Mehmet Yuva

yuvacenudi@gmail.com

Son Yazıları

Kirli işler mûbahtır

Küba, birçok Amerika ülkesi gibi İspanya Krallığı hükümdarlığındaydı. Bu hükümdarlık Küba’da 400 sene (1498-1898) sürdü. ABD Başkanı James Monroe 2 Aralık 1823’te Kongre’de yaptığı konuşmasında, “Avrupa sömürgeciliği Amerika kıtasında kabul edilemez. Yeni Dünya (Amerika) ile Eski Dünya (Avrupa) arasında kesin hatlarla ayrılmış etki alanları olmalı. Avrupa ve herhangi bir yabancı devletin Amerika kıtasında olmaları ABD milli güvenliğini tehdit eder ve bu adım ABD’nin çıkarlarına karşı atılmış düşmanca bir adım olarak telakki edilir.” demişti.

1850’de Monroe Doktrini adını alan bu siyasetin farklı mesajları vardı; başta İspanya olmak üzere Amerika kıtasındaki Avrupa devletlerinin hükümdarlıklarını sonlandırması, yerli ve milli bağımsızlık taleplerine saygı duyması, yabancı devletlere karşı mücadeleyi teşvik etmesi ve “isyandan korkmayın arkanızda ABD var” duygusunu yaygınlaştırmasıdır. ABD, tüm Amerika kıtasını ön ve arka bahçesi olarak görüyor ve bu kıtadaki Avrupa’yı ihya eden devasa zenginlik iştahını kabartıyordu. Tüm kıta ABD’nin olmalıydı.

Yazının Devamı

İsrail düşmanlığı Türk düşmanlığı mıdır?

Sayın Kayahan Uygur, internet haber sitesi OdaTV’de yazardır. 9 Kasım 2025’te yayınlanan ve devenin fizyolojisi misali birçok yeri eğri olan “Dünyanın konuştuğu komplo teorisi: ‘Hazar Türk Yahudi Mafyası’” yazısından şimdilik konumuzu ilgilendireni iktibas edelim. Sayın Uygur şöyle demektedir: “Dünyada bazı grupların iflah olmaz Türk düşmanlığı bir türlü bitmek bilmez… Arap ırkçılarının, faşist sol ve sağ popülist akımlarının ve siyasal İslamcıların Türklere yönelik nefretleri politik konularda adeta bir pusuladır. Bu nefret söylemlerinden biri de ‘Hazar Türk Yahudi Mafyası’ komplo teorisidir…

“Komplo teoricileri Doğu Avrupa Yahudilerinin hepsini Türk sayarak bugünkü İsrail toplumunun İbrani olmadığını, yani mevcut İsrail toplumundan bireylerin o topraklara yabancı olduklarını ve çekip gitmeleri gerektiğini söylemektedir. ‘Nehirden denize özgür Filistin’ sloganı da İsrail’in ortadan kaldırılmasından, tüm Yahudilerin öldürülmesinden başka bir anlama gelmiyor. Ancak unutmamalıyız ki Yahudileri hedef alanlar onları Türk var sayarak bu düşmanlığı yapmaktalar. Başka bir deyişle bugün her kim İsrail karşıtı antisemitizm yapıyorsa aslında içindeki Türk nefretini ortaya koymaktadır.”

Yazının Devamı

Davutoğlu sahnede Netanyahu Suriye’de

Esad’ın 2005’te PKK’ya karşı Türkiye ve Suriye birlikte askeri operasyon yapalım önerisine karşı Davutoğlu’nun Kuzey Irak’ta yaptığı “Esad, ‘Birlikte Kuzey Irak’a girelim, bitirelim bu işi’ dedi; ben şiddetle karşı çıktım” açıklamasını nereye koyacaksınız? Gerekçesini de şöyle tarif etmiş; Böyle bir adım Türkiye’de Türk–Kürt çatışmasını tetiklerdi. Türkiye’ye yakın tüm bölgelerde -Batı Trakya hariç- en bağlı ve en yakın topluluğun Suriye Kürtleri olduğunu vurgulayan Davutoğlu, “Şehirleri ikiye bölünmüş; yarısı orada, yarısı burada. Böyle bir müdahale o dönem büyük yaralar açardı” demiş. “Şehirler ikiye bölünmüş; Yarısı orada yarısı burada. Büyük yaralar açar, Türk-Kürt çatışmasını körüklermiş” vay anasını! “Şeytan da bir melek idi” diyesi geliyor insanın.

