Üretim devrimi programı-1

“Fiyat Devrimi” ile sistemi sarsılmaya başlayan Osmanlı İmparatorluğu 14. yüzyıldan itibaren dünyanın en büyük ekonomik ve askeri güçlerinden biri olarak 20. yüzyılın sonunda parçalanarak tarih sahnesinden çekilir. Osmanlı İmparatorluğunu gerileten bu süreç aynı zamanda yeni dinamiklerin ortaya çıktığı bir dönemdir. Kapitalizmin doğduğu Batı Avrupa kendi ülke iç pazarlarına hâkim olduktan sonra, 19. yüzyılın başlarından itibaren dünyanın kapitalizm aşamasına ulaşamamış ve sermaye birikimini tamamlayamamış ülkelerine doğru yayılmaya başlar. Bu yayılmanın en önemli alanlarından biri Osmanlı İmparatorluğunun kapladığı alandır. O dönemin hegemon emperyalisti üzerinde güneş batmayan Büyük Britanya İmparatorluğu bu yayılma sürecinde girdiği paylaşım savaşı olan 1. Dünya Savaşından ancak ABD’ne ciddi olarak borçlanarak muzaffer olur. Büyük Britanya galiptir. Ancak yeni gelişen ve 1. Dünya Savaşına katılmayıp kenardan onu seyreden Amerika Birleşik Devletleri aslında görünmeyen savaş galibidir. Büyük Britanya, ekonomik liderlik göstergesi olan parasının halen dünya rezerv para birimi olarak kabul görse de, aslında liderlik tahtı ciddi biçimde sarsılmıştır. 2. Dünya Savaşı bitmeden, 1944 yılında Amerika Birleşik Devletleri, artık dünya liderliğini almaya hazır, taze ve yeni kuvvet olarak meydana çıkmıştır.

***

ABD'nin Bretton Woods kasabasında 1944 yılında toplanan dünya kapitalist-emperyalist ülkeleri liderlik koltuğundan Büyük Britanya İmparatorluğunu indirerek, yerine Amerika Birleşik Devletleri'ni oturturlar. Rezerv para, 1 ons altın, 35 dolar eşitliği ile Amerikan dolarının olmuştur.

Bu arada yıkılan Osmanlı İmparatorluğunun yerine 1920 yılında gerçekleşen Türk Devrimi ile Mustafa Kemal ve arkadaşlarının liderliğinde Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Kurulan cumhuriyet 1929 dünya ekonomik krizine kadar, Osmanlı’dan devraldığı ve 1923 İzmir İktisat Kongresi kararları doğrultusunda ekonomik programını sürdürür. Bu ekonomik programda Lozan Antlaşmasının 1929 yılına kadar gelen gümrük kısıtlamalarının yürürlükte olmasının da etkisi vardır. Şimendifer politikası bu döneme damgasını vuran ekonomik faaliyettir.

***

Dünyayı etkisi altına alan büyük ekonomik buhran Türkiye’yi de etkisi altına alır. Bu etkilerden kurtulmak ve kalkınma atağını başlatmak için 1930 yılından itibaren, 1937 yılında anayasaya da giren Altı Ok’un içindeki ekonomik program olan “Devletçilik” uygulanmaya başlanır.

Sovyetler Birliği’nin desteği ve katkıları ile 1932 yılından itibaren 2 dönem 5’er yıllık “Sanayileşme Programları” uygulanır. Bu dönemde Türkiye tüm gelişmiş kapitalist-emperyalist sistem içindeki ülkeler, işsizlik ve ekonomik kriz içinde çalkalanırken, Sovyetler Birliği ile birlikte büyük bir kalkınma seferberliği içinde bulunmaktadır.

2. Dünya Savaşı sonrası tekrar kuvvetlenen emperyalist sistem, bu kez Türkiye’yi de kendi kontrolüne alır.

***

Türkiye Cumhuriyeti, içinde yaşadığımız yıllara kadar tüm olumsuzluklarını ve yıkımını yaşayacağı emperyalist sistem içine zincirlenmiştir. 1946 yılında IMF üyeliği. Arkasından 1952 yılında NATO’ya üyelik, emperyalist sistem içine zincirlenmenin köşe taşlarıdır.

Türkiye artık emperyalist sisteme göre yönetilmekte ve ekonomisi o sistemin ihtiyaçlarına göre şekillenmektedir.  Örneğin Demokrat Parti iktidarı yıllarında, Türkiye Avrupa’nın tahıl ambarı durumuna getirilmiştir. Çünkü 2. Dünya Savaşında büyük yıkıma uğrayan Avrupa, sanayisini tekrar inşa etmek durumundadır. Bize verilen görev ise bu büyük yeniden inşa döneminde Avrupa’nın ihtiyacı olan gıda maddelerini sağlamaktır.

