Turova Hazinesi

İlk kullanılan adıyla TUROVA Kazıları hakkında ilk bildiri Carl M. Blegen tarafından yapılır. Birinci Türk Tarih Kongresi’nde olduğu gibi, 1937’de II. de Atatürk’ün huzurunda yapılır. Kısaca şu açılış konuşmalarının ardından kazı bilgileri sunulur:

Türk Tarih Kurumu Başkanı Hasan Cemil Çambel: “ATATÜRK, Sayın Dinleyiciler: Bugün II. Türk Tarih Kongresi’ni açıyoruz… Burada, her şeyden önce yüksek huzurlarıyla kongremize şeref vermek lütfunda bulunan ve Türk Tarih Kurumunu tesis ettikleri günden beri ilmi direktif ve irşatlarıyla tarih araştırmalarına yeni bir veçhe veren hami reisimiz Atatürk’e sonsuz saygı sonsuz sevgi ve saygılarımı arz etmekle bahtiyarım.”

Konuşmacılardan Türk Dil Kurumu Genel Sekreteri İbrahim Necmi Dilmen şöyle başlar: “Ulu Önder, Sayın Başkan, Bayanlar Baylar; Tarih çalışmaları Türklüğün Asya’da ilk Neolitik (Cilalı Taş Devri) ve Maden Medeniyetini bütün dünyadan önce yarattığını, bu medeniyetlerin birçok göçlerle Ana Türk yurdundan yeryüzüne dağıldığını göstermektedir. Dil araştırmaları da Dünya kültür dilinin Ana Türk Yurdundan aynı merkezden çıkarak her yere yayıldığını, Hint-Avrupa dilleriyle semitik dillerin ana kaynağı ilkel (ilksel) Türk Dili olduğunu meydana koymaktadır» … «Tarih ve Dil kurumlarını yalnız himaye ile kalmayıp hepimize yol gösteren ulu önderi sonsuz şükran ve saygılarla selamlar, yüksek kongreye yüksek başarılar dilerim.”

Prof. Muzaffer Göker (DTCF ve İstanbul Üniv. Edebiyat Fak. adına) ise Atatürk, Bayanlar Baylar “… Ankara DTCF’nin temel taşlarının Türk Tarih Tezi ve Türk Güneş Dil Teorisi olduğunu bilhassa kaydetmek isterim. Bu itibarla inkılapçı tarih ve Türkoloji alimlerinin bu fakülteden çıkabileceğini emniyetle söylemek cesaretini gösteriyorsam beni mazur görmenizi rica ederim.” sözleriyle açılış yapar.

HOMER VE TUROVA DESTANI

İzmirli Homer’in MÖ 7. yy’da yazdığı “İlyada” ise Çanakkale’nin Biga yarımadasında (turoas) kurulmuş bir şehir olan Turova önlerindeki savaşın ve “Odysseia” ise bu olayda yer alan bir Aka komutanının savaştan sonra Sparta’ya dönüş serüveninin öyküsüdür. MÖ 1184 yılında yer aldığı kabul edilen bu savaştan 400 yıl sonra bir Anadolu yerlisi olan İzmirli ozan Homer’in MÖ 700’lerde rivayetlere dayanan bir kurguyla yazdığı manzum destanı İlyada sayesinde Türk ve dünya edebiyat tarihine mal olan eserleridir. O zamandan bu yana Homer’in eserleri Norveçli edebiyatçı Henrik İbsen’in Per Gynt adlı eserine varıncaya kadar pek çok yazara ilham olmuştur. Turova’dan; Bodrumlu gezgin Heredot’un Tarih ve Amasyalı Strabon’un Coğrafya adlı eserlerinde de bahsedilir. Homer’in bu eseri Turova savaşının tarihi gerçeklerini yansıtmaz, tanrıçalar arasındaki güzellik yarışması ve kız kaçırma efsaneleriyle bezenmiş olarak anlatılır. Turova “Destanı adını taşıdığı halde” Turova “savaşının ancak kısa bir bölümüne” değinir (Erhat,2007:154). Olay, Sparta kralı Menelos’un, ordular komutanı olan abisi Miken Kralı Agamemnon’un en iyi savaşçısı Aşil’in ona boyun eğerek sevdiği kız Briseis’i teslim etmek zorunda kalması nedeniyle öfkelenip savaştan çekilmesiyle başlar. Bunun üzerine Agamemnon savaşması için Aşil’i bir türlü razı edemeyince Aşil’in çocukluk arkadaşı Patroklos, hem arkadaşının ününe gölge düşürmemek, hem de zor durumda kalan Aka’lara yardım etmek için Aşil’in kıyafetini giyerek savaşta pek çok Turovalı yiğidi öldürür. Tanrı Apollon ise onun yaptığı bu kıyıma son vermek için Turova Prensi Hektor’la çarpışmasını ve onun tarafından öldürülmesini sağlar (2007:239). Bunun üzerine Aşil savaşa girerek teke tek Hektor’la dövüşüp, onu öldürür ve Turova surlarının etrafında 7 kez sürükler. Kral Priamos oğlunun ölüsünü geri alır, ağıtlar yakılır ve 9 gün Hektor’un ateş yığını için odun taşınır. Onuncu gün yapılan cenaze töreniyle savaş son bulur. Ancak Aka savaşçılarından Odysseus’un fikriyle, içinde askerlerin olduğu ahşap bir at surların önünde bırakılarak çekilir. Aslında o zamanlar ahşap siperlerin içine saklanarak surlarda gedik açmak savaş oyunudur. Derken Turovalı Prens Paris Aşil’i sol topuğundan okla vurarak öldürür. Çünkü, ölümlü bir babadan ve Tanrıça Tetis’ten olma Aşil’i annesi tılsımlı suya sokarken sol topuğundan tutmuştur oğlunu. On yıl süren bu kuşatma Turova’nın yenilgisiyle sona ermiştir İzmirli Homer’e göre.

