Zamanımızın bir kahramanı

Bende bir terslik var. Bu tersliğin insanlara, olaylara ve durumlara aşırı sosyalist bir perspektiften bakmakla ilgili olduğunu sanıyorum. Mesela geçen gün İmamoğlu’nun bir sözü kulağıma ilişti ve sahneye çıktığı andan itibaren kendisinden korktuğumu fark ettim.
Şöyle diyor: “Tam bağımsızlığın anlamı milletimize unutturuldu. Bunu tekrar hatırlatacağız” (FoxTv, 07.05.19). Adam sanki doğrudan bana hitap ediyor. Şöyle de diyebilirdi: “Tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye’yi kuracağız.” Sempati duymam gerekmez mi? Peki bu korku nereden geliyor?
Geriye doğru bakarak düşündüm. İlk kez İmamoğlu Eyüp Camisi’nde gizlice namaz kılarken gazetecilere poz verdiğinde korku benzeri bir duyguya kapıldığımı hatırladım. İstanbul mitinginden hemen önce başı takkeli sahici bir imamın kürsüye çıkarak dua etmesiyle dehşete düştüm. Böylesine cesur bir hareketi Reis bile yapamadı. İmam dualar okuyor, kitleler Çav Bella diye şarkı söylüyor. Korku filmi gibi... Şimdi merakla bekliyorum, İmamoğlu ne zaman parmaklarıyla Bozkurt işareti yapacak?
Lermontov’un Zamanımızın Bir Kahramanı romanındaki Peçorin karakteri gibi birisi. Gerçi Peçorin nihilist idi, fakat onda da görüntüyle gerçek arasındaki bağlantı sorunluydu. Pinokyo gibi her yere gidiyor, herkesin şarkısını söylüyor. Sürekli uzayan burnunu kısaltan bir marangoz Geppetto yok. Siyaset âleminde bu görev tek başına İlker Yücel’e düşüyor. Yasin-i Şerif, İzmir Marşı, Çav Bella, Mehteran, Abdullah Gül, Mustafa Kemal, Selahattin Demirtaş hepsi aynı torbada. Atatürkçülerin, PKK/HDP’nin, FETÖ’nün, solcu gibi duran liberallerin, herkesin umudu. Zamanımızın bir kahramanı!
Politikacıların her şeyi ve herkesi kucaklama tutumu Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte başladı. Kaygılanmayın, tarih anlatarak, ağır ve ağdalı teorik analizler yaparak zihninizi yoracak değilim. Fakat gerçekten de farklı bir politikacı tipiyle karşı karşıyayız. Özal’ı düşünün mesela. Ellerini zar zor başının üzerinde kenetleyerek dört eğilimi birleştirmişti. Sayın Reis de sahneye çıktığında solcu gibi duran liberaller dahil herkesi birleştirdi. Ukrayna halkı bir komedyeni seçti. Çünkü adam herkesi kucaklıyordu.
İnsanlar program, ilke, ideoloji gibi şeylere bakmadan kendilerine sempatik görünen, herkese sarılan, her tarafa selam veren kişileri tercih ediyorlar. Ancak uygun kişilikler bu rolü oynayabilirler; büyük yetenek gerekir. Mesela sekiz köşeli kasketiyle komik olmasına ve kitleler tarafından “büyük kurtarıcı” olarak benimsenmesine rağmen abus (çatık) çehreli ve aksi biri olan Muharrem İnce maalesef bu role uygun değildi. Aslında Cem Yılmaz ya da Müjdat Gezen bu rolü çok daha iyi oynayabilirler. Özellikle Cem Yılmaz bence mükemmel bir cumhurbaşkanı olabilir. İç cepheyi kurmak için Taksim Meydanı’nda Enternasyonal Marşı’nı, ardından Çırpınırdı Karadeniz türküsünü söylese ve nihayet Süleymaniye Camisi’nin minaresine tırmanıp Ezan okusa bile ona güvenirim. O bir pinokyo değil çünkü, halkın komik şövalyesi!
İyice dağıtmadan esas konuya gelecek olursak, bence CHP yönetimi boykot kararı almayıp oyun kurucunun dayattığı kuralları kabul etmekle hata yaptı. Sahici bir kitle partisi boykot kararı alır ve iktidarı erken seçime zorlardı. Korktular herhalde. Haziran seçimlerinde aynı sonucu alabilmeleri zor görünüyor. AKP’nin İstanbul’u vermemek için yapmayacağı şey yoktur. Belki de şu kısa süre içinde İstanbul Belediyesi’nin yolsuzluklarıyla ilgili bütün delilleri karartmaya, yeni yasalar çıkararak belediyeleri denetim altına almaya karar verdiler. Kaybettikleri belediyeleri içi boş birer kabuk olarak teslim edecekler.
İstanbul Belediyesi’nin bütün yolsuzluklarını, senede iki katrilyon para aktarılan vakıfların içyüzünü, yılda sekiz katrilyon zarar açıklayan belediye şirketlerinin gerçek işlevini, belediye meclisi üyelerinin ve ailelerinin Hac ve Umre ziyaretlerinin belediye kaynaklarından nasıl finanse edildiğini delilleriyle birlikte halka açıklamak CHP’nin görevidir. Adaletin tecellisi için mevcut yargı sistemini zorlamak gerekir. Bir yerlerde gerçek Cumhuriyet savcıları ve yargıçları vardır mutlaka. Kırk dokuz baronun YSK kararına karşı yaptığı ortak açıklama umut vericidir.
AKP’nin İstanbul’dan başlayan çözülmesi hızlanarak devam edecektir. Ara duraklar olabilir, büyük karışıklıklar yaşanabilir fakat neticede planlı ekonomi, toplumsal kalkınma, laik ve bilimsel eğitim diyen, dış politikada mantıklı ve ilkeli bir bağımsızlık siyaseti izleyen, parlamenter sistemi geri getiren bir kurucu irade oluşacaktır. Aksi durumda olacakları düşünmek bile istemiyorum. Bu yüzden pinokyoların ötesine bakmak, gerçek sorunları görmek ve ağır bedeller ödemeye hazır olmak gerekir. Düz ve kestirme yol yoktur. Her şey çok güzel olmayacak, çok zor olacak. Bizi kurtaracak olan kendi kollarımızdır. Mecburen ağır bedeller ödeyerek uçurumlu yokuşları tırmanacağız.