Seçmenin mesajı: Faturayı bana kesme!

Aydınlık Yazarı merhum Nazif Ekzen ile bir sohbetimizde mealen şöyle demişti: Türkiye'de sağ iktidarlar genelde genişlemeci politikalarla savurgan davranırlar. Daha sonra ülke tipik krizine girer. İktidar değişir. Sosyal demokrat hükümetler ise faturayı öderler ama bu kez vatandaş cezayı harcayana değil ekonomiyi toparlayana keser. Çünkü fatura halka çıkınca, ceza da faturayı ödetene kesilir. Faturayı kabartana değil. Belki de ilk defa bu iktidar döneminde bu böyle olmayacak.

Nazif Ekzen hoca haklı çıktı. Geçen 5-6 yıllık süreçte uygulanan genişlemeci politikaların yarattığı enflasyonist etki geniş halk kitleleri nezdinde yoksullaşmayı artırırken, belli bir azınlık bundan fayda sağladı. Nihayetinde geçen günlerde çeşitli medya sitelerinde yer alan Hurun Küresel Zenginler Listesi'ne göre Türkiye'de 25 dolar milyarderi bulunuyor. İstanbul 22 dolar milyarderi ile dünyada 26. sırada.

İLAÇ TEDAVİSİ SANDIĞA YANSIDI

Halkın refahındaki erime geçen mayıs seçimlerinde neden sandığa yansımadı? Çünkü depremin sıcaklığı sürüyordu ve hem Hazine ve Maliye Bakanlığı hem de Merkez Bankası benim dar alanda sıkı markaj kambiyo rejimi olarak adlandırdığım politika ile dövizi tutuyordu. Ücretliler tarafında da henüz ciddi bir refah kaybı yoktu. Fakat seçimden sonra Merkez'de yönetim değişince mekanizma boşaldı. Başkan yardımcıları atanınca durum toparlandı. Bütçeyi toparlamak için de akaryakıt dahil vergi zamları yapılınca ikinci bir enflasyonist dalga geldi. O dalgaya karşı ücret artışları bir süre yeterli kalsa da yılbaşında bilhassa emekliler nezdinde beklentiler karşılanamadı. Asgari ücret sonrası zamlar ve kurdaki aşırı hareketlilik vatandaşta olumsuz bir algı yarattı. Enflasyonist dönemde zenginleşen kesime dokunmak yerine geniş halk kitlelerine fatura çıkınca ceza sandıkta iktidara kesildi. Elbette yanlış adayların belirlenmesi ve hukuk tarafındaki krizler de etkili oldu. Borsa tarafında beklenen hareketin yaşanmaması yüzünden ileriye dair olumlu bir beklenti oluşturulamadı.

VATANDAŞIN TAKATİ YOK

Vatandaş nihayetinde şu mesajı verdi: ben diyetimi ödedim, şimdi zenginleşen kesime bedel ödetin!

Bundan sonra yapılacak en hatalı iş Mehmet Şimşek kaptanlığında yürütülen dezenflasyon programına ceza kesmek olur. Çünkü ekonomide yaşanan çalkantı halihazırda sürekli program değiştirmekten kaynaklanıyor. Bir öyle bir böyle yapınca motor arızalanıyor. Haliyle ehveni şer olan dezenflasyon programı mevcut serbest piyasa düzeninde elimizdeki yegane araç. Bu program sürdürülürken geniş halk kesimlerinin boğazını sıkmak yerine sermaye kesimine fatura kesilmeli. Enflasyonist dönemde kârına kâr katan, ranttan zenginleşen, keyfi fiyatlamalarla kazanç sağlayanların üstüne gidilmeli. Vatandaşın daha fatura ödeyecek takati yok. Enflasyonla mücadele programı bu çerçevede devam ederse vatandaşın hayrına olur. Aksi halde kurt kışı geçirir ama yediği ayazı bir sonraki seçime kadar unutmaz.

HİZMET GİDİP RÜŞVET GELİNCE...

Diğer yandan işin bir başka boyutu da var. Bir rüşvet düzeninden söz edilir oldu. Yargıda, emniyette borsalar kurulduğu iddia ediliyor. Vatandaş eskiden hizmetten söz ederken şimdi rüşvetten söz eder oldu. Bu ne boyuttadır bilemeyiz ama ivedilikle Cumhurbaşkanlığı denetiminde bir geniş soruşturma başlatılmalı diye düşünüyorum.

Kiralara getirilen sınırlama da mülk sahiplerini memnun etmezken, kurallara uymayan ev sahipleri cezalandırılmayınca kiracılar da memnun edilemedi. Bir de tabi halka temas eden başkanlar seçimin kazananı oldu. Çakarlı araçlarla seçim konvoyu yapanlar değil halk lokantası açanlar, kreş açanlar yani sosyal belediyecilik. Ak Parti açısından bu yerel seçimde güzel bir örnek de yok değil. Mesela iş bilmeyen PR ajanslarına para akıtan başkan ve başkan adayları yerine halkla iç içe görev yapan, makam koltuğunda oturmak yerine sahada çalışan Güngören Ak Parti Belediye Başkanı Bünyamin Demir örnek oldu. Bilmem anlatabildim mi?