Mandacıların ağzındaki bakla

Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen hafta içinde 2023 yılında uygulanacak olan net asgari ücreti açıkladı; net asgari ücretin yüzde 54.7 artışla 8.506,8 TL olduğu ilan edildi. Açıklama öncesi ve sonrası kamuoyunda asgari ücret zammı konusunda sonu gelmeyen tartışmalar yaşandı. Mandacı ve neoliberal ekonomistlerin ağzındaki bakla asgari ücret tartışmalarında çıktı; neoliberallere göre ücret artışlarının anlamı yok, hatta ekonomiye zararlı! Çünkü ‘asgari ücret artışları enflasyona neden oluyor.’ Dolayısıyla ücret artışlarının enflasyon oranın altında olması gereklidir. Yani reel ücretler (enflasyondan arındırılmış ücret) düşük kalmalı. Böylece ücret artışından kaynaklanan talep düşük kalacak ve talebin düşmesiyle birlikte enflasyon artışı duracak. Peki, neoliberaller 1960’lardan kalma bu tezleri neden ısrarla savunuyor? Önce söz konusu tezlerin kaynağına bakalım.

KEYNESÇİLER VE NEOLİBERALLER EL ELE

Neoklasik (Keynesçi) ekonomistler ile neoliberal ekonomistler ücret artışlarının enflasyona büyük etkisi olduğu iddiasında birleşiyorlar. Ünlü ekonomist John Maynard Keynes, 1930’larda toplam arz/talep eğrilerine ve ‘beklentilere’ dayanan bir enflasyon tezi geliştirdi. Buna bağlı olarak ücret artışlarının enflasyona sebep olduğunu savundu. Keynes’in tezlerine ek olarak 1960-1970’lerde Chicago Üniversitesi’nde gelişen parasalcı (monetarist) neoliberal ekol, ‘enflasyonla mücadele etmek’ adına işi reel ücretlerin düşürülmesine kadar vardırmıştır. Keynes’in ‘eğrileri ve beklentileri’ enflasyona neden olan birçok etkeni yok saydığı için yetersiz kalıyor. Parasalcıların yaklaşımı ise esasen enflasyon hedeflemesine dayanıyor. Yani enflasyonun düşürülmesi için kamunun ekonomideki ağırlığının azaltılması, reel ücretlerin düşürülmesi, şirket kârlılıklarının artırılması, para arzının kontrol edilmesi gerekiyor. Parasalcı tezlere dayanan IMF reçeteleri önce gelişmiş ülkelerde enflasyonu kontrol etmek, daha sonra (özellikle 1980’lerden sonra) bağımsız ekonomileri kontrol altına almak, uluslararası tekellerin ve mali oligarşinin ihtiyaçlarına göre yeniden şekillendirmek amacıyla uygulanmıştır. Bir yandan gümrük duvarları indirilerek milli ekonomiler savunmasız bırakılırken diğer yandan serbest kambiyo rejimi uygulamasıyla hem finansallaşma hem de dolarizasyon ve yüksek borca bağımlılık dayatıldı. Parasalcı IMF politikaları milli ekonomileri tahrip edip Batı'ya bağımlı hale getirirken, Batılı kapitalist ülkelerde üretimin zayıflaması, yüksek borçluluk, aşırı finansallaşma, krizlerin derinleşmesi ve süreklilik arz etmesi ile sonuçlandı. Neoliberal reçeteler uygulandığı ilk yıllarda şirket kârlılıklarını artırmış olsa da uzun vadede şirket karlılıklarının erozyona uğramasının önüne geçemedi. Yani parasalcı neoliberal tezler her açıdan başarısızlığa uğradı. Fakat Türkiye’de bu tezlerin şampiyonluğunu yapan mandacı ekonomistler ücret artışlarına karşı çıkarken bu gerçekleri görmezden geliyorlar.