Peki, Alevilerin yarısı orada yarısı burada, Arapların yarısı orada yarısı burada, Süryanilerin yarısı orada yarısı burada, Ermenilerin yarısı orada yarısı burada, Türkmenlerin yarısı orada yarısı burada, Sünnilerin yarısı orada yarısı burada, Rum Ortodoksların, Çerkezlerin yarısı orada yarısı burada. Biz Suriye ile zaten elmanın iki yarısı gibiyiz. Aynı şeyi Irak için de söyleyebiliriz. Tüm bunlar Davutoğlu’nun umurunda olmamış; Bushlarla, Hillary Clintonlarla, Obamalarla, Bidenlerle, Trumplarla önce Irak ardından Suriye’ye birlikte askeri operasyonlar çekmişiz. Türk-Arap, Sünni-Alevi çatışmalarından, açacağı yaralardan mustarip olmamış ama Türk-Kürt çatışmasından çok kaygılanmış.

Yazının Devamı

Sarayı kuşatan gecekondular

Mezze-86, Şam’ın en şaşalı ve zengin, her iki tarafında lüks kafeler, restoranlar, büyükelçiler, konsolosluklar, Şam Üniversitesi Edebiyat ve Beşeri İlimler Fakültesi, Üniversite Hastanesi ve üç özel hastane, yabancılar için Arapça dil öğretim enstitüsünün yer aldığı Mezze Otostrat’a (İngilizce Oto Straight kelimesinin Arapça telaffuzu ve düz yol manasındadır) komşudur. Milyonlarca dolarlık villaların, şaşalı AVM’lerin, VIP yaşlılar bakım evlerinin, büyükelçi konutlarının, Genel Muhaberat’a bağlı Siyasi ve Yabancılar İstihbarat Şubesi binası, Suriye ve Arap Yazarlar Birliği, Enformasyon Bakanlığı ve birçok önemli devlet kurumuna ev sahipliği yapan Mezze Otostart, Mezze El-Şarkiye (Doğu Mezze) ve Mezze el-Ğarbiye (Batı Mezze)’ye komşudur.

“Gecekondu” Mezze-86 Kasyun Dağı’nın eteklerinde en yüksek birçok tepe üzerinde yer alır. 500 bin ile 1 milyon arasında nüfus barındırır. Mezze Askeri Üssü’ne yakındır. Bu üs yakın gelecekte bir ABD daimi üssüne dönüşebilir. Zira Şam’dan Beyrut’a giden yolun başını da tutan bir özelliğe sahiptir. Mezze-86 “Gecekondu Semtin” üstünde de Devlet Başkanlığı Sarayı (Halk Sarayı) bulunur. Şam vilayetinin fakir ve ekseriyeti emekli asker, polis, istihbarat mensubu, öğretmen, emekçi ve küçük esnaf Alevi nüfusun önemli bir kesimi burada Mezze-86’da sefilleri yaşar. Az miktarda aynı meslek gruplarından gelen Kürt ve Arap Sünni nüfus da burada ikamet eder. Sarayın doğusunda Mezze-86 gecekondu devasa mahallesi varken sarayın hemen 200 metre batısında dağın yamaç ve vadilerinde çoğunluğu Kürtler ve Bedevilerden oluşan “Barada Gecekondu Mahallesi” bulunur.

