Ödül aydınlanmaları

Geçen hafta Cumhuriyet gazetesinin 2022 Yunus Nadi Şiir Ödülü'nün Güray Öz ve Tuğrul Tanyol arasında paylaştırılmasının sosyal medyadaki yansımalarını ele almış ve son cümlede şöyle yazmıştık: Ödül meselesinin iğneden ipliğe saçılıp dökülmesinin vaktidir.

Epeyi gocunan oldu da gelin haberi Tuğrul Tanyol'un Face duvarından verelim: "Bitsin, arkamızda bırakalım diyorum olmuyor. Seyyit Nezir mal bulmuş Mağribi gibi konuyu deşmeye çalışıyor.

"Seyyit! Türkçe yazıp konuşuyoruz. Seninle anlaman için hangi dilde konuşmak lazım? Defalarca ödüle katılmadığımı belirttim. Sen ise sansasyon peşindesin halâ. Arkasına adımı yazdığım iki fotoğrafı bir çıkar ortaya da görelim. Mikropluğa gerek yok."

ZIRTAPOZ ENTELLİK

Tuğrul Tanyol'un gönderisinin hemen altına Hüseyin Sungur, gördüm ki, "Ayıp yahu. Ne kadar yakışıksız tavırlar!" notunu dümüş, ben de şöyle yazdım:

"Sen nece konuşursan konuş, söylemin entel züppelikten bir adım beri gelemiyor; nitekim sıkışınca siliyor, arkadaşlıktan atıyor, özür diliyor, bitiriveriyorsun. İlla senin metaforunla yüzleşeceksek, zararlı ve kaçak mikroplara dikkat... Ben 50 yıldır hayatımın her işinde kendimce bağışıklık vermekle meşgulüm. Bir tür Cahit Tanyol'um. Sen bunu anlayacak inceliğe hiç ulaşamadın. Turgenyev'i defalarca okuman da bir işe yaramayacaktır. Postmodernizme yamandığından beri böyle bu.

"Ödüle katılmadığını söyledin, inandık. Oysa ödüle katılma zorunluğu var. Sen Seçici Kurul'a sor seni nasıl kattıklarını...

"Sonra ödül için birkaç gün önceden telefon ettiklerini ve paylaştırma mantığını kendin açıkladın. Ha babam ısrarla diyorsun ki, olan bitenden hiç haberim yok.

"Güray Öz'e olanca züppeliğinle sataştın, hemen de özür dileyip sözde puan kazandın.

"Ben ödüllerle 40 yıldır savaşıyorum. Senin ödül alman üzerine konuşacak olsam bunu daha önce yapardım.

"Şimdi silmişsin, atmışsın, bitirmişsin... Bu fiilleri kendine karşı işlemiş olmalısın. Keyif alıyorsan devam et..."

Tutumu için, Sungur'un değerlendirmesiyle, "entel züppelik" dedim ama Tanyol'un söylemini durup düşününce, "zırtapoz entellik" kavramının daha uygun düştüğünü itiraf etmeliyim.

ZAMAN’E PENCERESİNE PANJUR

Cahit Tanyol, Sosyalist Parti üyesi ve son derece birikimli, üretken aydınların en önde gelenlerindendi, bunu Aydınlık'ta yazdım (bkz. 20.08.2020, https://www.aydinlik.com.tr /koseyazisi/cahit-tanyola-saygiyla-216288). Turgenyev'i ne kadar okursa okusun oğul Tanyol'un babayı anlamayacağını boşuna söylemedim: Baba Tanyol, geçmişi bütün birikimiyle sırtlayarak ömrünü ülkesinin ve toplumunun aydınlık geleceğine adamıştı -tüm yapıtlarıyla... Çünkü o birikimi olumlu olumsuz değerleriyle yarınların kültürel bileşimine taşımaya yüksünürseniz, geleceği güvenle kuramazsınız. Nitekim oğul Tanyol, 40 yıl önce, Hilmi Yavuz ve müritlerinin modern kültürümüze yönelik postmodern ucubeliklerine kapılmaktan kendini alamamış, ama 2 Temmuz sonrasında suret-i haktan görünmek için "ideolojik kıstaslarımıza geri dönmeliyiz" demiş, ne ki Yavuz'un adeta Zaman'e penceresine panjur olmasıyla, yükselen kültürel tüketim değerlerinin yanında görünmeyi ihmal etmemiştir. Oysa 40 yıl önce Adnan Özer, Metin Celal ve ötekilerle birlikte Broy'un (örneğin S: 10, Ağustos 1986 ve daha) nice sayısında bulunmayı nasıl hak ediyorsa, Seyyit Nezir o haklı mevziyi halâ sürdürmekte öylece ısrar ediyor (Üvercinka, Kasım 2022).

DARP İZLERİYLE HİDAYET

Tanyol, art arda gelen cümleleri arasındaki tutarsızlıkları gösteren Face yorumcularını tersleyip mahalle mektebi hocasıyla emsal bayramlık ağzını hazır açmışken bilinçli yazı ustalığı için çok münasip gördüğü Face'in düz duvarına dayadığı kızılcık çubuğunu Ece Ayhan'a da -aman Doğan Kemancı görmesin- sallamayı ihmal etmiyor. O Ece Ayhan ki, masa yorumu üstüne kendisiyle Cemal Süreya'nın hakemliğindeki tartışmamızda (1985) katılmadığım görüşlerini eşsiz bir tutarlıkla savunmayı yaşadıkça sürdürdü.

Sofrasında bulunmaktan duyduğu onuru Face'te paylaşan eski ve yeni müritlerinin gözleri önünde, dün saldırıp yapıbozuma uğratmakla şişindiği aydınlanmacı evrensel değerlere, sözü Giddens'tan dolaştırıp bu sabah sahip çıkan Hilmi Yavuz'un peşi sıra koşturmak hiçbir şaire, aydına ve müride edebî mertebede bozgundan öte hidayet getirmedi. Nitekim ABD güdümlü darp izleriyle pîr-i muganın erdiği hidayete bir türlü erişemiyor, önünde arz-ı endam ile eteğine yüz ifadelerini yapıştırmayı edepten sayıyorlar.

Gerçek şu ki, "küreselleşme, artık Avrupa Medeniyetini değil, giderek Amerikan Kültürünü evrensel ölçeğe taşıyor" vargısında hiçbir özgünlük yok.

Onca zikzaktan sonra iş yine gelip emperyalizm olgusunu gizlemeye dayandı. Daha 20. yy'ın başlarında sosyalistler, emperyalizm aşamasına giren burjuvazinin devrimci barutunu artık yitirdiğini --yani aydınlanmacı, akılcı ve uygarlık taşıyıcı niteliğini terk ettiğini-- ve gericileştiğini --yani safsatanın köpürttüğü Holivut masalları ve dijital donanımlı Yeni Ortaçağ hurafeleriyle yeryüzünü teslim alacağını-- haber vermişlerdi. Bunu söylemek için yüz on yıl boyunca kaç yüz milyon insanın yok edilmesini bir de ABD güdümlü Zaman'e penceresinden seyretmeye ne gerek vardı?

Yineliyoruz: Ödül meselesinin iğneden ipliğe saçılıp dökülmesinin vaktidir.