Saddam ve Esad: İki ülke, iki kader

Irak ve Suriye: Batı Asya’nın iki “özel” ülkesi.
Tarihte hep merkez oldular. Büyük uygarlıkların ve devletlerin vatanı.
***
İki Arap/İslam imparatorluğu bu topraklarda sistemini kurdu.
Emeviler Şam’dan yönettiler İslam dünyasını. Abbasiler Bağdat’tan.
İlki Bizans tecrübesini sentezledi. İkincisi Sasani birikimini.
***
Osmanlı dağılırken bir ülke öne çıktı yine. Çoğu kimse Mısır zanneder.
Oysa: Modern Arap milliyetçiliği Bilad’üş Şam’da doğdu. Buradan Bağdat’a uzandı.
***
Baas Partisi: “Arap Kemalizmi” de diyebiliriz. Siyaset sahnesine Suriye’de çıktı (1953).
Programı: Bütün Arap dünyasının tek devlette birleştirmekti.
Birçok Arap ülkesinde örgütlendi aslında.
Fakat: İkisinde iktidara gelebildi. Irak’ta 1968’de. Suriye’de 1970’te.
Anlamı: Tarihi olgunluk ancak buralarda elveriyordu.
***
Mısır’daki Nasırcı hareket de Arap milliyetçisiydi elbette.
Üstelik: İktidar yolculuğunun başlangıcı daha eskiye dayanır (1952).
Fakat: Siyasal parti değil, “genç subaylar” hareketiydi.
Yöntemi: İktidar gücüyle toplumu dönüştürmekti.
Temel zaafı: Toplumsal zeminde örgütlenmesi zayıftı.
Bu yüzden: Lider öldü (1970). Nasırcı hareket kolay dönüştü, etkisizleşti.
Mısır, ABD yörüngesine girdi birkaç yıl içinde. Hem de eski Nasırcı kadrolar eliyle.
***
Tekrar Irak ve Suriye’ye dönelim. İkisi de Batı dünyasının hedefinde oldu hep.
Nedenleri çok tanıdık: Moderndiler. Maşrık (doğu) Araplığının en laik ülkeleriydiler.
En önemlisi: Siyonizme ve emperyalizme karşı duruyorlardı.
***
1990’ların başı: Sovyet sistemi çöktü. ABD dizginsiz kaldı.
İki kutuplu dünya dengesi de yıkılmıştı çünkü.
ABD, önce Saddam Hüseyin Irak’ını hedefledi. Bir savaş, bir de işgal: 1991 ve 2003’te.
Sonuç: Üniter Irak devletini ve ordusunu dağıttı.
Yerine yeni bir Lübnan kurdu. Etnisite ve mezhep temelli. Parçalanmaya kurgulu.
Artık kesinleşti: Federasyon, Washington’un standart parçalama tarifesi. Özellikle BOP coğrafyasında.
***
Mart 2011: Aynı proje Suriye’de sahnelendi. Koca bir 5 yıl.
80’den fazla ülkeden onbinlerce terörist. Mensuplarını katil sürüsü haline getirmiş selefi örgütler.
Bütün komşuların sınırları ardına kadar açık.
Para: Milyar dolarlar akıtıldı.
Silah: Tonlarcası sevkedildi.
Sonuç: 400 bin kadar ölü.
5 milyon mülteci. 8-9 milyon zorunlu iç göç
Yanmış, yıkılmış bir ülke.
***
Fakat Suriye Irak’ın yapamadığını yaptı: Direndi. Hem de aklıyla.
Devlet: Yıkılmadı.
Ordu: Dağılmadı.
Baas Partisi kadroları: Teslim olmadı.
***
Önemli fark “lider” faktörüydü.
Beşar Esad iki alanda “birleştirici” olmayı bildi.
İçte: Halkın, ordunun, devletin “birlik” sembolu oldu.
Ezbere yazmıyorum. Krizden sonra birkaç kez Suriye’ye gittim.
Gördüğüm: Sokaktaki Suriyeli tercihini yapmıştı.
Alevi-Sünni ayrımının sohbetini bile dinlemek istemiyorlardı.
***
Zaten: Sünni çoğunluk Esad’dan kopsaydı, tarih başka yazılırdı.
Bugün BOP Ortadoğusunu konuşuyor olurduk.
Bizimkiler de Emevi Camii’ndeki namazlarını çoktan kılmışlardı.
***
Esad’ın “dış”taki başarası da belirleyici.
İran ve Hizbullah’la kendini sınırlamadı.
Başta Rusya, Avrasya’yı da arkasına aldı.
Artı: Komşu halkları ve Avrupa’yı da gözetti hep.
***
Kritik soru şu: Saddam niçin Esad olamadı?
Özetin özetiyle kaydedeyim.
Bir: Milletin birliğini savundu, doğru.
Fakat Kürtlerle ve Şii Araplarla birleşemedi.
Önemli bir kısmını düşmanlaştırdı hatta.
Sonuç: ABD işgalinde Kürtler destekçi, Şiiler “seyirci”ydi.
***
İki: Hiç dostu yoktu dışta. Maceracı ve hesapsız dış politikası yüzünden.
İran cephesiyle 8 yıl savaşmıştı (1980-88).
ABD’nin de nüfuz alanlarına silahla müdahale etmişti (1990 Kuveyt).
***
Üç: Saddam, Baas Partisi’ni kenara itmişti. Partili aydın eliti de.
Ülkeyi orduyla yöneteceğini sanıyordu. Olmayacağını pahalı öğrendi.
İşgalde çoğu komutan ülkesini sattı. Ordu savaşmadı.
(Bir not: Satın alma işlemini yapanlar “barış” misyonerleriydi.
“Canlı kalkan olmak istiyoruz” diye Bağdat’a sızmışlardı.)
Sonuç:
Saddam: Temel kuvvetleri böldü, düşmanlaştırdı, kaybetti.
Esad: Birleştiriyor, direniyor, kazanıyor.
Son söz: Komşularımızın tecrübesi bize birşeyler söylüyor.