Yazının Devamı

Göçebe medeniyet kuramaz ancak onu sağar

Tarih cahili olmak, hele ki yöneticilerin olması başa büyük beladır. Diğer başbela ise tarihi siyaset, ticaret, sömürge ve dini çıkarlara kurban edenlerdir. Avrupalılar, tarihi Yunan ve Roma’yı çıkış noktası alarak, arabayı atların önüne bağlar. Zira henüz Yunan ve Roma yok iken binlerce yıldır var olmuş medeniyetleri, devletleri ve eserlerini yok saydılar veya onlardan soyut varlıklar olarak bahsettiler. Yunan ve Roma’nın tüm eserleri, şehirleri, tarımı, sanayisi, devlet örgütlenmesi, asayiş kuralları, felsefe ve en önemlisi bu medeniyetlerin lisanı ve alfabesinin onlardan önce var olmuş kadim uygarlıklara ait olduklarını cahil tarihçiler bilemedi ama bilen habis tarihçiler bu hakikati her daim gizlediler. Büyük Tufan sonrasında herkes Nuh’un zürriyetinden geldiyse ve Tufan’dan sonra tüm peygamberlerin soyu Hz. Nuh’a isnat ediliyorsa, bu nesep neden sadece Sami’ye bağlanır.

Hz. Nuh’un soyundan olmayan Hint-Avrupalı ırk, o vakit buralı değil sonradan paraşütle indirilmiş olmalı? Peki, neden diller Sami ve Sami olmayan olarak taksim edilir? Babası Nuh İngilizce, annesi Almanca, kardeşleri Moğolca, karıları Fransızca mı konuştu? Hepsi aynı baba ve annenin dilini öğrenmedi mi? O vakit neden Nuh-i lisanı değil de Sami veya Hint-Avrupalı Ari dili? Bu safsata ve yalanların devam etmesine üniversitelerimiz, hocalarımız neden izin verir? Çünkü donanımlı değiller. Çünkü Batı’dan ithal edileni sorgulama yetiğine sahip değiller. Çünkü kolaycılık, kopyacılık, intihalcilik yorulmayı gerektirmez. Çünkü diploma pazarlarının olduğu ülkelerde karar mercileri vicdanlı, kaliteli bilim adamlarından teşekkül olmaz.

Yazının Devamı

Fidan ve Şara Washington’da

Yazımızı bir gün erkene aldık. Zira ülkemiz ve bölgemizi ilgilendiren hızlı ve hassas gelişmelere şahit oluyoruz. Takvimde başka bir gün yokmuş gibi Trump, Suriye Geçici Hükümetin başı Ahmet Şara’yı Beyaz Saray’ı ziyaret eden ilk Suriyeli “devlet başkanı” sıfatıyla 10 Kasım’da Oval Ofiste ağırladı. Aslında hukukun üstünde olduklarına inanan bir uluslararası rejimin başı olarak Beynelmilel Washington Şirketinin CEO’su Trump Ağanın istediğini gayri meşru arzu ettiğini meşru tayin etme hakkına sahip bir mafya rejiminde herhangi bir kural veya karara saygı duymayabilir. Ancak en nihayet Trump Ağa da tek olmadığını görmek ve kabul etmek zorunda kaldı. Restine rest çekildiğinde süt dökmüş kedi misali bir fırsatçı ve korkak tüccara dönüştüğünü de gördük.

Trump, ne kadar istekli ve tanrısal bir hegemonyaya sevdalı olursa olsun ABD vilayetleri ve anayasaları üzerinde bu aşamada henüz mutlak bir hâkimiyeti de sağlayamadı. Bu ve birçok başka faktörlerden mütevellit Ahmet Şara ile buluşmanın resmi ve kitabına uygun yapılabilmesi, “başına on milyon dolar ödül konulan bir teröristin” Beyaz Saray’da olabilmesi ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) kararlarına riayet babında ziyaretten önce ABD, BMGK’dan en azından bireysel olarak Ahmet Şara ve İçişleri Bakanı Enes El-Hattab’ın üzerindeki yaptırım kararlarının kaldırılmasını talep etti. Buna mukabil kendi talebine karşılık BMGK’da veto hakkına sahip Rusya ve Çin’in şartlarının resmi olarak kayıt altına alınmasını da kabul etti.

