PKK’nın fesih süreci ve Suriye’deki durum

Hükûmet’in “Terörsüz Türkiye” adını verdiği süreç, ağustos başında TBMM’de kurulan komisyonun çalışmalarıyla yeni bir evreye girdi. Süreç kapsamında Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’taki çağrısından sonra PKK, 5-7 Mayıs’ta toplanan Kongre kararıyla kendini feshetti ve silahları bırakacağını açıkladı. 9 Temmuz’da Abdullah Öcalan’ın görüntülü mesajı yayınlandı. Ardından 11 Temmuz’da 30 kişilik PKK’lının silah bırakma töreni geldi.

Geldiğimiz aşamada soru şu: PKK’nın toplu olarak silah bırakma süreci ne zaman başlayacak, nasıl ve hangi mekanizmalarla ilerleyecek?

Öcalan görüntülü mesajında şöyle demişti: “Silah bırakma mekanizmasının kurulması süreci ileri taşıyacaktır. Yapılan, silahlı mücadele aşamasından demokratik siyaset ve hukuk aşamasına gönüllüce geçiştir. Bu bir kayıp değil, tarihi bir kazanım olarak değerlendirilmek durumundadır. Silah bırakmaya ilişkin detaylar belirlenecek ve hızlıca hayata geçirilecektir”.

Kamuoyuna yansımış bir ayrıntı yok fakat içinden geçtiğimiz dönemde bu aşamayla ilgili hazırlıkların devam ettiği anlaşılıyor.

HASSAS HALKA SDG’NİN DURUMU

Öcalan, PKK Kongresinde okunan mektubunda da “Diğer devletlerle ise Irak, İran, Suriye devletleri içinde benzer süreçler devreye girecektir. Türkiye’nin inisiyatifinde olması da bana göre hem aklın gereği hem gerçekliğin ifadesi oluyor. Öyle olması gerekiyor, öyle oluyor.” ifadelerini kullanmıştı.

10 Mart’ta Şam ile SDG arasında bir anlaşma imzalandı. SDG’nin Suriye Ordusu’na katılması ve elinde bulundurduğu devlet kurumlarını bu yılın sonuna kadar Şam’a teslim etmesi kararlaştırıldı. Buna karşın SDG, 10 Mart’tan bu yana sözde “özerk yönetim”den vazgeçmeme konusunda patinaj yapıyor. Ayrıca, Türkiye’de Öcalan ile yürüyen sürece paralel olarak, SDG içindeki Suriyeli olmayan PKK yönetici ve üyelerinin Suriye’yi terk etmesi yönündeki Ankara’nın talebi de henüz karşılanmış değil. Pentagon’da, özellikle CENTCOM’da etkin olan ABD’deki neo-con/siyonist ekip ve Netanyahu İsrail’inin, PKK’daki bir kanadı sürece karşı direnmek için cesaretlendirdiği görülüyor. Atlantik İttifakı içindeki “savaşı yayma” taraftarları hem Ukrayna’da hem Gazze’de hem de Suriye’de barış ve göreli bir istikrar düzeni kurulmasına karşı faaliyet yürütüyor. Netanyahu’nun Gazze’deki pervasızlığa devam etmesi, Suriye içinde kışkırtıcı hamleleri bunun için zemin oluşturuyor.

İSRAİL’İ DURDURMAK

Bu nedenle, İsrail’in saldırgan eylemlerinin durdurulması sadece Gazze ve Filistinliler için değil, bütün batı Asya, hatta gelişen dünyanın tamamı için bir zorunluluk. Bu noktada armudun sapı üzümün çöpünü bir kenara bırakıp, gelişen dünya devletlerinin İsrail’e karşı ortak bir tutum göstermeleri gerekliliği bulunmaktadır. İsrail’e karşı caydırıcılık açısından öncelikle, Suriye’de yeniden Türkiye-Rusya-İran ortaklığının kurulması önemli bir adım olacaktır. Türkiye ve İran’ın dar rekabetçi politikayı bir kanara bırakıp, bu nesnelliğe göre bir konumlanışa gelmesi, her iki ülkenin çıkarları açısından da elzemdir.