Şiir vitrin süsü değildir

PEN Derneği ülkemizde her yıl bir şairi seçerek Dünya Şiir Günü’nde geniş salon toplantısıyla düzenlediği tören ve dinletide ona yılın şiir bildirisini sunma olanağı sağlıyor. Önceden belirlenmiş 10 kadar şair de bir kitapçıkta derlenen şiirlerini bu dinletide şiir severlere sunuyordu. AKM’nin büyük salonundaki etkinliklerden birinde, Alpay Kabacalı’nın başkanlığı döneminde ben de birkaç şiirimi okumuştum. Daha eskilerde dünya şiiri içinde Türk şiirinin yerini genişletmesine yönelik yoğun çaba harcayan Şükran Kurdakul’un başkanlığı döneminde PEN dergileri yayımlanıyor, Türk şiirinden seçilmiş yüzlerce örnek Suat Karantay yönetiminde İngilizce’ye çevrilip tanıtılıyordu. AKM’nin yıkılmasıyla, sonraki yönetimler döneminde bu çalışmalar tavsamaya yüz tuttu. Üstüne Kovit19 küresel salgını da geldi ki, 2020’de Ahmet Telli, 2021’de Erdal Alova, 2022’de Türkân İldeniz’in bildirilerini ancak basında görebilen şiir tutkunları, şairlerinin sesinden dinleyemediler, şiir dinletisinden yoksun kaldılar. İldeniz’e ödülü, geçtiğimiz 27 Mart Pazar günü Büyükada’da bu koşullarda verildi.

ŞİİR GÜNÜ ETKİNLİKLERİNİN ÇOĞALMASI

Geçtiğimiz yıllarda şiire ve okura karşı sorumluluk duyan pek çok dernek ve oluşum, Dünya Şiir Günleri için yerel ölçekli kutlamalar düzenledi. Küresel salgının yavaşladığı haberleriyle başlayan salon etkinlikleri ve toplantılar, 8 Mart’ın ardı sıra 21 Mart’ta da yaygınlaştı. Sosyal medya paylaşımlarına göre, İzmir’in birçok ilçesinde düzenlenen etkinliklere bölgenin benim diyen her şairi katılırken, şiirimizin İzmir’de oturduğu bilinen kimi yaşayan ustalarının etkinliklerde yer almayışı yadırgatıcıydı. Özellikle Veysel Çolak’ın adının yalnızca kendi düzenlediği etkinlikte yer alması konuyu irdeleme gereği doğurdu. Çolak; sorularımıza, şairler kadar, şiirle yakından ilgili okurların da merakını gidermek yerine daha da pekiştirici, çarpıcı yanıtlar verdi.

ŞİİRDE HEMŞERİLİK OLUR MU?

Veysel Çolak, şairlerin hemşerilik gözeterek Yeni Ortaçağ’ı simgeleyen birlikteliklerde anılmasını kesinlikle reddediyor:

Şair, şairdir. İzmir'de, Türkiye'de, Dünya'da!

Erzurumlu Emrah, Ercişli Emrah'tan sonra gelen bir halk şairidir. Ercişli Emrah'ın şiirleri Erzurumlu Emrah'ın sanılmış. Buna benzer nedenlerden ötürü halk şairlerinin nereli oldukları genellikle belirtilmiş. Divan şiirinde böyle değildir. İstanbullu Nef'i denmez mesela.

Ama 21. yüzyılda “İzmirli şair”, “Vartolu şair”... demek iyice yaygınlaştı. Yahu, bu çağda İzmirli şair (İzmir'in şairleri) denebilir mi? Komik kaçmıyor mu? Şairi, şiiri zedelemez mi bu?

ETKİNLİKTE ADININ GEÇMESİ

Veysel Çolak, şairin muhalif tavrının CHP’li belediyelerce yontulmak, dahası silinmek ve partiye saygınlık kazandırma çizgisiyle sınırlanmak istenişini de sert eleştiriyor:

İzmir'de çok etkinlik yapılıyor bu yıl. Bir etkinlikte şiir okuyacak 39 kişi var. İçlerinde şair arasan zor bulursun –tavır adamı- olarak şairden söz ediyorum.

Bir kısmı paranın, bir kısmı da kariyerizmin çukuruna gömülmüş durumda.

CHP'ye üye, CHP'ye yakın kişiler bu özel günleri ranta dönüştürüyor. Adamın biri, sözüm ona bir proje sunuyor. Sözde şairlere 500 lira telif veriyor. Veya 50 - 100 kitabını satın alıyor. Projeyi yapan ise 15 - 20 bin lirayı cebine koyuyor.

Bunların dışında kalanlar da etkinliklerde adı geçip şairden sayılınca kendinden geçiyor.

ŞİİR KIRILMASIN

Veysel Çolak, şiirin onuru için savaş verilmediğini, sosyal medyada beğeni peşinde yerlerde süründüğünü söylüyor:

“Bir şiir etkinliği düzenlemek roman, hikâye yazmak gibi bir edimdir. Giriş, gelişme, sonuç bölümleri ve özellikle bir ana fikri olmalı; şiirin önemini vurgulamalı, örgütleyici olmalıdır. Şiir kimi hevesler, üstünlük eğilimleri için araç konumuna indirgenemez. Hangi büyük şair yazmış olursa olsun, şiir şairin önünde olmalıdır. Böyle olursa şiirin saygınlığı artar, şiir toplumda kendine yer açabilir. Anlamını bulur.

Oysa herkes bir etkinliği vitrin kılma peşinde... Daha kötüsü "ben, ben, ben" diye çığlık atan, şiire zarar küçük kalabalıklar şiiri aşındırıyor boyuna. Böylece şiir etkinliği panayıra dönüşüyor. Şiire kurulan bir tuzak bu... Sahici şair bu tuzağa düşmez, düşmemeli.

20 yıldır şiir günü etkinliği yaptım. Her yıl... Hep şiiri gözettim. Şiir kırılacağına onlar kırılsın dedim. Kırıldılar. İzmir'de şiir sanatını savunan bir kale olunca saldırıya uğruyorsun. Yokmuşum gibi davranılıyor. Doğrusu bu düzeysiz girişimler içinde olamam zaten. Önce düşkünlükten kurtulmak gerek...”

TARİHİN İRONİSİ

Şöyle söyledim ben de Veysel’e: “Modern toplumda dediğin doğru da dijital donanımlı Yeni Ortaçağ’da kazın ayağı öyle değil... Yurttaşlık kavramı tüketildi. Herkes kan bağına, köyüne, kasabasına, aşiretine, etnik bağına, mahallesine göre bir tür feodal cemaat içinde oluşu seçiyor. Bütün bunlar son bakışta postmodernizmin herzeleridir. Nitekim üstatları, edebiyata hayatın dışkısı gözüyle bakmış, öyle tanım getirmişlerdir. Tarihin ironisi şuradaki, 1980'lerin sonlarında ne olduğunu anlamadan ‘Yenibütün’ bildirisine kimi imza atanlar da nice yalpalamalardan sonra edebî rant derdiyle onun tam karşısında saf tutmayı seçtiler. Konuyu Üvercinka’nın nisan sayısında tartışmayı sürdürüyoruz.