Yazının Devamı

Ey aldatan; Keramat asada değil

Hz. İsa ile kendisiyle aynı güzergâhta yol yürümek isteyen Aldatan ismiyle maruf bir mahlûkun hikâyesidir. Aldatan, “Aynı güzergâhtayız. İznin olursa sana yol arkadaşlığı yapmak isterim” demiş. Hz. İsa teklifini kabul etmiş. Hz. İsa, “Benim iki ekmeğim var. Senin kaç ekmeğin var? Yolda bölüşürüz.” diye sormuş. Aldatan’ın heybesinde üç ekmek varmış ama Hz. İsa’ya yalan söylemiş, “Sadece iki ekmeğim var.” demiş. Yolda önlerine küçük bir nehir çıkmış. Karşıya geçecekler. Hz. İsa asasıyla nehre vurmuş. Nehirde bir yol açılmış. Karşıya ıslanmadan sağ salim ulaşmışlar. Hz. İsa mucizeden ibret alır doğruyu söyler, hidayetine vesile olur niyetiyle Aldatan’a tekrar sormuş; “Kaç ekmeğin var?” Aldatan, “Sadece iki ekmeğim var.” demiş. Yürümeye devam etmişler. Yolda cüzzamlı bir hastaya rastlamışlar. Cüzzamdan muzdarip hasta Hz. İsa’yı tanımış. Kendisinden hastalığına şifa istemiş. Hz. İsa duasını etmiş, asasıyla da hastaya dokunmuş. Cüzzamlı iyileşmiş.

Aldatan ikinci bir mucizeye de şahit olmuş. Hz. İsa kendisine tekrar sormuş: “Kaç ekmeğin vardı senin?” Aldatan yine ibret almamış yalanına devam etmiş. Yolculuk esnasında Hz. İsa körün görmesini sağlamış, ölüyü diriltmiş. Her seferinde de dualarını ettikten sonra köre, ölüye asasıyla dokunmuş. Aldatan yine ibret almamış, yalanlarına devam etmiş. Her sorulduğunda “sadece iki ekmeğim var” demiş. Yolda dinlenmek için bir ağacın gölgesinde istirahat etmişler. Hz. İsa uykuya dalmış. Aldatan kerametin asada olduğuna inandığından uyur gibi yapmış, Hz. İsa’nın uyuduğundan emin olunca da asayı çalmış ve oradan uzaklaşmış. Kral adına bölgeyi yöneten Vali’nin kızı ağır hastaymış. Vali, Hz. İsa’nın mucizelerini duymuş. Komutanlarına gidin elinde asasıyla gezen Hz. İsa’yı bulun ve bana getirin diye emir vermiş.

Yazının Devamı

Sudan sebep hedef Türkiye

Sudan tarihinde detaylara boğulmadan en müfit (en yararlı) olanı sunalım; Sudan halkı 1953-56 yıllarında canhıraş bağımsızlık için savaşırken, İngiltere çekilmek zorunda kalırsa baki ve daim olmak ve de yeniden çıktığı bölgelere dönmek veya müdahale etme gerekçesini yaratarak gider. İrlanda’yı ikiye, Kıbrıs’ı ikiye, Hindistan’ı ikiye, üçe bölerek, Keşmir girdabına atarak, arkasında din, mezhep, etnik çatışmalara uygun fitne tohumlarını ekerek gider. İngiltere, Sudan’da da aynısını yaptı. 1955’ten itibaren Güney Sudan’da İngiliz Kilisesi ve Vatikan’ın misyonerlik faaliyetleri sonucunda ciddi bir siyahi ezici çoğunluğu, İngiltere Kraliyetine bağlı Anglikan Protestan Hristiyan nüfus vardı. Sudan Arabi, Müslüman kimlikli çoğunluğun merkez devletinden özerklik talebinde bulundu.

1967’de İsrail, Mısır ve Suriye komşu Arap ordularına karşı askeri bir zafer elde etmişti. Bu zafer sayesinde adından söz ettirmeye başlayan ve Avrupa ve ABD nezdindeki nüfuzundan dolayı İsrail yakın-uzak ayrılıkçı hareketlerin kıblesi oldu. 67 yenilgisi şokuna rağmen hızlıca toparlanan Mısır ve müttefikleri daha önce Mısır ve Suriye arasında gerçekleşen tek devlet tek millet birliği (1958-1961, Birleşik Arap Cumhuriyeti) misali ve hatalarından dersler çıkartarak bu sefer daha geniş bir birliğin temelini atmak üzere çalışmalar başlattı. Dönemin Sudan (İsmail El-Ezheri), Cezayir (Houari Boumediene), Suriye (Nurettin Atasi), Irak (Abdulsalem Arif) ve Mısır (Cemal Abdülnasır) liderleri arasında toplantılar, görüşmeler, konferanslar düzenlendi.

