farenin ya da örümceğin bilincinde duyuların içgüdüsel yönlendirmeyle edindiği gerçeğin bilgisi, hiçbir zaman aşma ve yaratıcı nitelik kazanamaz. Varlığın doğayla aşılması sonrasında, insanın doğayı aşma düzeyine sıçradığı anda etkinliğimizin bilimsel aşamaya taşınmasından söz edebiliriz. Bu şu demektir: Bilim, doğada kendiliğinden yoktur; insan etkinliğinin gerçeğe usduyuyla varabildiği deneyim ve bilginin bileşkesidir. Nitekim varlığa ve doğaya ait hep bütünsel ama hep eksik gerçeklerin yalnızca insanca edinilip içerilmiş kesiti hakikat olarak tanımlanır. Bilim ve teknolojinin her saniye değişim ve dönüşümler yaşadığı dijital çağda, gerçekliğin edinilmiş hakikat olarak bilincimizde içerilmesi çok zorlu süreçler gerektiriyor. Bilim ve teknolojinin bu aşamada gerçekten ayrılmaksızın ilerlemesi, çok çileli bir hakikat işçiliği gerektiriyor.

ÇAĞIMIZIN PROMETE'Sİ

Sanayi Devrimi sonrasında bilim ve teknolojinin gereksinimlere göre yön kazanması, politik amaçlarla biçimlendirilmek üzere araçların hakikate basınç oluşturacağı koşulları ve ortamı dayatmaya varır. Hele 20. yy'da bilim ve teknolojinin tümüyle emperyalist yayılma ve hegemonyanın çıkarlarına göre tasarımı işi çığırından çıkarır. Bilim bir yandan kitle iletişim ve bilişim araçlarına herkesin ulaşabilmesi sayesinde topluma mal olmuş, öte yandan kitlelerin bilincinin belli odaklarca oluşturulması ve yönlendirilmesi kolaylaşmıştır. Neyse ki emperyalist merkezlerle savaşı kesintisiz sürdüren, emekten yana siyasal ve toplumsal güçlerin yanı sıra, emek saflarında yer almayı insani varoluşunun temel gerekçesi gören aydınlar, yani bilginler, düşünürler ve sanatçılar, gerçekliği edinme sürecinde gönüllü ve ödünsüz hakikat işçiliğiyle çağımızın Promete'si olarak insanlığa aydınlığı taşımaktan yorulmaksızın didiniyorlar. Bu aydınlık çabaların en özgür ve tutarlı ortamlarından birini Bilim ve Ütopya oluşturuyor. 12 Eylül'le yasaklanarak günlük yayınına ara veren Aydınlık, Aziz Nesin'in Onbinler girişimiyle birleşerek yeniden günlük çıkmaya başladıktan bir süre sonra haftalık Bilim ve Ütopya eki de vermeye başlar. O günden bu güne tam 28 yıldır çıkmakta olan yayın, başlangıçtaki ek niteliğinden aylık dergi niteliğine dönüşerek, ülkenin aydın birikimini verimli ve canlı tutmayı, bilimi emek saflarının gelecek tasarımıyla yaşamın tüm dokularına taşımayı sürdürür.

TÜKETENLER TÜKENDİ

Hemen her sayısında sağlam yazılarla toplumun temel düşünsel gereksinimlerini karşılamaya yönelen Bilim ve Ütopya, ele aldığı BFS (Bilim Felsefe Sanat) konularını olanca enginlik ve derinliğiyle kapsayarak irdelerken, hakikatleri sergilemekle yetinmemiş; bilim adına ortaya konan şarlatanlıkları militanca bir tutumla göğüslemiş, safsataları çökerterek bozguna uğratmıştır. Dergi bu sayısında (Aralık 2022), "21. yüzyıl gericiliği 'neo' ve post" başlığıyla, emperyalist merkezlerin ve küresel oligarşinin yönlendirdiği sözde düşünürlerin BFS adına işlediği siyasal cinayetleri otopsiye yatırıyor. Bilim ve Ütopya'yı 10 yılı aşkın bir süredir başarıyla yöneten Emrah Maraşo, bu sayının çıkış gerekçesini şöyle açıklıyor:

"Modernitede bilim ve aydınlanma baş tacıyken, orta çağın ilişki ve kurumları mahkûm edilmişken postmodernitede bilim ve aydınlanma sanık sandalyesinde şüpheli olarak oturmaktadır." Bu sanıkların mahkûmiyetle karşı karşıya olduğunu vurgulayan Maraşo, şöyle sürdürüyor: "Bir zamanlar kralın tahtını, aristokrasinin toprak üzerindeki ayrıcalığını köylüler ve tüccarlar adına hedef alan liberalizm, 'neo'laşarak tekelci burjuvazi adına halk sınıflarına karşı konumlanmıştır." Ama niceleri gibi bu da fiyaskoyla sonuçlanmıştır: "Neoliberalizm ve potmodernite ölüm durumunda defnedilmeyi" beklemektedir. Yeryüzünü tüketmek üzere sonuna kadar gidenle ölüm döşeğinde.

Bilim ve Ütopya'yı mutlaka izleyin. Bu sayısını mutlaka edinin. Emperyalizmin insanlığa yönelik kaos kışkırtıcılığının nasıl da kof dayanaklarla iş görmeye çalıştığını kanıtlarıyla tartışarak, Cumhuriyet'in 100. yılına yepyeni umutlarla yönelmek üzere kolları sıvayın.

2023, emekten ve aydınlanmadan yana tüm toplumsal güçlerin mücadele sürecinde doruk olsun!