Sizin hiç uyuşturucu yüzünden hayatınız mahvoldu mu

Pucca davasında yargıcın cezayı üst sınırdan vermesi, hatta ceza vermesi eleştirildi. Kimi para derdine düştü destekledi, dükkanının kapılarını üç kuruşa ardına kadar açtı; kimi yazık kadıncağıza küçük çocuğu var dedi vicdanlara seslendi bağımlılık batağında soluğu daralan yetişkin çocuk analarının yüreğinin yangısını hiçe saydı; kimi ne var bunda üç tivitten ne çıkar görüşündeydi, yazdıklarını çok olağan ve sıradan buldu. Yol ve kültür düzleyici emperyalizm başarısını seyretti. FETÖ ve PKK araçları zaten uzun zamandır adalet sistemimizi hedefe koymuştu. “Oh” dedi elindeki kazmanın sapına sarıldı bir darbe daha benden olsun keyfini çıkardı...
Suyu köpürten el aynı, deterjan markası farklı.
Oysa Türk yargısı bir kez daha önemli bir sınav verdi. Yargıcın kararı çok yerinde. Kendisini kutluyorum. Cesaretli doğrusu. Mahalle baskısı ne yazık ki bir süredir yargıçlarımızın da elini kolunu bağlamaya çalışıyor. Ama o kadın diyor, ama o erkek demek ne kadar yasalar önünde eşitsizliğe yol açıyorsa tersi de öyledir. Yasa ne diyorsa o! Saçının rengine, uzunluğuna kısalığına, paralı parasız olduğuna bakmaz bakmamalı! Onu suça iten koşulları değerlendirebilir, o başka... Hafifletici neden olarak görür, sorumluluğunun payına düşen cezayı azaltır ya da mağdurun incinmesinin şiddeti açısından teraziye artı ağırlık koyabilir.
Yargıcımız da kim olduğuna bakmamış “koruyuculuk” kaygısı ve sorumluluğuyla karar vermiş. Gerekçeli kararda uyuşturucunun meşrulaştırılmasına ve olağanlaştırılmasına karşı çıkıyor. Çok kolay etkilenebilecek, yönlendirilebilecek yaşta çocuklara “hangi uyuşturucuyu kullanmak istersiniz, diye 11 seçenek sunmak nasıl “ifade özgürlüğü” olabilir. Bu seçenekler ne demek? Fiyatına, keyfine, tadına göre bak kardeşim bu renk renk uyuşturucudan birini seçebilirsin, diyeceksiniz; sonuçlarını hesaplamayacaksınız. Son derece doğal, sıradan bir olay... Hatta alıp satabilirsin, ekmek kapısı yapabilirsin...
Bu suç değildir de nedir?
Değerli yargıcımın Pucca’nın çocuğunun geleceğini, kendi annesinden daha çok düşündüğü, o sorumlulukla üst sınırdan ceza vermesinden belli.
Yargıcın eli tutulmamalı.
Marmara Denizi kıyısında sakin bir köy. Birkaç gün önce oradaydım.
5-6 genç uyuşturucudan yaşamını yitirmiş.
Nasıl böyle hızlı yayılıyor.
Örtüyü kaldırmak gerekir.
Yaralı yüreklere dokunmak gerekir.
Oturup da şu kadar bu kadar kişi rakamlar vermek, istatistikler çıkarmak yetmez.
Bir anne olduğu anlaşılan, Kırmızı Kedi’nin sahibi Haluk Hepkon’u eleştiren şu kadının sesini duymak zorundayız:
“Sizin hiç uyuşturucu yüzünden hayatınız mahvoldu mu Haluk Bey? Hiçbir sevdiğiniz günden güne gözlerinizin önünde erirken kendi çaresizliğinizle baş başa kaldınız mı? Sessizce onun ölümünü izlediniz mi? Başınıza gelseydi bu açıklamayı ciddiye almanız daha kolay olurdu belki.”
Haftaya çözümleri konuşalım.
Lütfen fikirlerinizi bana iletininiz..

Esrarın etkisiyle ışık parlak olabilir mi

O yargıcın eli şuraya da uzanmayacak da nereye varacak.
“Tüm gece dar hazır
Bitmemiş daha gece işlerim var
İzbelik sarmış şehrini bak
Kendine espri yap, fazla iç geçmişi an
Elimde hiçbir şey yok çünkü hiçbi’ şey var
Karanlıklardan doğar aydınlıklar
Esrarın da etkisiyle ışık daha parlak
Çekilir nefesler
Karanlıktan yolum, yönüm, yıldızlar ve sesler
Ay güneşten daha güzel
Geceler geceler, kafamın peşindeyken
Yaşarım neyim neysem
Geceler geceler, istemem yarın olsun
Olsun geceler dolsun yine
Kızmışım ben, kızmışım bi’ daha
Hırslıyım kaybettiğim şeyler hâlâ beynimin bir kenarında
Bir bar taburesi üstünde, 2Pac’ın öldüğü yaşta
Bunalım döngüsü başlar, bunalıp döktüğün yaşlar
Geceler hepsinin özü, bebeler gezer her şehrin idolü
Kaçarak yaşamak niye? Yaşamak şatafat gibi
Yaşamak aramak bi’ şey, aramak savaşmak için
Başarmak kafanda biter, bu yazarak anlatılmaz
Geceler akla sığmaz, olurum yarasa
Olurum tam bir vampir
Alacakaranlığa yaparım bungee jumping
Gecem siyahi daha iyi
Ne olabilir ki Rap: fon müziğiyken hayatımın hep
Gecelerdeyim son günüme dek
Esrarın da etkisiyle ışık daha parlak
Çekilir nefesler
Karanlıktan yolum, yönüm, yıldızlar ve sesler
Ay güneşten daha güzel
Geceler geceler, kafamın peşindeyken
Yaşarım neyim neysem
Geceler geceler, istemem yarın olsun
Olsun geceler dolsun yine
***
Bu da mı ifade özgürlüğü...
Yoksa yalnızca müzik zevki özgürlüğü mü...
Karışamam mı???
“Hayatınızın fonunda rap müziği” ne kadar masum?
“A aa ama o değil de, şu kaliteli müzik yapıyor, ben dinliyorum...” diyenlerden misiniz...
Nasıl bir düşünce yapısı tanımlıyor, lütfen dönün ve bir kez daha okuyun şu şarkı sözlerini...
Haftaya daha çok örnek vereceğim ve tartışacağız...
Bana lütfen fikirlerinizi yazınız...