Yazının Devamı

‘İsrail, Şara, Rusya güvenlik mutabakatı’

Şamlı (Damaskuslu) gazeteci Semir Metini, Berlin’de “önce sürgünde mülteci” ardından “Alman vatandaşı” kimliğiyle yaşayan araştırmacı gazetecidir. On binlerce takipçisi var. Kendisini “Kürt asıllı bir Sünni Arap” görür. “Kuran tefsiri ve İslam tarihi sahasında da uzman, laik nizama gönül vermiş bir Suriyeli” olarak tanımlar. Esad yönetimi esnasında “Suriye Kürtlerinin sadece haklarını alması değil kendi kaderini ve yönetim biçimini tayin hakkını alması gerektiğine” inanır. Şara yönetiminde bu hakkın ve yönetimin “Alevileri, Dürzileri ve başta Süryani tüm Hristiyanları kapsaması gerektiğini” savunur. SDG-YPG ve özel olarak “General Mazlum Abdi’nin” Fırat’ın kuzeyi ve doğusunda inşa ettiği idareyi tüm Suriye için emsal teşkil eden “en demokratik, en kapsayıcı ve en hoşgörülü” yönetim olarak tavsiye eder.

AK Parti Hükûmeti’ni “Sünni Müslüman Kardeşler çizgisinde, Büyük Osmanlı hayalleri peşinde koşan ve Suriye ülkesini ve milletini umursamayan, yayılmacı çıkarlar peşinde koşan bir hükûmet” olarak tanıtır. SDG-YPG’nin “ABD, İngiltere, AB ve İsrail’in sahadaki işbirlikçisi, çıkarlarına hizmet eden ve onların işgal, zulüm ve talan politikalarına karşı sessiz kalan ve idaresi altındaki bölgelerde çok ciddi insan hakları ihlalleri yapan bir örgüt olduğu” eleştirilerine karşı Semir Metini, bu işbirliğinin “mecburiyetler sonucu olduğunu ve Şam’ı yöneten Esad, BAAS Arap milliyetçiliği ile Ahmet Şara ve İhvancı mezhepçi ideolojisini” sebep olarak açıklar. Suriye Arap Cumhuriyeti tesmiyesine şiddetle karşıdır ve bunun yerine Suriye Cumhuriyeti terimini kullanır.

Yazının Devamı

İki devlet tek millete giren rabbiler

Rabbi, bir kimseden, topluluktan sorumlu olan, lider, terbiye eden, besleyen demektir. Rab el-Havra, Havra veya Sinagog başı, imamı, lideri, koruyucusu demektir. 20 Haziran 2024’te kaleme aldığımız “Medeniyetin Rabbi; Antakya” yazımızda Rabbi teriminin başta Suriye Batı Asya Arabi ülkelerinde kullanıldığını ve resmi evraklarda meslek bölümünde ev hanımı hanesine “Rabbetü el-Menzil”, “Evin Rabbi” yazıldığını anlatmıştık. Allah ise Rab el-Erbab yani Rabbilerin Rabbi’dir; sorumlu olanların, terbiye edenlerin, besleyenlerin, nimet sahiplerinin en büyük Rabbi’dir.

Küçük Rabbilerin ve laik siyasi liderlerin Ağustos 1897 1. Siyonist Kongresi, İngiltere Hükûmeti’nin 2 Kasım 1917’de “Yahudilere Filistinde bir devlet vaat eden” Balfour İlânı da, Yahudilerin Avrupa’dan ama özellikle Ukrayna-Rusya ve Doğu Avrupa ülkelerinden Filistin’e taşınması ve Yahudi devletinin (İsrail) inşa ve palazlanması ve etkin hale gelmesini sağlayan da Lord Rothschild Hanedanlığı’dır. 1869’da açılan, 1875’te Rothschild tarafından satın alınan Kanal hisseleri, Süveyş Kanalı’nın stratejik önemi ve bölgemizin anahtar coğrafya olmasının 1. Siyonist Kongre’nin yapılmasının en önemli sebebidir.