TUROVA HAZİNESİ

Annesiyle babası İngiltere’den göçüp 1815’te İzmir’de, tüccar abisinin iş ortağı ve uzaktan akrabası ile evlenen fakir İngiliz soyluları Calvert ve Lander ailesi Malta’ya taşınırlar. Onların en küçük oğlu Frank Calvert o sırada (1828-1908) bir İngiliz deniz üssü olan Malta’da bu Levanten aile’nin oğlu olarak dünyaya gelir. Homer’in eserlerine büyük ilgi duyar ve bu eserin tarihi gerçekleri yansıttığına inanır. Arkeolojiye de ilgi duyan Frank, 16 yaşında abisi Frederich Calvert’ın, içinde Hisarlık Tepesi de bulunan Akça Köy’de mevkiinde satın aldığı 8 km. karelik araziye yerleşir. Türkçe adı Bataklık Çiftliği olan Turoas bölgesindeki bu yerin adını Turova anlamına gelen İngilizcesi olan Thymbra olarak değiştirir. Abisi Kırım Savaşıyla meşgulken, Frank ona İngiliz Konsolosu olarak vekalet eder, ardından abisi James’in yerine ABD konsolosu olarak görev yaparken önce Pınarbaşı mevkiini kazar.  Ardından oraya gelen Alaman asıllı Heinrich ABD vatandaşı Schiliemann da konusu kuzeybatı Türkiye’de geçen ve Ege Denizinin karşı kıyısında, Mora adasındaki Aka kent devletlerinin saldırısına uğrayan bu yerleşimin Çanakkale boğazındaki (Helles Pontus) Biga yarımadası kıyılarında olduğunu düşünür ama tam olarak yerini bilmez. Tek çözüm Homer’in Turova Destanı adlı eserinde anlattığı doğa özellikleri olan yeri bulmaktadır. Frank Calvert bu yerin çiftlik içindeki Pınarbaşı mevkii olduğunu sanarak orayı kazar ama pek bir buluntu elde edemez. O sırada Alman asıllı Rus ve Amerikan vatandaşı Heinrich Schiliemann çiftliğe gelir ve başka bir yerleşim olan Pınarbaşını kazmak ister. Oysa 1822 yılında İskoç jeolog ve “İskoçyalı” gazetesinin kurucusu Charles Mclaren (1782-1866) Turova’nın tam olarak yerini “Turova Topoğrafyası Tezi” (Dissertation on the Topography of the Plain of Troy) adlı bilimsel çalışmasında belirtmiştir. Frank’ın işaretiyle arkeolog olmadığı halde Schiliemann bir define avcısı olarak Hisarlık Tepesinde bugün “Schiliemann Yarığı” olarak bilinen yeri özensizce ve pek çok eseri de harap edecek şekilde kazmış, Frank da buna seyirci kalmıştır.  O sırada ikinci eşi Sofia Atina’da ailesinin yanında; buluntular ise savaştan 1000 sene önceye aittir. (Bkz. Troya Hazineleri Asırlık Hasret Belgeseli https://www.youtube.com /watch?v=K1XbUOBbYuY). Osmanlı Devleti Atina’da Schiliemann’ı mahkemeye verir, tam kazanacakken bir Alman hakim tayin edilerek hazinenin Berlin’e götürülmesine karar verilir.