Bedirhan da bebekti Nurcan Hanım da anne

İki gün önce Nurcan Karakaya ve 11 aylık Berdirhan’ın birinci ölüm yılıydı.
Kim onlar?
Anımsamazsınız elbette.
Kimse onlar için anmalar düzenlemiyor.
Kitapevleri kapılarını ardına kadar açıp buyur etmiyor.
Suç ve suçluları hakkında tartışmalar açmıyor.
“Aman efendim, küçük çocuğu vaaar... dı” demiyor...
Aynı kaynak, aynı el...
Nurcan Hanım belli ki mutlu bir evliliği vardı. O zaman izlemiştim fotoğrafı. Yoksa o kadar yolu küçücük bebesiyle cesaret edip gider miydi taa Hakkari Yüksekova’ya.
Babası Astsubay Serkan Karakaya oğulcuğunu özlemiştir diye üsse ziyarete götürmüştü küçük Bedirhan’ı. En son çekilen birlikte fotoğrafları vardı, yayımlanmıştı o zaman. İçim yanmıştı baktığımda.
Baba Karakaya, eşiyle doyamadığı oğlunun arkasından bindikleri arabayı gözden kayboluncaya kadar üslerinin bulunduğu tepeden izliyormuş... Daha gözden kaybolmaya fırsat kalmadan, işte o aynı kaynaktan beslenen ayrılıkçı terör Memetçiğimin gözlerinin önünde gökyüzüne uçuruverdi onları.
Gidin şimdi o ifade özgürlüğünü o babaya anlatın.
Masumiyete ve mağduriyeti, garibanlığı, saz çalgıcılığını o Memetçiğime anlatın.
Canan Kaftancıoğlu’nun kulağından hiç gitmiyormuş. Figen Üstündağ’ı almaya geldiklerinde “durun bir dakika hazırlanayım...” demiş.
Serkan komutanımın gözünün önünden gitmeyen nedir diye keşke Canan Hanım bir de ona sorsa...

Namazı hangi camide kılalım

Kılıçdaroğlu, AKP’nin Suriye politikasını eleştiriyor: “Tayyip Erdoğan Şam’da El Ezher’de namaz kılacağız dedi, ama...”
Gerçekten o iş biraz zor...
Değil Erdoğan, bozulanların yapıcısı Doğu Perinçek bile başaramazdı. :) :)
Yani Şam’la El Ezher arasında epeyce mesafe var.
Biri Şam’da biri Kahire’de... :)
En iyisi gelin yine Vatan Partisi’nin önerdiğinde birleşelim.
Namazı Beşar Esat’la hep birlikte Sultanahmet’te kılalım.
Hatta bir an önce.
Bayram namazı bile olabilir.

Atatürk gibi olmanın ipuçları

“Neden Atatürk” sorusunun birden çok yanıtı olabilir.
Emperyalizme karşı tutum en önemli ayırt edici özelliklerinden biri. Örneğin Enver Paşa’larla arasında Alman emperyalizmine karşı tutum konusunda önemli bir fark vardır. Panislamist ve Panturanist politikalar ancak Alman emperyalistlerinin kanatları altında uygulanabilirdi, oysa Mustafa Kemal Paşa’nın bu konuda kararlı ve inatçı bir direnişi vardı.
Daha genç bir subayken neredeyse Padişah’a bile karşı çıkarak yanında Alman subayları varken görüşmeye girmemekte ısrar eder.
O gün Padişah’ın yanından çıktığında Balkan Muharebesi kumandanları salonun bir köşesinde konuşmaktadırlar. Bir kumandan söyle demektedir:
-Efendim, bu Türk erlerinden hayır yoktur, bunlar hayvan sürüsüdür; yalnız kaçmayı bilirler. Allah muhafaza etsin, böyle bir sürüye kimseyi kumandan etmesin.
Mustafa Kemal Paşa kendi vaziyetimi unuttum, diye anlatır sonradan bu sahneyi ve kumandana söylediklerini aktarır:
-Paşam, biz de askeriz, biz de bu orduyu kumanda etmiş adamız. Türk eri kaçmaz; kaçmak nedir bilmez. Eğer Türk erinin kaçtığını görmüşseniz, derhal kabul etmelidir ki, onun başında bulunan en büyük kumandan kaçmıştır. Eğer siz kaçtığınızın alçaklığını Türk erlerine yüklemek istiyorsanız, insafsızlık ediyorsunuz.
Bir başka özellik de işte bu yürek!
Başarıya ulaşmanın yolu işte bu rotadır.