Yazının Devamı

Müslüman kardeşliği iktidara kadardır

Teşbihte hata olmaz, sözümüz de meclisten dışarı. Ecdat sözüdür. Mevlana’ya da atfedilir; “Köpeklerin kardeşliği önlerine kemik atıncaya kadardır.” Bu sözün insan suretindeki karşılığı; “İhtilal (devrim) Satürn gibi kendi evlatlarını yer.” 1789 yılda yapılan Fransız İhtilalinin önemli yüzlerinden biri olan Georges Danton (1759-1794), devrimin ardından yaşadığı fikir ayrılıkları nedeniyle daha önce omuz omuza mücadele içinde yer aldığı arkadaşları tarafından yargılanır ve giyotinle idam edilir. Danton’u idama götüren arkadaşları ise yıllar sonra aynı akıbete uğrar. Danton’un bu acı hikâyesini konu edinen Alman yazar George Büchner, Danton’un Ölümü adlı kitabında Danton’a şu sözleri söyletir: “İhtilal Satürn gibidir, kendi evlatlarını yer.”

Satürn (mitolojideki karşılığı Kronos) zamanı kontrol eder, disiplin ve ahlak kurallarını belirler, tarım ve hasat konusunda ise semboldür. İnsanlara tarımsal faaliyetleri öğretir. İlahî kurallar yerine kendi iradesini ve yasalarını uygulamaya çalışanları şiddetli şekilde cezalandıran bir motiftir. Hikâye odur ki, Satürn kendi babası Caelus (Kaylis)’ü tahttan indirdi. Aynı şeyi çocuklarından biri kendisine yapmaya kalkıştı. Baş tanrı tarafından uyarıldı ve darbeyi boşa çıkardı. Satürn darbeleri engellemek için bütün çocuklarını doğar doğmaz yiyordu. Disiplin, ahlak, tarım, hasat, ilahi kuralların öğretmeni Satürn’ün kendi hükümdarlığı için henüz doğmuş bebeklerine kıyan bir despot olması ne yaman çelişkidir.

Yazının Devamı

‘Kıbrıs horozunun başı kesile’

Bereketli Hilal ismi Batı Asya’nın Akdeniz kıyıları boyunca ve ona yakın iç kesimlerde inşa edilen dünyanın en kadim yerleşik Natuf (Natufiyan-Natufian) kültürünün egemen olduğu coğrafyamıza verilen tesmiyedir. Sınırları 11 bin yaşında olan Batı-Doğu Hayek (Konya, Çatalhöyük) ile 12 bin yaşında olan Urfa, Göbekli-Tepe’den 12 bin yaşında olan Halabu (Halep), Damaskus (Şam)’dan Akdeniz’le buluşan Mısır, aşağı Nil deltasına kadar uzanır. Arapça bereket ve hilal isminden oluşan bu coğrafya bayrağımızdaki ince veya yarım ay şeklindedir. Bir ucu Konya, Çatalhöyük diğer ucu Mısır, Nil deltasıdır. Haritada yukarıda saydığımız kadim yerleşim yerlerini kalemle çiziniz hilal net zuhur eder.

Dünyanın en bereketli, ilk insanın (inşa edenin), ilk tarımın, ilk evcilleşmenin, ilk mimarinin, ilk aile ve taharetin, ilk ilmin ve bilimin, ilk işlenmiş toprak elementlerinin diyarıdır. Birçok bayraktaki hilal ve özellikle bayrağımızdaki hilal ve yıldızın derin bir tarihi anlamı ve önemi vardır. İşte bu coğrafyanın merkezi de Eriha’dır. Filistin Ulusal Yönetimi'nin Batı Şeria bölümünde Ürdün Nehri yanında yer alan bir yerleşim yeridir. 15 bin yaşındadır.