YAPAY ZEKÂYA GÖRE ENFLASYONUN NEDENLERİ

Konunun diğer boyutu ise enflasyondur. Neoklasik ve neoliberal ekonomistlerin elle tutulur bir enflasyon tezi yoktur. Keynes’in ‘eğrileri ve beklentileri’ ile parasalcıların para arzına dayanan tezi enflasyonun nedenlerini açıklamak için yeterli değildir. Dünya ekonomisi üretimin, uzmanlaşmanın ve finansallaşmanın artması ile birlikte hem daha karmaşık hem de daha kaotik bir yapıya bürünmüş bulunuyor. Dolayısıyla enflasyonu doğru bir şekilde analiz etmek için son yıllarda yapılan araştırmalardan yararlanmak en sağlıklı yollardan birisidir. Geçen hafta BIS’in (Uluslararası Ödemeler Bankası) yapay zekâ/makine öğrenmesi yoluyla yaptığı araştırma enflasyonu etkileyen çok sayıda etkenden bahsediyor. Bu etkenler içinde ağırlıklı olarak enerji, faiz, beklentiler, ÜFE (maliyetlerin etkisi) gibi etkenler sayılıyor. Yani ücret artışlarının enflasyon üstündeki etkisi sanıldığı kadar büyük değil, hatta en düşük etkenlerden birisi olduğu sonucuna varıyoruz.

IMF ASGARİ ÜCRET ARTIŞINI AKLADI

IMF’nin Mayıs 2022 tarihinde yayınladığı ‘AB’de Ortak Asgari Ücretin Yoksulluk ve Makroekonomide Etkileri’ isimli raporu bu veriyi destekliyor. Söz konusu rapor asgari ücret tartışmasında IMF’nin geleneksel duruşunun değişmeye başladığını gösteriyor. IMF ekonomistleri tarafından hazırlanan rapor esasen AB’de ‘ortak bir asgari ücretin belirlenmesinin’ muhtemel sonuçları üstünde duruyor. Fakat rapor asgari ücrette artışın makroekonomik etkilerini istatistik ve simülasyon yoluyla ölçmesi, ulaştığı sonuçları açısından önemlidir. 16 üye ülkede 106 bin 814 gözlem verisine dayandırılan simülasyon ‘beklenmeyen’ sonuçlara ulaşıyor. Rapor, asgari ücret artışının doğrudan ve dolaylı etkileri konusunda sonuçları inceliyor. Öncelikle yüksek asgari ücretin işsizliği artıracağı tezinin geçerli olup olmadığı konusunun tartışmalı olduğu ifade ediliyor. Ayrıca asgari ücret artışının fiyatları artırdığı ve reel ücretleri bir süre sonra düşürdüğü önermesinin çok abartıldığı belirtiliyor. Belki de raporun en önemli bulgusu budur. Çünkü neoliberaller en çok bu konuya eğiliyor ve enflasyonun düşürülmesinde reel ücretin azaltılmasına odaklanıyorlar. Fakat bu politikanın ne kadar doğru olduğu IMF’nin bizzat kendisi tarafından sorgulanıyor. Raporda 2019’dan sonra asgari ücret artışının fiyatlara ve enflasyona etkisinin (özellikle uluslararası rekabetin yoğun olduğu belirli sektörlerde) eskisi kadar yüksek olmadığı tespiti yapılıyor. Ücret artışlarının kalıcı olmasa da yoksulluğa karşı etkin politikalardan birisi olduğu vurgulanıyor.

HALKÇI POLİTİKALAR GÜÇLENDİRİLMELİ

Sonuç olarak, mandacıların ve neoliberallerin asgari ücret konusunda öne sürdükleri tezler bizzat ‘efendileri’ tarafından çürütülmüş bulunuyor. Öyleyse bu konuda yapılan tartışmalar yersizdir ve iyi niyetli değildir. Odaklanılması gereken konu şudur; hane halkının alım gücünün korunması ve artırılması. Ücret artışına ek olarak bunun iki yolu var; kalkınmacı maliye politikaları ve halkçı politikalar uygulamak. Vatandaşın alım gücünü en çok etkileyen unsurlardan birisi vergilerdir. Türkiye’de ‘vergi devrimi’ gereklidir. Yani, kalkınmacı maliye politikaları adına vergide adaletin sağlanması, dolaylı vergilerin azaltılıp doğrudan vergilerin yükseltilmesi gereklidir. ‘Vergi devrimi’ hane halkının alım gücünde güçlü bir artışa neden olacaktır. Bununla birlikte halkçı politikaların daha da yaygınlaştırılması ve güçlendirilmesi vatandaşın alım gücünü koruyacak, refah seviyesinin daha adil bir şekilde yükselmesini sağlayacaktır.

Kaynakça;
https://www.bis.org/publ/work980.pdf (machine learning)
https://www.imf.org/en/Publications/WP/Issues/2020/05/22
/A-European-Minimum-Wage-Implications-for-Poverty-and-Macroeconomic-Imbalances-49453