***

27 Mayıs 1960 İhtilali, 2. Dünya Savaşı sonrası başlayan bu sürece karşı koyuştur. İhtilalden 4 ay sonra kurulan Devlet Planlama Teşkilatı ile Türkiye kendi ihtiyaçlarına yönelik sanayi alt yapısını kurmak üzere, halen 11.'sini yaşamakta olduğumuz 5’er yıllık Kalkınma Planları çerçevesinde ekonomisini yönetmeye başlamıştır. Maalesef 1967 yılında, tam 2.'nci 5 Yıllık Kalkınma Planı devreye alındığında, daha sonra Türkiye’nin başına getirilecek Turgut Özal, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı olarak atanmıştır. Planlamanın içindeki uzmanların anlattıkları gibi 1967 yılı Devlet Planlama Teşkilatının dönüm noktası, fonksiyonsuzlaştırma operasyonunun başlangıç noktası olmuştur. Tekrar emperyalist sistemle bütünleşme güçlenmiştir. 1971 yılı 12 Mart Amerikancı darbesi bu süreci hızlandırmıştır. 1970’li yıllar dünyada büyük petrol krizi yılları olarak yaşanırken, Türkiye içinde ise Amerikan gladyosunun, özellikle Türk gençliği üzerinde geliştirdiği kışkırtmalar ve ekonomik olarak girdabın içine çekilme yılları olmuştur. 

***

Hepimizin bildiği gibi, ülkemiz ABD’den tepemize indirilmeye başlanan “Türk görünümlü” Amerikalıların ilki olan Turgut Özal’ın aldırdığı 24 Ocak kararları ile Türkiye’nin parçalanması ve ekonomik olarak çökmesi sürecine sokulmuştur.

24 Ocak 1980 tarihinde alınan kararlar, Atlantik sisteminin ihtiyaçlarına yönelik olarak Türkiye’nin milli piyasalarının tamamen emperyalist sistemin kullanımına açılması operasyonudur. Kenan Evren tarafından da itiraf edildiği gibi 12 Eylül Amerikancı darbesi, ekonominin tamamen Atlantik sistemine teslim edilebilmesinin mümkün olması amacına yönelik yapılmıştı. Kenan Evren bununla ilgili olarak 7 Ocak 1991 tarihli Milliyet gazetesinde yer alan sözlerinde "Eğer 24 Ocak kararları denen kararların arkasından 12 Eylül dönemi gelmemiş olsaydı, o tedbirlerin fiyaskoyla sonuçlanacağından hiç şüphem yoktu. Böyle sıkı bir askerî rejim sayesinde o tedbirler meyvesini vermiştir.” demiştir.

Bu dönem, Türkiye’nin bağımsızlığını kazandığı Kurtuluş Savaşı sonrası dönemde oluşturduğu tüm ekonomik varlığının tarumar edildiği dönemdir.

***

1980’li yılların başında başlayan emperyalist sisteme tam bütünleşme süreci 1990’lı yıllarda milli devletin direnmesi sonucunda dağılmaya başladı. 2000’li yılların başında Amerikan emperyalizmi bu direnmeyi boğmak ve Batı Asya’daki diğer askeri hedeflerini gerçekleştirmek amacı ile Rahmetli Bülent Ecevit’in başbakan olarak yer aldığı koalisyon hükümeti döneminde yeni bir operasyon başlattı. Önce Turgut Özal’ın, bu kez sol versiyonu olan Kemal Derviş Türkiye’ye gönderildi. 19 Şubat 2001 tarihinde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Başbakan Bülent Ecevit’e “anayasa kitabı fırlatma” provokasyonunun ardından ekonomi zorla 2 Mart 2001 tarihinde Ekonomi Bakanı olarak atanan Kemal Derviş’e teslim edildi.

***

Başlatılan operasyon; Ak Parti'nin 2 Kasım 2002 tarihinde, o dönem Recep Tayyip Erdoğan tarafından sıkça tekrarlanan “Türkiye’nin Orta Doğu’da bir görevi var. Biz Büyük Orta Doğu Projesi’nin eş başkanlarından biriyiz. Bu görevi yapıyoruz” şeklinde özetlenecek söylemi yerine getirmek için, 1980 yılında başlatılan Türkiye milli piyasasının yıkımı operasyonuna kaldığı yerden devam ettirme işlemidir. Bugün o uğursuz görevine kaldığı yerden devam etmesi için 6’lı masa içinde, kurdurulan DEVA partisi Genel Başkanı olarak atanan Ali Babacan, Ak Parti’nin iktidar yıllarında 13 yıl, neredeyse aralıksız ekonomiden sorumlu Başbakan yardımcılığı ve bakanlık yapmıştır.

Bu dönemde Türkiye şuursuz olarak borçlandırılmış, neredeyse tüm kamu varlığı KİT’ler onun ekonomiden sorumlu olduğu dönemde talan denilebilecek şekilde elden çıkarılmıştır.

***

Ak Parti iktidarı öncesinde Kemal Derviş yasaları olarak bilinen 15 adet yasa ile Türkiye; şeker pancarı ekiminden Tekel ve Türk Telekom’un özelleştirilmesi ve Merkez Bankası'nın sözde bağımsızlığına kadar birçok düzenleme ile bugün içinden ancak bir devrimle çıkılabilecek ekonomik koşulların yaratılmasına neden olmuştur.

2014 yılı ile birlikte Türkiye’deki direniş, emperyalizme karşı rüzgârın kuvvetle ters esmesine neden olmaya başlamıştı. 2014 yılında Silivri duvarları yıkılmış, Türk ordusu ve Vatan Partisi özgürlüğüne kavuşmuştu. Terse esen rüzgâr, siyasi alanda olduğu gibi ekonomik alanda da milli gelişmelerin başlamasına neden oldu. Devam edeceğiz...