Yazının Devamı

Gelişmeler Türkiye’nin istediği yönde değil

ABD Başkanı Theodore Roosevelt; “ABD’nin her on senede bir yeni savaşa ihtiyacı var. Savaşlar ABD’nin hayat sigortasıdır. O savaşları dışarıda yaşamazsak kendi ülkemizde yaşamak zorunda kalacağız. Bu sebeple her savaşı selamlıyorum.” demişti. 14 prensibin sahibi, “büyük devrimci ve barış güvercini” olarak tedavüle sokulan ABD Başkanı Thomas Woodrow Wilson (1913-1921) ne demişti: “Yeni bir dünya düzenine ihtiyacımız var.” Peki, her on yılda bir ve bugün de yüksek sesle telaffuz edilen 'yeni dünya düzeni' nasıl olmalıydı? Wilson devam ediyor: “Bankalarımızın, şirketlerimizin dünya pazarlarına ihtiyacı var. Pazarlar bizim olmalı. Gümrük duvarları, ABD'nin sanayi, askeri ve tarım ürünleri önünde yıkılmalıdır. Buna ulaşmak için gerekirse askeri zor kullanmaktan çekinmemeliyiz.”

Şam (Suriye, Lübnan, Filistin), Anadolu, Irak ve Nil Deltası’nın (Mısır) ana kolonlarından biri Suriye’dir. Suriye, fay hattının merkezinde olan bir ülkedir. Bu hattın tetiklenmesi durumunda bölgede büyük bir depremin hâsıl olacağını tarih cahili olmayanlar bilir. Bu fay hattını kırabilecek, ortaya çıkan depremi yönetecek ve hâsıl olan devasa enerjiyi kullanabilecek olan kuvvetlerin başında gelen üst akıl, 15 Kasım 1999’da derslerle dolu bir itirafı dile getirdi. Eski ABD Başkanı Bill Clinton, 15 Kasım 1999'da Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’ne yaptığı tarihi konuşmada, şöyle demişti: “20. yüzyılda tamamlanmamış (eksik kalmış) projelerin 21. yüzyılda tamamlanabilmesi için Türkiye kritik önemde bir ülke. 20. yüzyılı anlamak için Türkiye kilit öneme sahip. Ama daha da önemlisi, 21. yüzyılın geleceğinde ve şekillendirmesinde Türkiye’nin kritik öneme sahip olacağına inanıyorum. Şu anda bölgede ve dünyada, gelecekleri önümüzdeki 25 yıl boyunca bu salonda alınacak kararlara bağlı milyarlarca insan var.”

Yazının Devamı

Manaf Tlass Suriye için biçilmiş kaftan mı?

Manaf Tlass veya Talas, Hafız ve Beşar Esad yönetimlerinde 32 sene Suriye Savunma Bakanlığı (1972-2004) yapan Mustafa Tlass’ın en küçük oğludur. Ablaları Nahed dışında baba Mustafa ve oğulları Firas ve Manaf ile şahsen tanışma, sohbet etme, yemek yeme, evlerine misafir olma imkânım oldu. 2007’de emekli Mustafa Bey’in her perşembe günü özel öğle yemeği faslı olurdu. Bir meslektaşıma benimle tanışmak istediğini söylemiş. O gün bana hitaben, “Suriye-Türkiye çıkarları için yaptıkların çok önemli. İki ülkenin dostluğuna yaptığın katkıları tarih not edecek. Seni bir televizyon programı esnasında dinledim. Arap dünyasına Mustafa Kemal’i daha çok anlatmak gerek. Büyük bir şahsiyet ve hakkında asılsız iddialar tedavüle sokuluyor. Annem ve babam büyük bir Mustafa Kemal hayranıydı. Mustafa Kemal’e duydukları sevgiden dolayı bana Mustafa ismini verdiler. Ölmeden önce onun meşhur kitabı Nutuk’u Arapçaya tercüme edip yayımlayalım. Bu işi sen yapar mısın?” demişti. Memnuniyetle kabul ettim.

Bir yıl sonra Tlass yayınlarından çıkan fotoğraf ve harita destekli Arapça Nutuk’u tarihte ilk kez Suriye ve Arap dünyasıyla buluşturmuştuk. Türkiye-Suriye Dostluk Hareketi olarak Mustafa’nın büyük oğlu Firas’ın sahibi olduğu MAS (Min Ajli Suriye-Suriye İçin) şirketinin talebi üzerine 2009’da Türkiye’den 63 medya mensubunu aileleriyle birlikte Suriye’de günlerce ağırlamıştık.

Yazının Devamı

‘En kötü barış savaştan iyidir’

“En kötü barış savaştan iyidir!” ifadesi kulağa ne kadar masum ve saf geliyor. Trump ve Netanyahu’nun eseri olan “Gazze için barış planı” devreye girince iyi niyetle söylenen veya bu planın propagandası için itimat edilen en güçlü argümanlardan birisi başlıktaki slogandır. Unutmayalım ki; daha korkunç bir cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşenir. Mesela yağmurdan kaçarken doluya yakalanabilirsiniz.

Trump ve Netanyahu’nun sunduğu Gazze Antlaşması, Sevr Antlaşması’nın (Osmanlı buna Sevr Sulh Muahedesi der.) daha kötü bir kopyasıdır. Sevr cehennemine giden yolun temeli dönemin müttefik devletleri İngiltere, Fransa, Rusya ve önce Almanya ile cilveleşen sonra İngiltere ve Fransa’nın safına geçen İtalya’nın da dâhil olduğu gizli 26 Nisan 1915 tarihli Londra Paktı ve Rusya’ya İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının bırakılmasını öngören 30 Haziran 1915 tarihli Boğazlar Antlaşması’yla döşendi. Mart 1916’da İngiltere ve Fransa arasında imzalanan Sykes-Picot Antlaşması, hedefe giden yolda ana kolonu oluşturdu.

Yazının Devamı

Bu senaryoları Hollywood’da bulamazsın

Malumunuz Trump, yazının başlığına ilham kaynağı oldu. Türk heyetine, “Hiçbir Hollywood setinde böyle bir ekip kuramazsınız.” demişti. Bırakın Hollywood’u, Hindistan’ın hiçbir uçuk Bollywood filmlerinde dahi Trump gibi bir kurnaz, münafık ve üçkâğıtçı artisti seyredemedik. Türkiye’ye karşı CAATSA kapsamında alınan yaptırım çerçevesinde yerli KAAN uçağının ihtiyacı olan motorların verilmesi ve başta Halkbank davası ve diğer konularda taleplere karşılık, “Bunları karşılayabilmem için benim için bir şey yapmamalılar.” dedi. Trump’ın ilk etapta hangi talepleri Türkiye tarafına bildirdiğini, Sayın Erdoğan’a eşlik eden heyetten tahmin edebiliyoruz. Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar, imzaladığı iki sözleşmenin ihtiva ettiği nükleer işbirliği ve LNG satışı için sosyal medya platformu X’ten, “Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki köklü ve çok boyutlu ortaklığı nükleer enerji alanında daha da derinleştirecek yeni bir süreci başlattık.” ifadelerini kullanmıştı.

Burada üç çetrefilli konu var: Enerji mutabakat zaptını Türkiye adına Enerji Bakanı imzalarken, ABD adına Enerji Bakanı Chris Wright değil Dışişleri Bakanı Marco Rubio imzalıyor. İkinci mutabakat zaptı Washington’dan gelen, “Rusya’dan gaz ve petrol ithalatını azalt, hatta sıfırla!” mesajının ardından yapıldı. ABD’den 2026’dan itibaren 20 yıl vadeli 70 milyar dolar kıymetinde Türkiye’ye LNG satışıyla ilgiliydi. Anlaşmayı destekleyenler; “Türkiye’nin Rusya’ya bağımlılığını azaltma, enerji sepetini çeşitlendirme ve jeopolitik özerkliğini artıracağını, LNG anlaşmasının, Türkiye’nin enerji-jeopolitik dengesinde yeni bir sayfa açtığını” iddia ediyor. Bu anlaşmaları eleştirenler ve sorgulayanların ise haklı argümanları ve şüpheleri var:

Yazının Devamı